Diplomalar süs olmasın
İyi bir eğitim almak isteyen bir insan hayatının en az 16 yılını okuyarak geçiriyor. İlkokul yıllarından beri hayalini kurduğu meslek için dirsek çürüten gençler maalesef okulu bitirdikten sonra aradıklarını bulamıyorlar, diplomalar bir kenarda süs olarak kalıyor. Okuduğu bölüm ile ilgili bir işte çalışmak her gencin en doğal hakkıdır ama şartlar buna izin vermiyor. Eğitim hayatları boyunca iyi bir işe girmek için çalışan gençler kendi bölümlerinde iş bulamayınca vasıf gerektirmeyen işlerde çalışmak zorunda kalıyorlar.
Bugün ülkemizde kendi alanlarında iş bulamayan üniversite mezunları uzmanlık gerektirmeyen işlerde çalışıyor. Son 6 yılda uzmanlık gerektirmeyen işlerde çalışan üniversite mezunlarının sayısı yüzde 97 oranında arttı.
Gençler eğitim hayatları boyunca iyi bir işe girmek için çalışıyor. Fakat artık üniversite mezunları da iş bulamıyor. Mezun oldukları alanda iş bulamayan gençler niteliksiz ve çoğu zaman sosyal güvencesiz işlerde çalışıyor. Meslekleri dışında ve meslek kazandırmayan vasıfsız işleri kabul etmek zorunda kalıyor. Üniversite kontenjanları ve üniversite mezunlarının sayısı her geçen gün artarken üniversiteli işsiz sayısı da artıyor.
TÜİK verilerine göre ülke genelinde 1 milyon 88 bin üniversite mezunu işsiz var. Rakamları görünce insanın aklına şu soru geliyor. Gençlerin amacı hangi bölüm olursa olsun sadece üniversite okumak mı, yoksa iş bulunabilecek güzel bir bölüm okumak mı? Eğitim öyle bir noktaya geldi ki sanki herkes üniversite mezunu olmak zorundaymış gibi bir algı var toplumda. Oysa eskilerin altın bilezik dediği el becerisi veya beden gücüne dayalı bir meslek edinmenin ne kadar kıymetli olduğunu şu zor zamanlarda çok daha iyi anlıyoruz. Bu dönemde elinde bir mesleği olanların diğerlerine göre daha şanslı olduğunu gördük. Onun için gençleri yönlendirirken ilgi ve yeteneklerine göre yönlendirirsek hayat boyu daha mutlu olurlar.
Bunun ne kadar önemli olduğunu yine rakamlar gösteriyor bize. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) 2019 yılında yayımladığı verilerine göre, Türkiye’de yükseköğretime katılım son 10 yılda iki kat artarken, üniversite mezunlarının istihdam edilme oranı yüzde 6 azaldı. TÜİK’in son yayımladığı işgücü göstergelerinde üniversite mezunlarının istihdamdaki durumuna baktığımızda 2020 yılında istihdamda olan üniversite mezunlarının sayısı bir önceki yıla göre yalnızca 300 bin kişi artarak 7,4 milyona çıktı. Öte yandan istihdama katılım oranının da ciddi bir azalma söz konusu.
Rakamlar bize gösteriyor ki burada bir yanlış var. Okulu bitirince iş bulamayacaksa herkes üniversite okumasın. Kaldı ki ülkemizde çoğu aile çocuğunu dişinden tırnağından artırarak üniversiteye gönderiyor. Çocuğum okusun iyi bir meslek sahibi olsun kimseye muhtaç olmasın diyen ailelerin yıllarca harcadığı para ve emek boşa gidiyor. İyi bir meslek sahibi olmak ve daha iyi şartlarda yaşamak için okuyan öğrenciler ya yanlış bölümler seçiyor ya da sırf üniversite mezunu olmak için herhangi bir bölüme gidiyor. Tabii burda tek suç öğrencilerin değil. Eğitim sistemimizin de gençlerin bu hatalara düşmesinde büyük payı var. İlkokuldan başalayarak sınava ve elemeye dayalı kurulan sistem bu yarışta bir çok öğrenciyi başarısız olarak ayırıyor. Halbuki ilgi ve yeteneklere dayalı bir sistem kurulsa her öğrencinin başarılı olduğu bir alan mutlaka çıkacaktır.
Elemeye dayalı sistemle büyüyüp üniversite çağına gelen gençlerin önemli bir kısmı, aslında hangi mesleği yapmak istediklerinin, hangi mesleğe daha yatkın olduklarının farkında olamayabiliyor. Birçok genç bu önemli sorulara daha net bir cevap veremeden üniversite tercihinde bulunurken aynı zamanda hayatlarını şekillendirecek olan mesleklerini de seçmiş oluyor. Oysa unutulmamalı ki yetenek, beceri ve kişiliğe göre uygun en doğru mesleği seçmek, başarı ve mutluluğu, yani yaşam kalitesini belirleyecek en önemli hususların başında geliyor. İnsanın kendini başarılı hissettiği, sevdiği ve sabahları neşeyle gittiği bir işte çalışması büyük bir ayrıcalık.
Herkesin uzmanı olduğu ve mutlu olduğu işi yapması dileğiyle...