Tam kurtulduk derken
Bir dönem Türkiye'nin gündemini oldukça meşgul eden, ekranlarda 10 yıl boy gösterdikten sonra yetkililerce zararları anlaşılan evlenme programlarından tam kurtulduk derken şimdi de aile içi şiddeti, çarpık ilişkileri gözler önüne seren programlar hayatımıza girdi. Bu programları birçoğumuz izlemesek de izleyen ciddi bir kesim var.
Çocuklarını okullarına yollayan ev hanımları, işsizler, emekliler, yani gün içinde işte veya okulda olmayan herkesin içinde olduğu çok geniş bir izleyici kitlesi var bu programların. Çarpık konuları hiç bitmeyen, üstüne üstlük avukat ve psikolog ile resmiyet kazandırılan bu programlara katılan insanların hayatları didik didik ediliyor. Evlilik dışı ilişkiler, evliyken başkasına kaçanlar, babası belli olmayan çocuklar ve bunun için yapılan ve herkes tarafından sonucu merakla beklenen DNA testleri... Güzel ülkemin ahlaki değerlerini daha nasıl yok edebiliriz diye uğraşan program yapımcıları için tek dert reyting. Gerisi onlar için hiç önemli değil.
Türk aile yapısına ve ahlaki değerlerine kasteden bu tv programları ilk defa karşımıza çıkmıyor tabi. Görünüşe bakılırsa son da olmayak. İlk olarak 2000'li yıllarda Biri Bizi Gözetliyor adlı aslen Avrupa yapımı olan program ile aile yapısına, ahlaki değerlere ateş etmeye başladılar. İşte, bizim toplumun başkalarının özel hayatını ne kadar merak ettiğini ilk o zaman anladı yapımcılar. İlgiyle izlenen bbg'den sonra gelinim olur musun, benimle evlenir misin tarzı evlenme programlarını sürdüler piyasaya. Bunlar da çok ilgi gördü ama aynı zamanda çok da şikayet aldı. Şikayetler üzerine harekete geçen RTÜK Türk ahlaki yapısını bozduğu gerekçsiyle bu programları yayından kaldırdı. Ama işgüzar yapımcılarımız durur mu? Buldular ya toplumun zayıf noktasını bu sefer format değiştirip izdivaç programlarını beğeniye sundular. Türk televizyonlarını bir 10 yıl kadar meşgul eden bu programlara gelen şikayetlere daha fazla direnemeyen RTÜK bunları da yayından kaldırdı. Ancak bulaşıcı bir virüs gibi hız ile yayılan ve hiç bitmeyen bu tarz programlar sürekli şekil değiştirip tekrar karşımıza çıkıyor.
Tabi bu programları konuşurken gündüz kuşağındaki diğer programlara da değinmemek olmaz.
Sabah saatlerinde başlayan gündüz kuşağının kadın, güzellik, sağlık, yemek gibi konuları işleyen, amacı izleyeciyi bilgilendirmek olan türlerine lafımız yok. Ancak bunlar da bir elin parmaklarını geçmez.
Televizyon kanallarına baktığımızda son dönemde yemek programları ön plana çıkıyor. Ancak yemekten çok insanların birbirlerinin arkasından konuştuğu, dedikodu kazanının kaynadığı, sunucular tarafından yarışmacıların birbirlerine düşürüldüğü programlar olmaktan ileri gidemiyor. Hiçbir yemeği beğenmeyen yarışmacılar para ödülünü almak için puanları hakkıyla vermiyor. Bizim için yemek - ekmek çok önemli bir nimettir ve nasıl olursa olsun nimete laf edilmez. Ama ahlaki değerlerimizi yerle bir eden bu zihniyet sonunda nimetimize de dil uzattı. RTÜK belki bir 10 yıl sonra da bunların farkına varır.
15-80 yaş arasına hitap eden gündüz kuşakları ve bu saatlerde televizyon seyretme oranları, diğer tüm saatlere göre daha yoğun. Ama her nedense ciddi bir izleyici kitlesi olan gündüz kuşağına gereken önem verilmiyor. Bu kesim günlük hayatta aktif olmadığı için olsa gerek yok sayılıyor, önemsenmiyor. Halbuki evde çocukları yetiştiren ev hanımı toplumun en önemli yapı taşıdır ama hiçbir zaman kıymeti bilinmiyor.
Peki hırsızın hiç mi suçu yok?
Tabi hep yapımcılara, televizyonlara atıyoruz suçu. O programlara katılıp hayatlarını gözler önüne seren insanların ve bunları ilgiyle izleyen izlecinin de sorumluluğu yok mu işte. Sonuçta bu programlar katılımcı ve izleyici bulamazsa yayınlarına devam edemez. Kimbilir belki de yapımcılar halkın istediğini veriyordur.
Gündüz kuşağını izleyen çok insan olduğu kadar, rahatsız olan büyük bir kesim de var. RTÜK'ün bir araştırmasına göre gündüz kuşağı programları, izleyicinin en çok rahatsızlık duyduğu program türleri arasında yer alıyor. Araştırmaya katılanların %46,3'ü"Sizi en çok rahatsız eden program türü hangisi" sorusuna "Kuşak programları" demiş. İzleyicilerin %73'ü bu programları "Genel ahlak ve aile yapısına aykırı" buluyor. %48'i "Çocuk ve gençlere olumsuz örnek oluşturduğunu", %39'u "Özel hayatın gizliliğine aykırılık teşkil ettiğini", % 35'i "Milli manevi değerlere aykırılık taşıdığını", %18'i ise "ayrımcı ve kutuplaştırıcı olduğunu" söylüyor.
Bütün bunları düzene koyabilecek bir kurumumuz var bizim ama ne iş yapıyor? Belki de televizyoncular ile arası açılmasın diye şikayetler iyice artana kadar bekliyor. Şikayetler artınca da ilgili programı yayından kaldırıyor ama ucunu açık bırakıyor. Sonuçta o program format değiştirip yeniden karşımıza çıkıyor. Topluma karşı görevini geç de olsa yapıyor ama bu arada reyting peşinde olan yapımcıların işlerini de baltalamıyor. Yani ne şiş yansın ne kebap diyor.