Musab Seyithan
Musab Seyithan Müslümanca Yaşamak Ve Müslümanca Ölmek

Müslümanca Yaşamak Ve Müslümanca Ölmek

Eskilerin “Hüsnü hâtime” dedikleri, “Müslümanca yaşamak ve Müslümanca ölebilmek”, en zoru başarmaktır. Rasûlullah (sav), az sözle çok anlam ifade eden ve “Cevâmiu’l Kelim” denen bir hadislerinde: “Ameller, sonuçlarına göre değerlendirilir” buyurmaktadır. (Buhari, Kader 5; Tirmizi, Kader 4).

Hadisin başka bir varyantında; “Kişi cennetlik olduğu halde cehennemliklerin yaptıklarını yapar. Yine insan cehennemlik olduğu halde cennetlik olanların işlediklerini işler. Hâlbuki ameller sonuçlarına göre değerlendirilir” buyurur. (Buhari, Kader 5).

Yüce Allah da: “Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır şekilde korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin.(3/Âl-i İmran:102) buyurmaktadır.

Bu ayet ve hadisler, baş meselenin hüsnü hâtime/Müslümanca ölmek olduğunu göstermektedir. Müslümanca ölmenin, ayetin devamında (Âl-i İmran 103’de); “Allah’ın ipine/Kur’an’a/İslam’a, topluca/cemaat olarak sımsıkı sarılmakla” mümkün olacağı ifade edilmektedir.

Merhum Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır eserinde, “Hepiniz, topluca/cemaat olarak Allah’ın ipine sarılın(3/Âl-i İmran:103) ayetinin tefsirini yaparken şunları söyler: “Ben, kendi başıma, yalnızca dinimi imanımı koruyabilirim demek tehlikelidir. Kendi başına kalmak isteyen fertlerin, iman ve İslam üzere ahirete gidebilmesi şüphelidir. Fert, zorlama ve baskı altında her şeyini kaybedebilir. Toplum asit gibidir. Ferdi, kimliğinden sıyırıp kendine benzetir. Bundan kurtulmanın yolu, cemaat içinde kalmaktır.” (Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, II/405).

Ben Hollanda’da görev yaparken, 2020 yılında Hollanda Merkezî İstatistik Bürosu (CBS), bir istatistik sonucu açıklamıştı. Veriler dikkat çekiciydi. Buna göre, 2012 yılında ülke nüfusunun %46,2’si ateist iken bu oran yedi yıl sonra sekiz puan artarak 2019 yılında %54.1’e ulaşmıştır. Yani Hollanda nüfusunun %54,1’lik çoğunluğu 2019 yılında kendilerini ateist olarak niteleyerek hiçbir inanca ait olmadıklarını belirtmişler. 17 milyon 500 bin olan Hollanda nüfusunun %20’si Katoliklerden oluşmakta ve 2019 yılı itibariyle bunların %14’ü düzenli olarak kiliseye gitmektedir. Nüfusun %14,8’ini oluşturan Protestanların da %50’si kiliseye gitmektedir. Nüfusun %5’ini teşkil eden Müslümanların da ancak %35’i en az ayda bir camiye gitmektedir.

Hollanda Merkezi İstatistik Bürosu (CBS)’in açıklamış olduğu bu verilerdeki sonuçlar, üç aşağı beş yukarı diğer Avrupa ülkeleri için de söz konusudur. Bu küçük resimden, büyük resmi çıkarmak hiç de zor değildir. Seküler, materyalist, hedonist/hazcı/zevkperest bir dünyadan başkasını beklemek de ham hayal olur.

İçinde yaşadığımız toplumun, inançlarımız üzerindeki etkisini görmek için Hollanda’da yayınlanan bu istatistik sonucunu, orada yaşayan Müslümanlar açısından inceleyecek olursak durum içler acısıdır. Hollanda’da yaşayan Müslümanlar 17,5 milyonluk nüfusun yüzde 5’ini oluşturmaktadır. Bunlardan yüzde 35’inin, günde beş vakit veya cumaları ya da bayramdan bayrama da olsa camilerle ilişkisi var. Avrupa’da camiler, bitişiğinde lokal ve hafta sonları öğrencilere Kur’an ve dini derslerin verildiği dersliklerden oluşan küçük bir sosyal alandır. Beş vakit namaz kılanlar, Cuma ve bayramdan bayrama namaz kılanlar buralara uğrarlar ve burada İslamî kimliklerini korumaya çalışırlar. Yüzde 65 oranında bir çoğunluğun yolu camiye hiç düşmemektedir. Bu oran çok düşündürücü ve kaygı vericidir. Avrupa’daki camiler Türkiye’deki gibi değildir. Değerlerini ve İslamî kimliklerini koruyabilmeleri için, hafta sonu dini eğitim dersleri, yaz kursları, eğitim kampları, kermesler, ev ve cami sohbetleri gibi her türlü aktivitenin yapıldığı bir karargâh konumundadır. Avrupa’da caminin kapsama alanından çıkan bir Müslüman, temas kurduğu kültür ve inanç havzasının etki alanına kendini kaptırır ve o toplum içinde asimle olup gider. Adı Hasan’dır ama Hans gibi inanır ve Hans gibi yaşar. Adı Yusuf’tur ama Joseph gibi inanır ve yaşar. Adı Mikail’dir ama Michael (Maykıl) gibi inanır ve yaşar. Çünkü insan bulunduğu toprağın ürünüdür. Asit gibi olan toplum, onu yutarak kendine çevirmiştir.

Türkiye de bundan nasibini almaktadır. Yapılan araştırmaya göre üniversite gençliğinin %75’i değerlerine yabancı, laik, kemalist, deist veya ateisttir. Müslümanların kapsama alanından çıkıp laik, kemalist, deist ve ateistlerin çemberine giren, onlarla oturup kalkan ve onlardan beslenen gençlerimiz de bizden kopup onlara mensup olmaktadır. Çünkü uzun süreli fiziki beraberlikler beraberinde kalbî aynileşmeyi getirir. Çocuklarımızın üniversite kazanması için varımızı yokumuzu ortaya koruz, kazandıktan sonra da “saldım çayıra Mevla’m kayıra” anlayışı ile çocuklarımızı İslam düşmanlarının kucağına atarsak, sonuçtan şikâyete hakkımız yoktur. Rüzgâr eken fırtına biçecektir.

Çocuklarımıza tavsiyemiz ve bırakacağımız en büyük miras; onların Müslüman kalmaları, Müslümanca yaşamaları ve Müslüman olarak ölmeleridir. Peygamberlerin evlatlarına ortak çağrısı “Müslüman olmaları ve Müslümanlar olarak can vermesi”dir. “Rabbi İbrahim’e ‘İslam ol’ buyurunca o; ‘Âlemlerin Rabbine teslim oldum’ dedi. İbrahim bunu oğullarına da tavsiye etti Yakub da; ‘Oğullarım! Allah sizin için İslam’ı seçip beğendi. O halde siz de ancak Müslümanlar olarak can verin’ dedi.(2/Bakara:131-132)

Bu ayetler Müslümanca ölebilmek için Allah’ın seçip beğendiği İslam’a inanıp yaşamakla mümkün olduğunu, ona teslim olmamızı, kafamıza göre bir yol tutturmamamızı ve bunu neslimize aşılamamızın da gerektiğini bildirmektedir.

Kısaca dememiz odur ki, başlangıçta ne kadar güzel Müslümanca yaşarsak yaşayalım, ne kadar insanlara faydalı olursak olalım, bunu ölüm anına kadar sürdürüp Müslümanca ölmediğimiz sürece ahirete sıfırları tüketerek gideriz. Çünkü İslam’da itibar son anadır.

Bir zamanlar Turan Dursun diye birisi vardı. Medrese kökenli, Arapçası ve İslamî ilimlere vukûfiyeti iyi idi. Yıllarca Sivas’ta müftülük yaptı. Bildiklerini ortaya koyarak cami kürsülerinden insanları Allah’a ve O’nun dinine çağırdı. Sonunda emekli oldu. Fransız komünist partisi üyesi, felsefeci George Pulitzer’in “Felsefenin Başlangıç İlkeleri” ve “Felsefenin Temel ilkeleri” adlı iki eserini okuduktan sonra Turan Dursun geçmiş bütün müktesebatını inkâr ederek mürtet oldu, her şeyin bir tesadüf eseri olduğunu söyledi. Doksanlı yıllarda bir faili meçhulle kim vurduya gitti. Tahriflerle dolu “Din Bu” adlı eseri, İslam karşıtı cumhuriyetin tosuncuklarının kutsal referans kaynağı olmuştur.

Rabbim, akıbetimizi hayreylesin. Müslümanca yaşayıp Müslümanca ölmeyi nasip etsin. Bizler de irademizi ve gayretimizi bu yönde kullanıp Yusuf (as)’ın: “Yarabbi! Benim canımı Müslüman olarak al ve beni salih kulların arasına kat.(12/Yusuf:101) ve Rasûlullah’ın “Ya mukallibel kulûb! Sebbit kalbî alâ dînik/Ey kalpleri evirip çeviren! Kalbimi dinin üzere sabit kıl” dualarını, dualarımız arasına katarak yaşarsak, akıbetimiz hayır olur inşallah. Gayret bizden, tevfik Allah’tandır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Musab Seyithan Arşivi