Yanlış bilinen Hatuniye Medresesi’nin (Çifte Minareli) gerçek tarihi
Anadolu coğrafyası tarihten bu yana nice medeniyetin barındığı ve eserler bıraktığı yerdir. Bu Anadolu coğrafyasında verilmiş on binlerce eser içerisinde en büyük okul binası (Medrese) ve tarihten bu yoğun Anadolu'ya inşa edilmiş en büyük Kümbet binası Erzurum gerçek adıyla Hatuniye Medresesi birinin adıyla Çifte Minareli Medrese
Bu tarihi binanın önünden günde binlerce insan geçer amirinden memuruna, yerlisinden yabancısın yıllarca burada yaşamış birini çevirip bu binanın tarihini kim için kim tarafından ne zaman yapıldı diye sorsak %99 yanlış cevap ya da tarihle ilgisi olmayan hurafe dillerden bahseder. Medrese tarihte inşa edilmiş ve eğitim verilen üniversite binalarıdır.
Erzurum Çifte Minareli Medrese'nin banısi ve Hundi Hatun'un kimliği henüz aydınlatılamamıştır. Bu konuda ileri sürülen görüşler ise, ya kabul görmemiş veya zamanla çürütülmüştür. Bana göre böyle bir sonucun ortaya çıkmasında en önemli faktör, bu konuda çalışmalarda bulunan tarih ve sanat tarihi araştırmacılarının ulaştıkları bulguların birlikte ele alınmayışıdır. Biz bu makalemizde yeni bir tez ortaya koyarak, bu eseri Mu'ineddin Süleyman Pervane'nin, II. Gıyaseddin Keyhüsrev'in kızı Hundi Hatun adına yaptırdığı, ancak bina süslemelerinin henüz bitirilerneden Pervane'nin Moğollar'a karşı hıyaneti kesinleşip idam edildiği için abideyi devam ettirmeye kimsenin cesaret edemeyip olduğu gibi bırakmıştır.
Eserin kitabesi yazılmamıştır. Taç kapı içindeki mihrabiyelerin ve basık kemerli giriş açıklığının üst kesiminde, iç yüzünü dolanan boş şerit, inşa kitabesi veya dinsel içerikli bir kitabe için hazırlanmış ancak bilemediğimiz bir nedenle kitabe kazınamamıştır. Yapıda dikkat çeken bir diğer husus ise, süslemelerden bir kısmının tamamlanayıp yarım bırakılmış olmasıdır. Yani bina inşaat olarak bitirilmiş, fakat süsleme ve kitabesi tamamlanamamıştır.
Konu Hakkında Önemli çalışmalar yapan Sanat Taihi Profesör’lerin den Osman GÜRBÜZ, Haluk Karamağara’lı ve Abdusselam ULUÇAM gibi hocalar yapım tarihiyle ilgili ortak bir tarihte birleşmişlerdir. Yani “Memlük Sultanı Baybar ve Moğollar Komutanı Abaka ile gerçekleştirdiği 1277 Elbistan Savaşı” işte bu Medrese tam o zamanlarda yapıldı. 1270’li yıllarda temeli atılan Medrese 1277 Elbistan Savaşında günümüzde ki yapımı tamamlanmamış, açılışı yapılamamış ve kitabesi asılamamış şekilde kalmıştır.
Selçuklular tarafından kabul edilmişti. Babasının yerine Selçuklu sultanı olan II. Gıyaseddin Keyhüsrev (1237-1246), tahta oturur oturmaz düğün Gürcü olan Hundi Hatun ile evlenmek için hazırlıkları başlamış ve görkemli bir törenle, Rusudan'ın kızı Tamar, Selçuklu sarayına gelin gitınişti. Hristiyan olan Tamar'ın, Gürcistan'dan, beraberinde dini görevlerini yerine getinnede kendisine yardımcı olacak papaz ve özel bir kiliseyle (seyyar kilise) gelmesine ses çıkarılmamış, ancak daha sonra Gürcü gelini kişisel iradesiyle İslam'ı benimsemiş Anadolu'da Gürcü Hatun adıyla tanınan bu kadın, bilginler ve tarikat çevreleriyle yakın dostluklar kunnuş, hayır severliği ile herkesin sevgisini kazanmıştı. Özellikle Mevlevi büyüklerinin hayatının anlatıldığı Etlaki'nin eserinde onun erdemlerinden sıkça bahsedilir. Gıyaseddin Keyhüsrev'in çok tutkun olduğu bu hatun'dan biri erkek, ikisi kız olmak üzere üç çocuğu olmuştur. Erkek çocuğu II. Alaeddin Keykubad olup babası küçük yaşına rağmen onu veliahd seçmişti.
Erzurum Hatuniye Medresesi
İşte Çifte Minareli Medrese'nin ismiyle anıldığı bu hatun, II. Gıyaseddin Keyhüsrev ve Gürcü Hatun'un kızları, Pervane'oin üvey kızı, Atabek Mecdüddin'in hanımıdır. Baycu Noyan tarafından 1242'de zaptedilmesinden itibaren bir moğol üssü olan ve Anadolu Selçuklu ülkesinin bir eyalet olarak İlhanlığa bağlandığı 1277'den itibaren de fiilen iIhanlılar'ın bir merkezi haline gelen Erzurum'da bu medrese ve türbeyi yaptırabilecek bir Selçuklu hatununu tanımıyoruz. Esasen böyle bir ihtimal devrin siyasi, iktisadi şartları ve tarihi vakıaları muvacehesinde varid olamaz.,,39 demektedir. Bizim kanaatimize göre, değerli araştırmacıyı böyle bir yargıya ulaştıran faktör, Moğol korumacılık devresini birbirinden ayrılan farklı özelliklere sahip dönemler.
Minarenin kapısında yarım kalan sembollere baktığımızda bir hayat ağacı görmekteyiz. Bu aslında Selçuklu yapımına ait hemen hemen her eserde görebiliriz. Çünkü İslam öncesi Türkler de; “İnsan Allah’a ulaşmakla mükelleftir.” Yani insan doğar büyür bir tekamül sürecinde tırmana tırmana Allah’a ulaşır.
Minarenin kapısında yarım kalan sembollere baktığımızda bir Ejderha’nın ağzında ki hilalden çıkan hayat ağacı görmekteyiz. Bu hayat ağacını sırayla yapraklarında Cennet meyvesi olan Nar, bir üst yapraklar da zümrüt’ü Anka Kuşu’nu bir üst yapraklarda ise farklı Cennet meyvelerini görmekteyiz. Aslında Selçuklu yapımına ait hemen hemen her eserde görebiliriz. Çünkü İslam öncesi Türkler de; “İnsan Allah’a ulaşmakla mükelleftir.” Yani insan doğar büyür bir tekamül sürecinde tırmana tırmana Allah’a ulaşır. Ağacın hemen üstünde yer alan “Çift Başlı Kartal” ise Tanrısallığı hem de devleti yani Selçuklu’yu temsil etmektedir. Yani hayat ağacını geçerek insan Tanrı’ya ulaşır.
Medrese’nin sağ kapısında bu sembollerin tamamlanmışken, kapının “sol tarafında bu sembollerin tamamlanmadığını ve tamamlanmadığını yarım bırakıldığını göreceksiniz.” Hatta kapının sağlı sollu uzanan Rumi motifli kemerlerinde eksik olduğunu tamamlanmadığını rahatlıkla göreceksiniz. Sanat Tarihi hocalarımızın bir hurafe olan Rus- Türk savaşları zamanın da Rusya Moskova’ya kaçırıldığını iddia etse de Haluk KARAMAĞARALI hocanın 1966 yılında ziyaretlerinde tüm depo ve müzeleri gezdiğini kayıp olan ve buranın yapımına ait olduğu kitabe ve kartala rastlamadığını aktarmaktadır. “Yani aslında buranın yapımı hiçbir zaman tamamlanmamış ve kitabesi asılmamıştır.”
Medrese’nin içerisine girdiğimizde de başta girişte sağ tarafta kolonların bir kısmının süslemelerinin tamamlanmışken diğer kolonlarda ki süslemelerin bazılarının yarım bazılarınınsa hiç yapılmadığını net bir şekilde göreceksiniz. Bu ve gezerken göreceğiniz daha bir çok eksik ve tamamlanmamış yerler dikkatinizi hemen çekerken buranın tamamlanmamış bir yapıt olduğunu rahatlıkla göreceksiniz…
Peki Bu Medrese Kim Tarafından Yapıldı?
Hatuniye Medresesi hakkında maalesef gerçeği yansıtmayan tarih ve sanat tarihi ile alakası olmayan bazı iddialar yer almaktadır. “Medrese’nin minaresinin yapımında bir usta ve çıkar olduğu, çırağın ustadan hızlı olduğu ve ustasında tuğla isteyince ustanın kendini aşağı attığı çırağın da buna dayanamayarak aşağı atladığı ve yapımının yarım kaldığı söylense de bu tamamen safsatadır.”
Yapıt tarihi uzman Sanat Tarihi ve Tarihçilerin Araştırmalarına ve sentezlerine göre 1200-1207 Elbistan Savaşı sırasında yapıldığı anlaşılmıştır. Özellikle 2004 yılında yapılan kazılar bunu netleştirir hale gelmiştir. Selçuklu’nun son dönemlerinde artık devlete Moğollar hakimiyet kurmaya ve ağır vergiler uygulamaya başlamıştır Selçuklu Sultanları ezilirken vezirlerinin daha güçlü olduğu döneme girildi. Özellikle Kösedağ savaşını “Baycu Noyan’a kaybeden Selçuklu” ve savaşı terk ederek kaçan 2. Gıyaseddin Keyhüsrev Alanya’ya kaçtı ve orada öldü 3 hanımından olan üç oğlu vardı 11 yaşında ki 2. İzettin Keykavus, 8 yaşında kş 4. Kılıç Arslan ve 5-7 yaşlarında ki 2. Alaaddin Keykubat idi. 2. Alaaddin Keykubat’ı taht varisi ilan etmişti. (Gürcü Kraliçesi’nin kızı Tamara’nın yani “Gürcü Hatun” oğlu)
5 yaşında ki çocuğun Sultanlık yapamayacağı kanısı ile devletin güçlü veziri Emir Karatay devreye girdi Akşehir’de 2. İzzettin Keykavus’u Sultan ve kardeşlerini naip ilan ederek 11 yıl geçirdi taki bağlı olduğumuz Moğol komutanı ölene kadar. Kural gereği yeni moğol komutanına bağlılık sunmak için hükümdar bizzat gider. O dönem Emir Karatay ölünce anlaşma bozulur ve 2. Keyhüsrev ben gitmem kardeşim gitsin diyince yola o zamanlar 11 yaşında olan 2. Alaaddin ve annesi Gürcü Hatun yola çıkar.
Erzurum Pasinler Ovacık köyü civarına gelen Gürcü Hatun ve 2. Alaaddin Keykubat yani taht varisi gece uykusunda zehirlenerek öldürülür. Oraya gömülür ve kümbet yapılır her ne kadar zamanla kaybolsa da defineciler kazısında Kıripta bulunuyor ve burada annesi ve oğlunun cenazeleri çıkar.
Gürcü Hatun ilk eşi 2. Gıyasettin Ölünce burada güçlü Vezir olan Mu’hittin Pervane ile evleniyor. Yeni Moğol hükümdarı Abaka bu veziri parmağında oynattığını düşünsede aslında yanılır çünkü Muhittin Pervaner tam bir vatan perverdir ve moğol hakimiyetinden rahatsız olur ve gizli gizli Kahire’de ki Memlük sultanı Baybars’la anlaşma yapar ve Baybars 1277’de Elbistan’da Moğol ordusunu büyük bir yenilgiye uğratır.
2. Gıyaseddin Keyhüsrev’in eski eşi Muhittin Pervane’nin yeni eşi oğlunun Pasinler Ovacık’ta olması nedeniyle burayı terketmez burada yaşar ve ölür. İşte bu medrese bu kadın için yapılmıştır. Medrese’nin altında Banisi için yapılan Kripta mezar odası hiçbir zaman dolu mezar olmadı ve boş kaldı ve bu medrese yani Üniversite binasında hiçbir zaman ders işlenmemiştir. 4. Murat zamanında Revan (Erivan) seferinde bu bina top döküm binası olarak kullanılmıştır. 2004 yılın da yapılan kazılarda çıkan yüzlerce top mermisinin sebebiyse tam olarak budur. En önemli durumlardan biri de gezerseniz göreceksiniz ki bu Medrese Şehrin Güney surlarına bitişik olarak inşa edilmiştir. İçeride bu kapının eyvan kapısı hala durmaktadır. Erzurum kalesi’nden Medreseye geçerken Cadde tarafında yıkılan sur duvarlarını görürsünüz. Bu taşlar ise Rus Savaşları sırasında Nene Hatun Tabyaları’nın yapımın da kullanılmıştır.