Musab Seyithan
Musab Seyithan Ne âlâ! Kâfirce yaşa Müslümanca defnedil

Ne âlâ! Kâfirce yaşa Müslümanca defnedil

Geçtiğimiz hafta Kıbrıs’ta, İrsen Küçük Ortaokulu’nda başörtüsü takan öğrencilere ayrımcılık yapılmıştı. Kıbrıs Türk Ortaöğretim Öğretmenler Sendikası (KTOEÖS) başörtüsüne karşı tutumunu sürdürerek tüm ortaokul, lise ve meslek liselerinde eylemler düzenledi. Sendika, bilimsel ve laik eğitimi savunduklarını belirterek başörtüsüne karşı durmaya devam edeceklerini ilan etti.

İşte bu duruma tepki gösteren KKTC Hamitköy Camii imamı cesur yürek İbrahim Damar, başörtülü öğrencileri okula almayan ve şeriat karşıtı yürüyüşler düzenleyen sendikacılara karşı tam kitabın ortasından konuşmuş. "Benim dinime hakaret eden bu zihniyeti öldüğü vakit ben de camiye sokmayacağım. Salasını vermeyeceğim. Cenaze namazını kıldırmayacağım. Açıkça söylüyorum, başörtüsüne karşı gelen kâfirdir. Kâfirin cenaze namazı kılınmaz” diyerek hakkı haykırmıştı.

Bunun üzerine mücahit imam İbrahim Damar “geçici” olarak görevinden uzaklaştırılmış, hakkında disiplin soruşturması başlatılmış.

Çok garip bir dünyada yaşıyoruz. “Türk vatandaşı; İsviçre Medeni kanununa göre evlenen, İtalyan Ceza Yasası'na göre cezalandırılan, Alman Ceza Muhakemeleri Usul Hukukuna göre yargılanan, Fransız İdare Hukukuna göre idare edilen, İslam Hukukuna göre gömülen kişidir” tanımına uygun insan acubeleri çoğaldı.

Bugün adı Hasan, Yusuf ve Süleyman olan insanımızın birçoğu ömrünün sonuna kadar Hans, Joseph ve Salamon gibi yaşar. Kur’an ayetleriyle ve Rasûlullah ile alay eder. Başörtüsüne hiç tahammülleri yoktur. “Şeriat” kelimesini duyunca kırmızı görmüş boğa kesilir. Öldüğünde de cami avlusuna getirilir ve çoğunlukla kendileri kenarda bekler, bizim saf Müslümanlar tarafından cenazesi kılınarak İslam kurallarına göre Müslüman mezarlığına defnedilir.

Bir zamanlar “Tanrıyı da insan yaratmıştır” diyen, Yargıtay başkanlığı yapmış olan ve 1 Mayıs 1969’da ölen kemalist, laik, ateist İmran Öktem bile Ankara Maltepe cami avlusuna getirilmişti. Onun zındıklığını bilen vatandaşlar “Bu Allahsızın namazı kılınmaz” diyerek karşı çıkması üzerine imam Ali Güran namazını kıldırmayınca, o imama soruşturma açıldı. Bunun üzerine orada bulunan İsmet İnönü’nün ısrarına rağmen namaz kıldıracak hoca bulunamamış ve namazı Adalet eski bakanı Abdullah Pulat Gözübüyük’ün ağabeyi İzzet Gözübüyük kıldırmıştı.

Bu zındıktan sonra da Allah’a, Peygamberine ve İslam’ın mukaddeslerine hakaretler yağdıran daha niceleri aynı şekilde kâfirce hayat sürüp Müslümanca defnedilmişlerdir.

Bir zamanlar, Yalova Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Ebubekir Sifil de -haklı olarak- aynen Kıbrıslı cesur imam gibi, TELE1 programcısı Cüneyt Akman ile Sözcü yazarı gazeteci Yılmaz Özdil için, Diyanet’e çağrıda bulunarak, “Öldüklerinde cesetleri camilerimize sokulmasın, cenaze namazları kılınmasın” demişti.

Daha sonra Ayasofya'nın "Baş İmamı" olan Prof. Dr. Mehmet Boynukalın da Twitter hesabından konuyla ilgili ayetleri paylaşarak Ebubekir Sifil’e destek vermişti. Mehmet Boynukalın, Özdil ve Akman'ın Allah'ın ayetleriyle alay edip "küfre” girdiğini belirterek şöyle dedi: “Allah ile onun ayetleriyle, Peygamberiyle alay eden küfre girer; tövbe etmediği sürece... Küfrünü açıkça ortaya koyan tövbesini de açıkça ilan etmelidir. Dolayısıyla Ebubekir Sifil hoca doğru söylemiş."

Evet, İslam’ın bir izzeti vardır. İslam’a hakaret eden, O’nu alaya alan hiçbir mahlûkun leşi cami avlusundan kaldırılmamalıdır. Çünkü Yüce Allah, Hayat Kitabımızda şöyle buyurmaktadır: “Onlardan ölen birinin namazını sakın kılma, mezarı başında da durma! Çünkü onlar Allah'ı ve Peygamberini inkâr ettiler ve yoldan çıkmış olarak öldüler.” (9/Tevbe:84).

Laik çevrelerden gelen baskıların ardından KKTC Din İşleri Başkanlığı, İbrahim Damar’ın açıklamalarının “İslam’ın hoşgörü anlayışına uygun olmadığını” belirten bir duyuru yayımladı. Kısa süre sonra da imam hakkında soruşturma başlatıldı ve geçici olarak görevden uzaklaştırıldığı açıklandı.

Maalesef bizim kurumlarımız adamına sahip çıkacağı yerde, kedinin yavrusunu yediği gibi yer. İslamî değerlere savaş açmış olan laik kâfirlere karşı sürüngenleşirler. Bu namussuzların cesareti kadar, bizim namuslular cesaret göstermeyerek “İslam’ın hoşgörü anlayışına uygun olmadığı” yalan ve iftirasıyla personelini açığa alırlar. Ulan bunun neresi İslam’ın hoşgörüsüne uygun değil? Yukarıda da kaydettiğimiz gibi Yüce Allah: “Onlardan ölen birinin namazını sakın kılma, mezarı başında da durma! Çünkü onlar Allah'ı ve Peygamberini inkâr ettiler ve yoldan çıkmış olarak öldüler.” (9/Tevbe:84) diye buyuracak, sen de ağzını laik kâfirlere çevirip: “Beyler! Bu hoca arkadaşımızın söyledikleri Kur’an ve sünnet gerçeği ile uyumludur” diyerek ilgili ayet ve hadisleri gündeme getirip personeline sahip çıkman gerekirken laik kâfirlerden korkarak onlara yalakalık yapıp bu açıklamayı yapacaksın. Yuh size.

Allah rahmet etsin Mikdat Sevim diye bir hocamız vardı da: “Oğlum! Halkın Müslümanlığından önce hocaları hakiki anlamda Müslüman edeceksiniz. Sonra halkın Müslüman olması kolaydır” derdi. Onun için önce koltuklarına kaykılmış bu hocaların “Marka Müslümanı” değil hakiki Müslüman olmaları lazım. Onlar davalarına sahip çıkarak gerekli dik duruşu gösterseler vatandaş dünden Müslüman olacak.

Laikliğin devlet politikası olduğu ülkelerde bu kurumlar İslam’ı temsil etmek ve hayata taşımak için iş görmezler. Dini kontrol altında tutmak ve mevcut rejime hizmet gayesiyle güç odaklarına karşı vatandaşın gazını almak ve davasına sahip çıkan hocalarını da susturmak, susmuyorlarsa görevine son vermek için kurulmuş cellat teşkilatlardır. Bizim Diyanet İşleri Başkanlığı en iyi dönemini yaşıyor. O da 2002 yılından önce bolca adam tırpanlıyordu. Allah nasip etmesin Özgür Özel gelse ilk icraatı, Diyaneti baştan aşağı değiştirerek kendine hizmet edecek yeni Rıfat Börekçileri getirmek olacaktır.

Efendiler! Hiç kimse İslam’a inanmak zorunda değildir. “Gerçek, rabbinizden gelendir. Artık dileyen iman etsin dileyen inkâr etsin(18/Kehf:29) ayeti gereği, ahiretteki neticesine katlanmak şartıyla isteyen inanır, isteyen inanmaz. Kişilerin cehenneme girme özgürlükleri de vardır. Ama insanlar dürüst olmalıdırlar. Müslüman olduğunu, Müslümanlığın kimsenin tekelinde olmadığını söyleyenler, Peygamberle, Kur’an ayetlerinin bir kısmını kabul edip bir kısmını reddederek ve alaya alarak Müslüman kalınamayacağını bilmek zorundalar. İnkârın en âdicesi, en alçağı alaya alarak inkâr etmektir. Biz bu tür inkâr şeklini deist, ateist, laik kemalist kesimin ezici çoğunluğunda görüyoruz.

Müslümanlar da artık “Bu adamın cenaze namazı kılınmaz. Moskova’ya gönderin Lenin kıldırsın” diyerek İmran Öktem’in cenazesindeki gibi tavır koymalıdır. Küfrün önde gidenlerinin, Allah ve Peygamberiyle ve Kur’an ayetleriyle alay edip bunların çağın gerisinde kaldığını açıkça ilan eden bilumum yazar, çizer, sanatçı, sendikacı, bürokrat, politikacı kim varsa hepsinin cenaze namazını kılmayarak duyarlılığını göstermelidir. İmamlarımız da, Kıbrıslı İbrahim Damar hoca gibi cesur yürek olsunlar. Önlerine getirilen kişinin küfrünü açıkça biliyorlarsa, Tevbe suresi 84. Ayeti kerimesi gereğince cenaze namazlarını kıldırmasınlar. Korkmasınlar bu onurlu tavırları, onların ecelini de öne almaz, rızıklarını da daraltmaz. Hiç değilse kâfirlere karşı bu kadar tepkimiz bari olsun. Yetti artık.

Bütün ömürlerini İslam ve Müslüman düşmanlığına adayanların naaşlarının camiden kaldırılması, başka bir ifade ile kâfirce hayat sürüp Müslümanca defnedilmeleri de ayrı bir garabet ve utanmazlıktır. İkiyüzlülük ve arsızlıktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Musab Seyithan Arşivi