Musab Seyithan
Musab Seyithan CHP’nin cibilliyeti işte bu!

CHP’nin cibilliyeti işte bu!

Şu mübarek Ramazanda siyasi konulara girmeyeyim, dinî içerikli yazılar yazayım, şeytanlarla uğraşmayıp salavat çekmeye devam edeyim dedim. Dedim demesine ama yurdumda yapılan hazımsızlıkları medyadan görünce, salavatı bırakıp şeytan taşlamadan da edemedim.

Bilindiği gibi 8 Mart, Dünya Kadınlar Günü idi. Bu güne kendilerini “sosyal demokrat” olarak tanımlayanlar herkesten daha çok önem verir. İşte geçtiğimiz 8 Mart tarihinde Kadıköy Belediye Meclisinde, Ak Partinin tek meclis üyesi ve kadın olan aynı zamanda partinin Grup Başkan Vekilliğini de yapan Elif Lale Bilgili, CHP’li Meclis üyelerinden sonra söz almış ve kendisine beş dakika konuşma hakkı verilmişti. Beş dakika dolunca mikrofonu kesildi ve bu duruma Elif Hanım itiraz etti. CHP’li üyelere zaman kısıtlaması yapılmazken kendisinin sesinin neden kesildiğini, bu ayrımcılığı neden yaptığını oturumu yöneten Meclis 1. Başkanvekili Ahmet Kurtuluş’a yöneltti. İtirazı kaale almayan Başkan, teknik ekipten canlı yayının kesilmesini istedi.

Talep üzerine yaşanan bu tartışmanın ardından Ahmet Kurtuluş, "Bu şekil yok ya. Bu olmaz böyle. Şunu çıkaralım, atalım dışarı Allah aşkına. En son bu noktaya geldik." ifadelerini kullanmıştı. Bilgili ise bu sözlere tepki göstererek, salondan ayrılmıştı.

İşte CHP’nin cibilliyeti budur!!! Fikir ve düşünce özgürlüğünü kullanmak sadece bu beylere özgüdür. Bu hakkı başkaları kullanmak isterlerse nobranca faşistliklerini ortaya korlar. Başkalarının, hele de bu kişi Müslümansa duygu ve düşüncelerini açıklamasına tahammülleri hiç yoktur.

Yıllarca bize “Dürüst lider” diye yutturmaya çalıştıkları CHP’nin müteveffa başkanlarından biri olan Bülent Ecevit de özellikle 1950’den sonra jakobence uygulanan laiklik karşısında rahatsız olmalı ki; “Bizim laiklik anlayışımız, inançlara karşı saygılı bir laikliktir” demişti. Demişti demesine de, genlerine kadar sinmiş olan İslam düşmanlığı ona, Merve Kavakçı’nın başörtülü olarak TBMM’ne girmesine müsaade ettirmedi. Başbakan sıfatıyla Meclis kürsüsüne çıkarak bütün kin ve nefretini yüzüne yansıtmış olarak; “Burası devlete meydan okuma yeri değildir. Bu kadına haddini bildirin” diye meclisteki holiganlarına direktif verip dışarı attırmıştı. İnançlara saygı nere? CHP nere? Bu, tavukla tilkiyi aynı kümese koymak gibidir. Yan yana gelmesi asla mümkün olmamıştır. İnançları hemen boğmuştur.

Aynı tahammülsüz tavır bugün Kadıköy Belediye Meclisinde de ortaya kondu. Ecevit’in “Bu kadına haddini bildirin!” derken yüz hatlarındaki kin ve nefreti, "Olmaz böyle. Şunu çıkaralım, atalım dışarı” derken Kadıköy Meclis kürsüsünde oturan Mıgırdıç suratlı Meclis 1. Başkanvekili Ahmet Kurtuluş’un nursuz suratında da gördük.

Bir diğer olay da şu: İstanbul Esenyurt’ta bir ortaokulun müzik öğretmeni çocuklara "Ramazan geldi, Ramazan" ilahisini söyletmiş. İstanbul Valisi Davut Gül de bu güzel tabloyu “Bizim çocuklar” ifadeleri ile paylaşmış. Gül'ün bu paylaşımı her zamanki gibi yine CHP'de rahatsızlığa neden olmuş.

Cumhuriyet gazetesine konuşan CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Suat Özçağdaş, Vali Gül’ün çocukları ayrıştırdığını iddia ederek; "Laik bir ülkede, laik bir eğitim sisteminde çocuklarımızın herhangi bir dini vecibeyi gerçekleştirmeleri ya da gerçekleştirmemeleri yönünde zorlanmaları, baskı altına alınmaları kanunlarımıza ve anayasamıza aykırıdır" diye buyurmuş. Breh breh breh… Ne kelam etmiş ama!!! Laiklik denen “ilkesel putları” ne menem şeyse “Ramazan geldi ramazan” ilahisi karşısında tuz-buz olup eriyor. Şu sahte ilahların sultasından bir kurtulup hakiki İlah’a yönelin de sağlam bir kulpa yapışmış olun bari.

Kızmayın arkadaşlar, adı üstünde CHP bu!!! Bunlardan başka ne beklenir? Cibilliyetlerinin gereğini yapıyorlar. Hak-bâtıl mücadelesi devam ettiği sürece bunlar olacak. Şayet bu çocuklar, “Ramazan geldi Ramazan” ilahisi yerine; "On yılda 15 milyon genç yarattık her yaştan" diye başlayan onuncu yıl marşını söylemiş olsalardı zevkten dört köşe olurlardı.

Bu CHP; dini, bozuk para gibi kullanıp modernist olarak ölüp giden Yaşar Nuri’yi bile hazmedemedi ki gerçek İslam’ı ve hakiki Müslümanları hazmetsin. 2002 yılında CHP’den milletvekili seçildikten kısa bir süre sonra, lideri Deniz Baykal’ı suçlayarak partisinden istifa eden müteveffa Yaşar Nuri Öztürk: “CHP’de öyle adamlar var ki, ‘Allah’ demeyi bile laikliğe aykırı sanıyor. Bunlar bana bile tahammül edemedi. Meclis kürsüsüne çıkarıp konuşturmadı. Bana ‘molla’ muamelesi yapan bu insanlar sonra kalkıp çarşaf açılımı yaptılar. Sana kim inanır kardeşim artık. Benim için ‘Kim bu? Bunu içimize kim soktu’ dediler. Benim hakkımda söylenen bu sözlerin tamamını Meclis koridorlarında dinledim bu dangalaklardan” demişti.

İslam düşmanlığı; belli bir ekolün mensuplarının genlerine kadar işlerse, artık o, onlarda karakter haline gelir. Tedavisi ve telafisi çok zor olan müzmin bir hastalık halinde varlığını sürdürür. Selanik’te peydahlanan İttihat ve Terakki hareketinin kuruluş amacı, Osmanlının sonunu getirmek ve başta Hilafet olmak üzere ne kadar İslamî değer ve kurum varsa hepsini sosyal ve siyasi hayattan söküp atmaktır. Kısaca İslam’ı düşman ilan edip ona savaş açmaktır. Kendi değerlerine düşman, düşmanın değerlerine hayran bir nesil yetiştirmektir.

Merhum Abdülhamit Han’ı tahttan indirerek emellerinin en önemlilerini gerçekleştirmişlerdi. İslam düşmanlığı ve değerleriyle savaş süreci hızla işletilmiş ve cumhuriyet döneminde bu görevi CHP devam ettirmiştir. Çünkü CHP, bir İttihat ve Terakki artığıdır ve onun amansız takipçisidir.

Necip Fazıl Üstadın ifadesiyle; “CHP bir parti değil, Türk’e dinini, dilini ve özünü kaybettirmeye memur bir katliam müessesesidir.” Dolayısıyla bu görevini yerine getirmek için elinden geleni geriye bırakmamıştır. Dolayısıyla CHP’nin iktidara taşınması, Bizans’ın iktidara gelmesi demektir.

Beyler! Dürüst olun. “Ne iseniz” eziklik duymadan kendinizi öyle ifade edin. Aziz Nesin gibi ateistliğinizi veya başka tür kâfirliğinizi erkekçe, kafanız dik şekilde savunun. Müslüman olmak zorunda değilsiniz. Allah da “illa Müslüman olun” diye zorlamıyor. Rabbimiz; “Şüphesiz biz ona/insana doğru yolu gösterdik; artık o isterse şükreden olur, isterse nankör.” (76/İnsan:3) ve “De ki: Hak, Rabbinizden gelendir. Artık dileyen iman etsin dileyen inkâr etsin.(18/Kehf:29) buyurmak suretiyle herkesi tercihlerinde serbest bırakmıştır.

Sonra, din bir “hayat tarzıdır.” Kâfirlik de bir dindir, bir hayat tarzıdır. Bakın Kâfirûn suresinde bu durum nasıl dile getiriliyor?

“De ki: “Ey Kâfirler! Ben sizin kulluk ettiklerinize kulluk etmem. Siz de benim kulluk ettiğime kulluk edecek değilsiniz… Sizin dininiz size, benim dinim de banadır.(109/Kâfirûn:1-6).

Görüldüğü gibi “Ey kâfirler!” diye başlayıp “Sizin bu kâfirlik dininiz size, bizim Müslümanlık dinimiz de bize” demek suretiyle sizin seçtiğiniz hayat ve inanç tarzınızı -bâtıl da olsa- Allah din olarak kabul ediyor. O zaman bu seçiminizden dolayı komplekse girip eziklik duymadan alnınız açık ve yüzünüz ak olarak kendinizi ifade edin. Vesselam.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Musab Seyithan Arşivi