Engizisyon Elbette Eridi
Galileo ile ilgili en yaygın yanılgılardan birisi, engizisyon tarafından ölüm cezasına çarptırıldığı iddiasıdır. Galileo, 1610 yılında Yıldız Habercisi isimli kitabını yayınlamış ve içerisinde, yeni teleskobu ile yaptığı şaşırtıcı gözlemlerden bahsetmiştir. Venüs'ün evreleri ve Jüpiter'in uydularına dair bu gözlemler, Kopernik'in Güneş Merkezli Galaksi teorisini doğrulamaktaydı. Yani kilise tarafından kabul edilen Dünya Evren'in merkezidir. algısını yıkmaktaydı. Bu bulgular, Katolik Kilisesi'ni telaşlandırdı ve 1616 yılında bu teorinin kabulünü yasakladı. Bu yasaklar Galileo'yu durdurmadı. Aynı yıl, gelgitlerin varlığının Dünya'nın hareket ettiğinin bir kanıtı olduğunu ileri sürdü. 1619 yılında ise kuyrukluyıldızlarla ilgili gözlemlerde bulundu. 1632 yılında, iyice yaşlı bir adam olduğunda, yasağa rağmen üstü kapalı bir şekilde Güneş'in merkezde olduğunu savunduğu İki Merkezi Dünya Sistemi Üzerine Diyaloglar isimli kitabını yayınladı. Kitap, büyük ses getirdi. Kitap içerisinde teoloji, astronomi ve felsefe üzerine birçok fikir ve görüş de bulunuyordu. Bu durum Katolik Kilisesi'ni iyice öfkelendirdi ve nihayetinde Galileo'ya mahkeme yolu göründü. Son derece adaletsiz bir şekilde yargılanan Galileo, engizisyon mahkemesi tarafından aşırı bir düzeyde sapkınlık nedeniyle suçlu bulundu ve ömür boyu ev hapsine mahkûm edildi. Ölüm cezasıyla tehdit edildi, kitaplarında söylediği her şeyi geri almaya zorlandı. Ömrü boyunca kitap yayınlaması yasaklandı. Bundan 10 sene sonra, 1642 yılında da yaşlılıktan öldü.
17. yüzyılda bilimin ve bilimsel felsefenin yükselişi, insanlık tarihinde önemli atılımlara ve fikirlere neden olan isimleri aynı dönemde toplamasıyla kendini gösterdi. Rene Descartes, Gottfried Leibniz ve Isaac Newton isimli üç büyük filozof bu dönemde ortak bir noktada birleşiyordu: Bilimsel felsefenin ve Güneş merkezli Evren modelinin düşünsel zemini ile matematiksel gelişiminin hazırlanması. İlk bakışta Roma Katolik Kilisesi’yle bağdaşan dini inanış ve geleneklerden geldiği kanısına sahip olsa da bu dönemde yaşayan birçok filozof ve bilim insanı Tanrı Tanımazlık, Roma Katolik Kilisesi öğretilerine ve Kitab-ı Mukaddes’e karşı başkaldırı gibi ön suçlarla suçlandılar. Galileo Galilei bu dönemdeki bilimsel ve felsefi atılımları izleyen önemli bir isimdi. Deneysel bilimin ilk büyük isimlerinden kabul edilirken, düşünsel gelişimine katkı sağlayan birçok isimle de yazışmalarda ve fikir alışverişlerinde bulunmuş olması da öngörülen bir gerçektir. Özellikle Giordano Bruno’nun yüksek sesle söylediği ve savunduğu Güneş merkezli Evren modeli sonrasında yargılanıp yakılmasıyla bilim çevreleri ve filozofları büyük bir suskunluğa gömüldü. Galileo’nun Descartes’le yazıştığı mektuplar birçok kaynakta bulunmaktadır. Ancak Descartes, dönem içerisindeki eserinde Kopernik teorisini referans aldığı için eserini yayımlamaktan vazgeçmiş ve bu düşüncelerini parçalar halinde Dünya ya da Işık İncelemesi adıyla yayımlayabilmiştir. Bu kapsamlı eserin düzenlemesiyle kısmi yetersizliklere ve bölünmelere uğramasını göze almak zorunda kalmıştır. Bu kapsamlı sindiriş döneminde Kopernik modelini ve Aristoteles felsefesinin yanılgılarını ortaya koyan Galileo Galilei’nin Roma Katolik Kilisesi tarafından yargılanması hiç de beklenmedik bir durum değildi. Galileo’nun rahatsız edici fikirlerinden önce Batı kültüründe neredeyse evrensel kabul edilen kozmoloji görüşü, ilk olarak Aristoteles’in öne sürdüğü daha sonra İskenderiyeli Batlamyus’un matematiksel olarak büyük ölçüde yeniden tanımladığı yer merkezli kuramdır. Nüfuz eden bu görüş, küre biçiminde olan yeryüzünün Evren’in merkezinde sabit ve hareketsiz olduğu kanısındadır. Gözlemlenen tüm göksel nesnelerin dairesel hareketle doğudan batıya doğru döndüğü düşünülmüştür. Bu görüşün teorik yıkımını getiren Kopernik’in 1543’te basılan eseri Göksel Kürelerin Devinimi Üzerine Güneş adlı yıldızın merkeze yerleştiği, yeryüzü ve uydusunun ise Venüs gezegeninin arkasından bu sistemde konumlandırıldığı görülmüştür. Kopernik kuramı ilk ortaya atıldığında dönemin büyük tepkisini çekmesi yanında bilimsel olarak yetersizliklere de sahiptir. Yaklaşık on sekiz yüzyıl boyunca kabul edilip felsefi zeminleri oldukça kuvvetli bir şekilde oluşturulan Aristoteles felsefesi ve kozmolojisi yanında, Kopernik’in olağanüstü kuramında gözleme ve deneye sahip olmayan bir birikim vardır. Galileo Galilei’nin bu kuramın temel ispatlarına erişmek için giriştiği onlarca yılda bilimsel tartışmaları kesin bir sertlikle sonlandıracak ispata ulaşamamasına rağmen, Kopernik kuramının doğru olduğunu kişisel olarak 1597 yılında kabul ettiği yönünde güçlü bulgular mevcuttur. Yine de Yıldız Habercisi kitabını bastırdığı 1610 yılına kadar kozmoloji tartışmalarında taraf olmamaya ve yorum yapmamaya özen göstermiştir; ancak, yeni teleskop modeliyle yaptığı gözlemlerle yayımladığı Güneş Lekeleri Üzerine Mektuplar kitabıyla ise resmen Kopernik kuramını onaylar.
Sonuç olarak, zaman kavramı kuşaklarla resmedilirken dünyanın sonsuza dek kalacağı vurgusu vardır. Bunun yanında Galileo’nun Ay üzerinde yaptığı gözlemler, Ay’ın Aristoteles felsefesinin ay üstü âlemde nesnelerin asla bozulmadığı görüşünün tersine, meteor kraterleriyle kusurlu olduğunun gösterilmesi Dünya’nın sonsuza dek bozulmadan kalacağı görüşünün sallantıya geçmesine sebebiyet verir.