Ömer Kocabaş
Ömer Kocabaş Ziyandan kurtulup, inşiraha kavuşma zamanı

Ziyandan kurtulup, inşiraha kavuşma zamanı

Mübarek Ramazan ayının yarısını geride bıraktık, bayrama doğru gidiyoruz. Gündelik hayatın telaşesi içerisinde Ramazan ayının hakkını ne kadar verdiğimiz ise tartışılır. Niyetim nerede eski Ramazanlar geyiği yapmak değil. Eskiden kastedilen zaten herkesin çocukluğu, ilk gençliğindeki Ramazanlardır. Sorumluluğun çok az olduğu günü kafana göre geçirebildiğin güzel günler. İnsan büyüyüp, sorumlulukları da aynı ölçüde arttığı dönemde sadece Ramazan ayının değil, hiçbir şeyin eski tadı kalmıyor. Modern hayatta Ramazan ayı da yeniden şekillendi. Özellikle sosyal medya sağ olsun Ramazan ayında yapılacaklar, gezilecek yerler, iftarda gidilecek mekânlar, iftar sonrası nerede çay, kahve içilecek vb. her şeyi önümüze sunuyor. Bize sadece sürü psikolojisi ile kendimizi akıma bırakmak kalıyor(!)

Nerede eski Ramazanlar demek yerine yeni Ramazan’a göz atmalıyız. Çocuklar da, ailelerinin Ramazan ayı ile münasebeti ölçüsünde belli oranda bir neşe var. Gençlerimizde ise eski hassasiyetleri görmek pek mümkün değil. Tabii buradaki gençlerden kastımız büyükşehirdekiler. Taşra ya da Anadolu şehirlerimizde geleneksel ilişkilerin hâlâ devam etmesiyle çözülme o kadar yaşanmadı. Fakat İstanbul, Ankara gibi şehirlerimizde, Konya gibi üniversite gençliğinin fazla olduğu yerlerde gençlerin vakit geçirdikleri yerlere bakın ne demek istediğim anlaşılacaktır. Günümüzde çocukluk, gençlik dediğimiz şeyin sınıflandırılması bile değişti. Liseye giden çocuğuna, ilkokul çocuğu muamelesi yapan ebeveynler var. Çocuk liseye gidiyor, derslerine odaklanabilmesi için hafta içi oruç tutmuyor… Orucu istediğinde tutulacak, istemediğinde bırakılabilecek bir şey olarak yetiştirilen bir genç ileri de nasıl olur?

Pandemi oyunundan sonra Ramazan ayımız tamamen değişti. Eski kalabalık davetli iftar sofraları geride kaldı. Pandeminin yanı sıra elbette ekonomik şartlarda insanları zorluyor. Aslında bu durum manevi yıpranmamızı da gözler önüne seriyor. Çünkü biz misafirin kendi rızkıyla geldiği inancıyla yetişmiştik. Şimdi ise bu söz sadece dilimizde kaldı, pek inandığımız söylenemez. Değişim, dönüşüm dediğimiz şey öyle bir günde olmuyor. Değerlerimiz zamanla yıprana yıprana bitme noktasına geliyor. Bunu ise ancak o noktaya geldiğimizde anlıyoruz. Mübarek Ramazan ayının da gitgide bir şekil, gösteriler bütününe dönüştüğünü belki bir on yıl sonra daha iyi anlayacağız.

Önceden Konya’da Ramazan ayında açık olan lokantaya hoş gözle bakılmazdı. Özellikle turistlerin dolaşmadığı yerlerdekine. Turistlere hizmet verenler de mümkün olduğunca bu işi vatandaşın gözüne sokmadan yapmaya çalışırdı. Şimdi bu durumu sorgulamak bile absürt oldu. Çünkü her taraf zincir, hızlı tüketim lokantalarla doldu. AVM’ler ise bambaşka bir dünya. İşin de, gücünde orta yaş insanlar için Ramazan ayı iftar ve sahurdan ibaret oldu. Ekstra ibadete nedense vakit yok. Teravih namazları devamlı olmuyor. Bir sıkışmışlığın için de günü kurtarmaya çalışıyoruz.

Mutlaka Ramazan ayını dört dörtlük yaşayanlar, hakkını verenlerde var. Biz projeksiyonumuzu çoğunluğa tuttuğumuzdan belki daha olumsuz bir tablo çizmiş oluyoruz. İmkân olacak Ramazan ayını çalışmadan, maneviyatın yüksek olduğu yerlerde geçireceksin. Gençlik ve orta yaşta o imkân pek olmuyor. Emeklilik döneminde ise zaman itibariyle imkân olsa da, o imkânı değerlendirecek enerji, yaşama sevinci olmuyor. İnsan hayret duygusunu kaybediyor. İçinde bulunduğumuz durumdan, yaptıklarımızdan şikâyet edip, yapamadıklarımıza öykünerek günlerimizi geçiriyoruz.

Silkinip kendimize gelmeliyiz. Birçoğumuz bunun farkında. Lakin üzerimizdeki ölü toprağını bir türlü atamıyoruz. Ha bugün ha yarın derken geçen günlerin arkasından bakıyoruz. Yine de bu durumun farkında bile olamayanlara göre şanslıyız. Biz ziyanda olduğumuzun en azından farkındayız. Bu ziyan durumdan nasıl kurtulabileceğimizi biliyoruz. Ramazan’ın kalan günlerinde silkinip ziyandan kurtulanların arasına katılmak en büyük hedefimiz olmalı. Biraz gayretle kendimize gelebiliriz. İnşirah’ın ferahlığına ulaşmak o kadar da zor değil.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ömer Kocabaş Arşivi