Aslan yattığı yerden belli olur
Bugün dünya çevre günü. Tüm dünyada çevre kirliliği ile ilgili toplantılar,çalıştaylar, konferanslar yapılıyor, konuyla ilgili çok önemli kararlar alınıyor. Peki bu kararların kaç tanesi uygulanacak. İnsanlar dünyanın sadece bize ait olmadığını, dünyada yaşayan diğer tüm canlıların ve bizden sonra yaşayacak olanların da temiz bir çevrede yaşama hakkı olduğunu ne zaman anlayacak?
Çevre, çevre kirliliği, küresel ısınma son yıllarda çok duyduğumuz kelimeler...
Biraz okul bilgilerimizi hatırlayalım.
"Çevre"; dünya üzerinde yaşamını sürdüren canlılarının hayatları boyunca ilişkilerini sürdürdüğü dış ortamdır. Diğer bir deyişle "ekosistem" olarak tanımlanabilir. Hava, su ve toprak bu çevrenin fiziksel unsurlarını, insan, hayvan, bitki ve diğer mikroorganizmalar ise biyolojik unsurlarını oluşturur.
Doğanın temel fiziksel unsurları olan, hava, su ve toprak üzerinde olumsuz etkilerin oluşması ile ortaya çıkan ve canlı öğelerin hayati aktivitelerini olumsuz yönde etkileyen cansız çevre öğeleri üzerinde yapısal zararlar meydana getiren ve niteliklerini bozan yabancı maddelerin hava, su ve toprağa yoğun bir şekilde karışması olayına "çevre kirliliği" denir.
1970'li yıllardan sonra bilincine vardığımız çevre kirliliği dayanılmaz boyutlara ulaştı. Hızla gelişen teknoloji ne yazık ki beraberinde doğayı da katletmeye başladı. Çünkü artık temiz hava soluyamaz olduk. Biraz olsun nefes almamamızı sağlayan yeşil alanlara hasret kalmaya başladık. Yüzmek için gidilen deniz kıyısında bile, denize değil de yüzme havuzlarına girer oldu insanlar. Şehrin karmaşasından gürültüsüz ve sakin bir uyku uyuyamaz, midemiz bulanmadan bir göle bir akarsuya bakamaz olduk. Düne kadar içerisinde yüzüp balık tutabilen dereler o kadar kirlendi ki içine bile girilemez hale geldi.
Yani yakında kirleteceğimiz bir çevremiz bile olmayacak. 2000–3000 yıl önce bir doğa cenneti ve büyük bir kısmı otlaklarla ve ormanlarla kaplı olan Anadolu artık kurak bir çöl olmaya başladı.
Kullanılan her şey gibi temiz ve sağlıklı tutulmayan çevre de bizlere zarar veriyor. Bu nedenle çevre denince aklımıza önce yaşama hakkı gelmelidir. İnsanın en temel hakkı olan yaşama hakkı; canlı ya da cansız tüm varlıkları sağlıklı, temiz ve güzel tutarak, dünyanın ömrünü uzatmak, gelecek kuşaklara bırakılacak en değerli mirastır.
Peki çevre kirliliği denince aklımıza neler gelir. Sadece yerlere atılan çöpler mi? Tabii ki hayır.
Hava kirliliği, su kirliliği, toprak kirliliği, gürültü kirliliği ve görüntü kirliliği gibi bir çok çevre kirliliği çeşiti vardır. Çevre kirlilikleri doğaya zarar vererek doğrudan veya dolaylı olarak doğada yaşamını sürdüren tüm canlıların zarar görmesine neden ouyor.
Günümüzde görüntü kirliliği ve ışık kirliliği de çevre kirlilikleri olarak karşımıza çıkar, bu çevresel kirlilikler yine insanlar tarafından oluşturularak insanların ve diğer canlıların zarar görmesine neden olur.
Çevre kirliliğinin günümüzdeki en büyük kanıtı yaşadığımız iklim değişiklikleri. Yani mevsimlerin değişmesi. Nisan'da yazı, Haziran'da kışı yaşamak... Yüzyıllardır uyuyyan yanardağların patlaması ya da kutuplardak buzulların erimesi.Mevsiminden önce meyve sebzelerin olup tükenmesi. Bütün bunlar insanlığa bir uyarı alarmı gibi.
Doğanın korunması ve tahribatının engellenmesi zorunlu görevimiz. Gelecek nesillere iyi bir çevre bırakmak için kirlenmeleri mutlaka önlemek, yeşil alanları ve hayvanları koruyup çoğaltmak gerekir. Bilinçsizce sağa sola attığımız plastik ürünlerin doğada 400 yıl kadar çürümeden kalabildiğini söylersek, karşı karşıya kaldığımız tehlikenin boyutlarını biraz olsun anlayabiliriz. Çevrenin kirlenmesini önlemek için üzerimize düşen görevleri mutlaka yapmalıyız. Dünya hepimizin yaşadığı ortak yaşam alanı. Bu ortak alanı korumak için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız.
Çocuklarımıza temiz bir çevre bırakmak dileğiyle...