Mehmet Toker
Mehmet Toker Neden Kutuplaşıyoruz?

Neden Kutuplaşıyoruz?

İletişim imkanlarının artması, insanların bilgiye ulaşma yollarının basitleşmesi evvelemirde çok güzel ve büyük bir imkan olarak değerlendirilebilir. Ancak paylaşılan bilgilerin kontrol dışı alanlarda olması veyahut teyid edilmemesi, ortaya ciddi manada bir bilgi kirliliği ve illizyonik bir alan çıkartmaktadır. Doğruların yanlış, yanlışların doğru gibi gösterildiği, bilgi kirliliğinin, hakiki bilginin alanını kapsadığı kaotik bir dünya ortaya çıkmaktadır.

Sosyal medya dediğimiz ve herkesin duyduğunu, gördüğünü, zannettiğini, kendi kişisel kanaatlerini, kendi taraftarlıklarını-tarafgirliklerini, kendi fanatizmini hatta kişisel kin ve nefretlerini, zaaflarını bilgi gibi yazıp paylaştığı dijital bir alan var. Bu dijital alandaki kaotik bilgi kirliliğinin etkisi, insanoğlunun binlerce yıllık zihni, fikri, ilmi birikimini bir anda ters yüz edecek tehlikeli bir çöküş ortaya çıkıyor diyebiliriz. Kavramların içlerinin boşaltılarak kullanılması, kavramlara insanların kendi yorumları, kendi kişisel tercihlerine göre anlam yüklemesi veyahut illizyonist bir el çabukluğu ile beyazı siyah, siyahı beyaz gösterecek şekilde anlamlandırılarak kullanılması ciddi anlamda zihinsel bir kaosu beraberinde getiriyor. Öyle ki insanlar bilgi sahibi olmadıkları konularda fikir beyan etmekten veya kelimeleri kendi yanılgıları veya varsayımlarına göre kavramsallaştırmaktan geri durmuyorlar.  Çok çarpıcı bir örnek olması açısından aynı zamanda içerisinde ciddi bir ironi barındırması açısından, Kuzey Kore'nin resmi adının "Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti!" olarak ifade edilmesi bu kavramsal illizyonizmin resmi yansıması olarak değerlendirebiliriz. "Kuzey Kore meclisi'nin ismi Yüce Halk Asamblesidir. 687 üyeli Yüce Halk Asamblesi için 5 yılda bir seçimler yapılmaktadır. Yüce Halk Asamblesi başkanı aynı zamanda ülkenin devlet başkanıdır." Şimdi bu ifadeleri hakikatte gözlerimizi kapatarak değerlendirdiğimizde, demokrasinin eksiksiz işlediği bir ülke ve toplum yapısı görüyoruz.  Ancak en son 10 Mart 2019'da gerçekleştirilen seçimlere Kore İşçi Partisi tek parti olarak girmiş, 687 adayın tamamı, partinin genel başkanı aynı zamanda devlet başkanı Kim Yong-Un tarafından belirlenmiş ve ikinci bir parti veya herhangi bir adayın seçime girmesine müsaade edilmemiştir ve seçimler neticesinde İşçi Partisi oyların %100'ünü alarak yeniden başkan seçilmiştir ve parlamentoyu yeniden oluşturmuştur. Söylemi ile hakikat-i tamamen taban tabana zıtlık arz etmektedir.

Bu örnekten hareketle günümüzde özellikle siyasal ve sosyal alanlarda bu tür taban tabana zıt bir takım durum, düşünce ve hususların taban tabana zıt kavramlarla terimlerle ifade edildiğini görüyoruz. Bu durum toplum hayatının sağlıklı idamesi noktasında ciddi bir handikaptır. Zira, olduğu gibi değil de olması veya görülmesi istenildiği gibi kullanılan kavramlar toplum hayatında taraftarlığı, tarafgirliği ve düşüncenin yerine çatışmayı, ayrışmayı, başkalaştırmayı beraberinde getirmektedir. Akı kara, karayı ak, diktatörlüğü demokrasi, köleliği özgürlük, mandacılığı bağımsızlık gibi zıt kavramlarla ifade ettiğiniz zaman; cehaleti medeniyet, karanlığı aydınlık, haksızlığı adalet, çağdışıldığı çağdaşlık, yobazlığı aydınlık olarak yutturabilirsiniz. Böylelikle köle olanlar kendini özgür addedip köleliğinin farkına varmadan, cahil olanlar kendini alim zannedip cehaletinin farkına varmadan, çağdışı yobaz olanlar kendini çağdaş aydın zannederek içinde bulunduğu durumun farkına varmadan yaşamaya devam ederler. Bu tür zihinler, en fazla da hakiki olana, hakikat tasavvuruna düşmanlık yaparlar. Küresel ölçekte ve ülkemiz özelinde yaşamış olduğumuz kaosların en baş nedeni budur. İnsanlar düşünce noktasında ifrat ve tefrit uçlarında kutuplaştıkları için itidalli bir yol tutmayı, itidalli düşünmeyi hayatlarından dışladıklarından dolayı taassup, ifrat ve tefrit noktasında kendisini göstermekte ve çatışmacılığa sebep olmaktadır.

Belki hepimiz için yeni bir kavram olan "dijital faşizm" kavramı noktasında son bir haftadır özellikle sosyal medyada yazılanlara baktığımızda, konu hakkında zerre bilgisi olmayan kişilerin lugat parçalarcasına yorumlar yapması olsa olsa yukarıda ifade ettiğimiz bu kavramların içini boşaltarak zıt manalara kullanılmasının bir neticesidir. Gelecek adına haklı bir endişe barındıran ve küresel ölçekte duruş belirlememiz hususunda son derece haklı, isabetli ve zamanlama açısından son derece mühim bir uyarı; cehaleti kendinden menkul sosyal medyadaki putperest mankurtlar tarafından pespaye yorumlarla itibarsızlaştırılmaya çalışılmaktadır. Dijital faşizmden kasıt: paylaşılan dijital verilerin dünyaya hakim ve tek merkezden kontrol edilen 3-5 şirketin tekeline geçtiği ve bu şirketlerin dijital veri setlerine erişerek devletler üzerinde de totaliter bir rejim kurmasına aracılık etmesini ifade etmektedir. Dijital faşizm: merkezi olmayan, dijital olarak örgütlenmiş kitlelerin, belirli amaçlar uğruna manipülasyon uyguladıkları, oldukça akışkan ve farklı noktalar içeren bir faşizm çeşididir. Yani kitlelerin internet ortamından kontrol edilmesi, kitleleri kontrol etme imkanının küresel bir boyuta ulaşmasını içermektedir. Dijital faşizm, kişileri bu dijital verileri toplayan ve kontrol eden 3-5 şirketin bir anlamda yarı robotik kölesi haline getireceği ve bilinçaltının yönlendirilebileceğini ifade ederken bununla özellikle etnik, dini ve siyasi konularda manipülasyon ve provokasyonun mümkün olabileceğini ifade etmektedir ve dijital platformlarda kitlelerin çoğunluk gücünü kullanarak gerçekler çarpıtılmakta veya korkular körüklenerek algıların yönlendirilmesi ve yönetilmesini hedeflemektedir. İşte bu potansiyel operasyonel tehlikelere karşı tüm dünya insanlığının uyanık olması gerekirken; maalesef, yok iletişim özgürlüğünün sınırlanacağı veya sanal dünyanın yasaklanacağı, sosyal medya araçlarının yasaklanacağı, ülkede faaliyetinin durdurulacağı, dolayısıyla sosyal medya üzerinden algısal muhalefet yapanların engelleneceği gibi aslı esası olmayan birtakım yorumlar karşımıza çıkmaktadır. 

Harf inkilabı, dil devrimi vb. toplum mühendisliği çalışmaları ile elimizden alınan ahlakî kavramlarımızı yeniden kazanabilir ve sosyal medya diline kazandırabilirsek bu ve benzeri bilgisel dejenerasyonları minimize edebiliriz. Dijital dünyayı, sosyal hayatımıza kazandıracağımız kavramlar üzerinden değerlendirmek ve kurgulamak durumundayız. İtidal'i dilimizden attığımızdan beri, biz ifrat ve tefrit arasında taassup içerisinde kısır döngüsel bir hayat yaşamaya devam ediyoruz. İtidal iki aşırı tutum ve davranış arasındaki orta hal, ölçülü olma, soğukkanlılık, denge, düzgünlük ve doğruluk şeklinde açıklanan bir kavram. Adalet kelimesinin anlamı da itidal ve istikamet üzere olmayı barındırıyor. İtidal kelimesi mizaç, karakter ve ahlak da aşırılıktan uzaklık denge manasında kullanılan ahlak ve psikoloji terimi olarak karşımıza çıkıyor. Fakat itidali, önce lügatımızdan sonra hayatımızdan çıkardığımızdan dolayı biz fanatizm dediğimiz taassup ve bağnazlık içerisinde, taassup ve bağnazlığın motive ettiği, tetiklediği ve akı kara, karayı ak görerek, kavramların içerisini boşaltarak, kavramları kendi yanlışlarımızı doğru gösterme algısına alet etme handikapına düşebiliyoruz. Sosyal medya üzerinde yaşanılan ve sosyal paylaşım platformlarından, ictimai hayatımıza taşınan bu taraftarlık ve tarafgirlik ancak yanlış kavramlar ve kelimeler üzerine oturtulan bir takım faşist, fanatik kafa yapıları ve bireyler ortaya çıkarmıştır.

Bu noktada kavramlara yüklenilen anlamların yada hangi kavramın hangi bağlamda ne şekilde kullanılması gerektiği hususunu özellikle bilgi paylaşımında bulunan kişilerin yeniden düşünmesi ve değerlendirmesi gerekmektedir. Kur'an-ı Kerim'de Bakara Sûresi 104. ayet-i kerimede: "Ey iman edenler! «Râinâ» demeyin, «unzurnâ» deyin. (Söylenenleri) dinleyin. Kâfirler için elem verici bir azap vardır." uyarısı kavramların anlam bağlamında nelere sebebiyet verebileceğini ortaya koyması açısından çarpıcıdır.  Yine Bakara Sûresi 58. ayette ve Araf Sûresi 165. ayeti kerimede: "(İsrailoğullarına:) Bu kasabaya girin, orada bulunanlardan dilediğiniz şekilde bol bol yeyin, kapısından eğilerek girin, (girerken) «Hıtta!» (Yâ Rabbi bizi affet) deyin ki, sizin hatalarınızı bağışlayalım; zira biz, iyi davrananlara (karşılığını) fazlasıyla vereceğiz, demiştik."  Devamındaki ayette, İsrailoğullarının «Hıtta!» ifadesini kullanması gerektiğini fakat onların bu kavramı değiştirerek azgınlık ve sapkınlık içerisine girdiklerinin anlatılması bize bu gerçeği öğretmek içindir.

Günümüzde İsrailoğulları çizgisindeki ve güdümündeki küresel güç odakları, zulmü adalet, sömürüyü bağımsızlık, diktatörlüğü demokrasi, demokrasi diktatörlük, köleliği özgürlük gibi göstermek konusunda pek mahir davranmaktadırlar. Arap baharı diye dünyaya afişe edilen hareketin, esasen Arap sonbaharı olduğu, demokrasi getireceğiz diye işgal ettikleri ülkelere, zulüm, katliam, soykırım, ölüm, gözyaşı ve sömürüden başka hiçbir şey getirmedikleri görülmektedir. Ne tuhaftır ki, zalimler özgürlük savaşçısı, hainler kahraman, köleleştirilenler özgürleştirilmiş bireyler olarak insanlığa yutturulabilmektedir.  Bütün bu aşırılığın, bağnazlığın, taassubun karşısında bizim itidali yükseltmemiz, itidalli düşünceyi hakkaniyeti esas alan fikrî, felsefi altyapıyı kuvvetlendirmemiz gerekmektedir.

Aksi halde çok ciddiye alınması ve ictimai bir duruş belirlenmesi konusunda yapılan son derece mühim ve gelecek endişesi taşıyan bir uyarıyı (dijital faşizm) dahi tarafgirliğin ve kör taassubun, bağnaz putperstliğin etkisiyle pespaye bir tartışmanın nesnesi haline getirme yanlışlığına düşebiliriz. Böyle olmaması için hem kavramların içini boşaltmadan yerli yerinde kullanmalı, hem de yanlış ile doğruyu birbirinden ayırt edecek zihnî, fikrî, ilmî alt yapıya sahip olmamız gerekmektedir. Hem de dilimizin yozlaştırılmasına, içi boşaltılan kavramlar üzerinden birbirimizi ötekileştirmemize fırsat vermeyecek fikri ve ahlaki olgunluğa sahip olmamız gerekmektedir. Yoksa algı yönetimlerinin birer piyonu olarak, dijital faşizmin kölesi, paralı askeri, lejyoneri oluruz farkına bile varamayız. Sanal dünyada kavram ve düşünce üretimi, aynı zamanda dilimizin ve ahlakî kavramlarımızın millileşmesi ile mümkün olacaktır. Kavramları millileştiremediğimizde o kavramlar küresel güçler tarafından bumerang gibi kullanılarak aleyhimize dönecektir. Derenin taşları ile derenin kuşlarının vurulmasını istemiyorsak, hem taşlara, hem kuşlara, hem de dereye sahip çıkmak durumundayız.  Yoksa yaptığımız her şey algıyı yönetenler tarafından pespayeleştirilecektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Toker Arşivi