Hepimiz Gülşen’iz(!)
Gerilimden beslenme, aşırı tepki verme huyumuzdan toplum olarak bir türlü vazgeçemiyoruz. Sosyal medyada ise her şeyi uçlarda yaşıyoruz. Yangına bırakın körüğü, doğrudan benzin bidonuyla gidiyoruz. İşin sonunda müzik kariyeri geriye giden, ilgi çekmek için en ucuz yol olan çıplaklığı seçen şarkıcıyı bir numaralı gündem maddesi yaptık. Emin olun milyonlarca lira harcasa böyle bir reklam yapamazdı. İkinci sınıf şarkıcılıktan sanatçılığa, hatta yerseniz düşünce suçlusuna bile dönüştü. Emeğe geçenlere çok teşekkür ederiz…
En sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim. Şarkıcı Gülşen’in imam-hatiplilere yönelik sözlerinin savunulacak bir tarafı yok. Doğrudan hakaret etmiştir. Olay net, öyle yanlış anlaşıldım ile kendimi yanlış ifade ettim diye falan işin içinden sıyrılamaz. Fakat kendi çapında kibir kokan açıklamayla da olsa özür diledi. İşte bu noktada sosyal medyada Gülşen’in tutuklanması için harcanılan enerji boykot edilmesi için ortaya konulsaydı çok daha iyi bir netice alınırdı. Gülşen tutuklanarak haksızken haklı bir duruma sokuldu.
Hâkimlerimizin, savcılarımızın sosyal medyanın refleksine değil kanunlara göre karar vermeleri gerekir. Gülşen’e mevcut kanunlara göre bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilebiliyor. Üst sınırdan ceza alsa bile beş yıldan az olduğu için denetimle serbestlik yasasından dolayı neredeyse ilk mahkemede serbest kalacak. Durum böyleyken tutuklanması zorlamadan başka bir şey değil. Gözaltına alındıktan sonra serbest bırakılıp, en kısa sürede mahkemeye çıkarılıp gereken ceza verilmeliydi. Lakin sosyal medyamız kurban istedi ve koskoca adalet sistemimiz de seve seve dedi.
Gülşen’in yeni değil son beş altı yıldır kariyeri geriye doğru gidiyordu. Konserlerinde falan eski şarkılarının ekmeğini yiyordu. Zaten son birkaç yıldır şarkılarından çok kıyafetleriyle, kucak danslarıyla gündeme geliyordu. Önemli olan sosyal medyada gündemde olmak olduğundan hep daha fazlasına oynadı. Kıyafeti mi eleştiriliyor daha fazla soyundu, işi iç çamaşırından hallice kıyafetlere kadar düştü. Yeni yaptığı şarkı mı beğenilmiyor dert etmedi, yetişkin filmi kıvamında çektiği kliple şarkıya değil, görüntüye odaklanılmasını sağladı(!) Bunların yetmediği noktada konserinde LGBT bayrağıyla şov yaptı. Böylece bazı çevrelere de mesaj vermek istedi. Ne kadar çok haber olursan o kadar çok sosyal medyada gündem olursun, aynı ölçüde de konserlerin artar. Konser sayısı ve topladığın kalabalığa göre de kaşen yükselir. Gülşen bu formülü uygulama noktasında çok başarılı oldu.
Siyasetçisinden, sosyal medya hocalarına kadar herkes işin içine girdi. Sosyal medyada kendini otorite sanan bazı hocaların ölüm fetvası vermesinden korktuk. TV’de daha dün Rusya-Ukrayna savaşından, Akdeniz’deki enerji savaşlarından bahseden yaşını başını almış adamlar bile ciddi ciddi Gülşen tartışması yaptı. Bundan 10-15 sene önce moda olan mahalle baskısı kavramı yaşam tarzına müdahaleye dönüştü. İşte buradan yürüyenler ülkemizde sanatçıya baskı var diye propagandaya başladılar. İkinci sınıf bir şarkıcı olan Gülşen, yabancı haber kaynaklarında sırf düşüncesinden dolayı tutuklanan Türk aydın ve sanatçısı diye haber yapılıyor. İstediklerine ulaştılar. Artık seçime kadar yaşam tarzına müdahale var üzerinden daha çok ekmek yerler.
Aslında olması gereken şey sıkı bir boykottu. Geçmişteki Güner Ümit örneğinin benzeri bu sosyal medya çağında rahatlıkla yapılabilirdi. Gülşen’in şarkılarını çalan radyoları dinlemiyoruz, belediyelerin Gülşen konseri düzenlemesini istemiyoruz, Gülşen’in sahneye çıktığı mekânlara gitmiyoruz gibi daha farklı onlarca boykot seçeneği varken tutuklanması üzerine yoğunlaşıldı. Tutuklandı da ne oldu, kısa süre sonra çıkacak daha fazla para kazanacak. Cezaevinde geçirdiği ‘acı dolu günleri’ anlatacağı programların reytingleri tavan yapacak. Cezaevinden çıktıktan sonra verdiği ilk konseri ilk bilmem neyi diye konuşmaya devam edeceğiz. Yani attığımız taş ürküttüğümüz kurbağaya değmedi.
Hakaret eden kendi seviyesini ortaya koyar. Hakarete elbette sessiz kalmayalım ama cezası da ucuz yollu hapis olmasın. Boykotla istenirse rahatlıkla kariyeri bitirilebilir. Yoksa her hakaret edeni içeriye atacak olursak özellikle sosyal medyadan dolayı günde birkaç bin kişi içeriye girer. Bu noktada adalet sistemimizin de dikkatli olması gerekiyor. Sosyal medyadaki tepkilere değil, kanunlara göre karar verilmeli. Durduk yere kendilerine olan güveni sarsmamalılar.