İzafiyetli Zafiyet
* Zafiyet, zayıflık gibi algılansa da geçen bir durumdur. Göreceli olduğunu anlamak gerçek bir bilgelik gerektirir. Son döneminde Trump ülkesindeki ücretli çalışanlar için tüm dünyaya savaş açtı. Konuşma tarzı, hal ve hareketleri 4 yılın çok hareketli geçeceğini işaret ediyor. Zaafı olanın zafiyeti olduğu gibi, hayatla ilgili planı düzgün yapamayanın da zafiyeti vardır. Ülkeler ve insanlar ekonomik olarak her zaman için konjonktürün değişebileceğini hesaplamalılardır.
*Ticaret savaşı olmaktan çıkıp korku filmine dönüşen Çin-ABD çatışmasında hangi taraf geri adım atar, Çin’in izleyeceği strateji ne olur, ABD, bu çatışmayı müttefiklerini üzer mi. Bunlar ülkemizi ilgilendiriyor mu? Derinleşen bir savaşın çok katmanlı etkileri
Trump tarifeleri ilk açıkladığında Batıdaki ülkeler de dâhil neredeyse bütün dünya hedefte. AB, Vietnam, Bangladeş, Tayland gibi ülkelere karşı tarifeleri yükseltmesi, Çin’den uzak durulması yönünde Trumpvari bir tehdit olarak görülebilir. Sonunda Trump’ın hedefinde sadece Çin kaldı. Bunun temel nedeni, ABD ile Çin arasındaki çatışmanın artık geçici bir gerginlik ya da dönemsel bir çekişme olmaktan çıkarak sistemik, yapısal ve çok boyutlu bir stratejik çatışmaya dönüşmesi.
Ticaret savaşları başlamadan önce ABD’de temel 2 görüş vardı.
Realistlerin savunduğu 1. görüş, Çin’in ABD’nin küresel ekonomik, politik ve askerî hegemonyasına meydan okuyacağı, dolayısıyla Çin’le başından beri mücadele edilmesi gerektiği yönündeydi.
Liberallerin savunduğu 2. görüş ise Çin’le angajmanın artmasıyla Pekin’in mevcut uluslararası sistemde uysal bir güç olacağını savunuyor.
Geldiğimiz noktada realistlerin haklı çıktığını söylemek mümkün. Zira Çin tarihteki yükselen güçler gibi hegemon güce geleneksel yöntemlerle meydan okumadı. Pekin, Çin karakteristiğiyle devlet yönetimiyle Taoculuğu karıştıran Sun Zi’nin stratejisine uygun bir şekilde savaşmadan küresel sistemde etkin olmaya çalıştı. Doğru ya da yanlış tartışmasına girmeden bu strateji anlaşılabilir. Çin için durum bir farklı. Çin’in özellikle ekonomik beklentileri ABD’ye oranla olumlu, bu nedenler küresel ticareti için hâlâ istikrara ve küresel barışa ihtiyacı var. Tabii ki günümüz koşullarında küresel güç rekabetine geleneksel jeopolitik, askerî, kültürel, ekonomik unsurların yanı sıra sürdürülebilir teknolojik inovasyon da eklendi. Trump yönetimi Çin’in teknolojik inovasyon kapasitesini tehlikeli boyutlarda görüyor. Trump yönetimi, Çin’le ticareti onların bu inovasyon kapasitesinin kendileri tarafından fonlanması olarak görüyor. Çin’de devasa yatırımları olan Elon Musk’ın Trump kabinesinden dışlanmasında bu yaklaşım farkının etkili olduğu söylenebilir. Bu savaşın uluslararası boyutu dikkate alınırken toplumsal boyutu da göz ardı edilmemeli. Çin-ABD arasındaki restleşmenin devam etmesi durumunda, Çin ekonomisini ve toplumunu etkileyen en önemli risklerden birisi, istihdam baskısının artması olacak. Çin her yıl 12 milyondan fazla üniversite mezunu veriyor. Bu durum, iş piyasasında ciddi bir rekabet doğuruyor. Uluslararası pazarda zorlanan ihracatçı firmaların rotalarını iç pazara çevirmelerinin içerideki rekabeti arttırması ve fiyatları aşağıya çekmesi muhtemel. ABD ekonomisinin bazı konularda Çin’den daha iyi durumda olmadığını, hatta yüksek enflasyon ve stagflasyon riski olduğu belli. ABD’nin daha güvenilir olan finansal sistemi ve küresel finansı kontrol edebilme gücü nedeniyle kriz dönemlerinde dahi sermaye akışının ABD’ye yönelmesi mümkün. Çin’in bu süreçteki en büyük silahlarından biri, iç tüketimi arttırmak olarak görünüyor. Xi sıklıkla iç tüketimin arttırılması konusunda çağrıda bulunuyor. 1,4 Milyar insanın harcama davranışlarını topluca ve kolayca değiştirmek kolay değil. Xi’nin pandemi döneminde yaklaşık dört yıl sıkı sıkıya uyguladığı kapanma Çin halkının tüketim alışkanlıklarını derinden etkiledi. Salgın öncesi Çin’in ve Çin halkının gelecekten ekonomik ve güvenlik beklentisi olumluydu. Yaklaşık 40 yıl boyunca yoksulluk, yokluk görmüş bir toplumun sürekli ve istikrarlı bir şekilde her anlamda refahının artışına şahit olduk. Çin, hem yokluk görmüş ve refahı artmış hem de refah içerisinde doğmuş bir toplumdan oluşuyor. Yani günümüzde Çin eskiye oranla toplumsal olarak daha karmaşık bir yapıda. Hem refahı hem de yokluğu deneyimlemiş bir toplumsal yapıdan söz ediyoruz. Yokluğu bilip de refaha ulaşmış toplumların kazanımlarını kaybetmek istememesi ciddi bir durumdur. Bu bahsettiğimiz özellik, Çin toplumunun kriz durumunda temkinli karakteristiğini özellikle salgın döneminde somut bir şekilde gösterdi.
Savaşta zafer olsa bile uzaması bıkkınlığa neden olur. 100 savaşta 100 zafer kazanmak en mükemmeli değildir. En iyisi savaşmadan baş eğdirmektir.
Bu yeni süreç gelişmekte olan ülkeler için kısmen de olsa bir fırsat kapısı, diğer yandan derinleşen uluslararası güç boşluğunda mevcut yerel krizleri derinleştirme potansiyeli de var. Trump’ın Amerika’nın gücünü pervasızca, kaprisli, yıkıcı bir şekilde kullanmasının herkes için kaybet-kaybet sonucunu doğurması muhtemel. Daha küçük ölçekli ekonomilere baskısı da uluslararası imajını derinden zedeleyebilir. Çin’in ABD’ye karşı belirli bir savaşı sürdürebilmesi mümkünse de Pekin açısından bu savaşın politik ve askeri alana da sıçraması ya da derinleşmesi tehlikesi mevcut. Bu durumda yaşadığımız dönem, Çin’in bu sürece dayanma kapasitesinin ne ölçüde olabileceği noktasında bir test niteliği taşıyor. Puslu bir hava var. Derinleşen ticaret savaşlarının yan etkilerinin ne olduğu ve olacağı konusunda belirsiz. Trump tarifeleri artırdığı açıkladığından beri Çin medyası, Xi’nin 2018’de ekonomilerinin dayanıklılığına ve büyüklüğüne vurgu yapmak için kullandığı Çin ekonomisi bir gölet değil, bir okyanustur metaforuna sıklıkla vurgu yapıyor. Çin ekonomisinin deniz olmadığı kesin. Usta kaptan dalgalı denizde belli olur. Xi’nin dalgalı okyanuslarda ne kadar usta bir kaptan olacağını bu süreçte göreceğiz.
* Sonuç olarak, ABD’nin Türkiye’ye düşük vergi uygulaması %10 neden diye düşünmemiz gerek. Türkiye’nin ABD dış ticareti içindeki payının çok düşük olmasından kaynaklı olduğu kanaatindeyim. Türkiye’nin ABD’nin ithalatı içindeki payı 2024 yılında 16 milyar$ yani binde 5,5. Toplam ihracatı içindeki payı ise binde 76. Türkiye’nin ABD ile dış ticareti çok dengeli. 2024 yılı Türkiye’nin ABD toplam ihracatı 16 milyar$, ithalatı da yine 16 milyar$. Herhangi bir zafiyetimiz olmaması için çok çalışmalı ayrıca verimli çalışmalıyız. 40 Yıl yoksulluk gören ülkece bazen küçümsediğimiz Çin şu sıralar muazzam yükselişte.