Esra Akyol
Esra Akyol Ağlarsa anam ağlar ...

Ağlarsa anam ağlar ...

Annesini yılda bir gün değil her gün hatırlayan, arayan, soran ve sevgisini gösterenler için çok anlamlı olmasa da hediyeleşmek için bir bahane olan o önemli gün yaklaşıyor.

“Anneler Günü” dünyanın çeşitli ülkelerinde farklı tarihlerde kutlanıyor. Danimarka, Finlandiya, İtalya, Türkiye, Avustralya ve Belçika'da Mayıs ayının ikinci pazarında kutlanıyor. Türkiye’de ise 1955 yılından beri Mayıs ayının ikinci Pazar günü anneler günü olarak kutlanıyor. Peki nereden çıktı bu anneler günü? Hiç merak ettiniz mi?

Asıl mesleği öğretmenlik olan 1864 doğumlu Anna Jarvis, 1902 yılında babası ölünce annesi ile beraber ABD Philadelphia’da yaşamaya ve çalışmaya başladı. 09 Mayıs 1905’de annesini kaybetti. 41 yaşında idi, ona hayatta iken gerekli ilgiyi gösteremediğine inanıyordu. Bunun eksikliğini duyuyordu. İki yıl sonra annesinin ölüm yıl dönümünde, Mayıs ayının ikinci pazarında eve arkadaşlarını çağırdı. Bu günün “Anneler Günü” olarak kutlanması fikrini ortaya attı. Bu fikir arkadaşları tarafından da benimsendi. İlk anneler günü Jarvis’in annesinin 20 yıl süresince dini dersler verdiği bir kilisede, 10 Mayıs 1908 günü, 408 çocuk ve annelerinin katılmasıyla kutlandı. Milli gün olarak da 8 Mayıs 1914’de ABD Senatosunun onayı ile Mayıs ayının ikinci Pazarı “Anneler Günü” olarak resmen ilan edildi. Kısa sürede pek çok ülkeye yayıldı. Peki Anna Jarvis muradına erdi, huzura kavuştu mu? Maalesef... Anneler günü'nü ticaretleştirdikleri gerekçesiyle davalar açtı, kaybetti. Yani taa o zamandan bugünü ticarileştirmeye başlamışlar.

Yılda sadece bir gün herkes alıyor diye pahalı hediyeler almaktansa başımızın tacı, gönlümüzün sultanı annelerimizi bir gün değil, 365 gün hatırlamak, onların hayır dualarını almaktan daha güzel ne olabilir. Annnelerimizin kıymetini, onlar bu dünyadan göçtükten sonra daha iyi anlıyoruz. İşlerimizin yoğunluğundan, uzaklarda bulunmaktan, hayatın telaşından onları ihmal ettiğimizde bile, annelerimizin gözü, kulağı bizdedir. Kalbi hep bizimle çarpar. İstediği tek şey sesinizi duymaktır. Annenize bir telefon ettiğinizde, telefon ahizesinden gelen “Anneciğim” sesi duyulunca, orası ona cennet olur.  Size, yapmayı düşündüğü serzenişler, sitemler bir anda yok olur. Telefon edişinizle ona en büyük mutluluğu verirsiniz.  Günlerce bu mutluluğu yaşar. Gururla etrafına, evladının onu aramasından duyduğu hazzı anlatır. Yaşınız ne olursa olsun, siz onun gözünde büyümemiş, onun şefkatine muhtaç hala birer küçük çocuksunuz.

 Annelerin bütün bu fedakarlıklarına ve sonsuz sevgisine karşılık yaşlanan annesine bakamayıp huzur evine veren evlatlar var ki işte en acı olan bu. Ya da kardeşler arasında anneme sen bakacaksın ben bakacağım kavgası yapanlar var malesef. O yorgun yaşlı yürekleri kimbilir ne kadar kırılıyordur bunları duyduklarında.  Çünkü anne doğurduğu çocuklarına, kız ya da erkek hiç ayırt etmeden bakar büyütür ve ömrünün sonuna kadar onlara hizmet eder. Sana ya da ona şu kadar gün bakacağım diye kota koymaz anneler… Ömür boyu fedakarca evlatlarının yanında olur…  Aynı fedakarlığı evlatlarından da görmek en doğal hakları.

Ama malesef çağımız, insanları duygusuz ve bencil insanlara çevirdi. Sadece kendini düşünen annesi için bile olsa rahatından vazgeçemeyen ama anneler günü gelince sosyal medyada göstermelik duygu seli yaşayan, pahalı hediyelerle annesini mutlu etmeye çalışan içi boş insanlara dönüştük.

Annemizi her zaman hatırladığımız bir evlat olmak dileğiyle...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Esra Akyol Arşivi