Trump Cenderesi
Günümüzde özellikle küreselleşmenin kapsamının genişlemesiyle hemen tüm ülkeler, kendi içsel sorunlarını çözmeye çalışırken, aynı zamanda diğer ülkelerin takip ettiği politikalara bağlı olarak ekonomik, siyasi, askeri ve bölgesel kaynaklı dışsal gelişmeler kaynaklı olumlu veya olumsuz etkilerle karşılaşmaktadırlar. Bu açıdan bakıldığında ülkemiz Avrupa, Orta Doğu, Rusya gibi iktisadi faaliyet hacminin büyük olduğu ve bununla birlikte zengin petrol-doğal gaz yataklarının bulunduğu coğrafyanın hemen yanında konumlanması nedeniyle, kritik önemdedir. Üstelik başta Suriye merkezli olmak üzere Orta Doğu ve Rusya–Ukrayna krizlerinde sorunların çözümü, Türkiye’nin jeopolitik ve jeostratejik katkısıyla birlikte özellikle savunma sanayiinde yaptığı atılımlar ve geliştirdiği yeni savunma gücüyle, Türkiyesiz bir çözüme ulaşılamayacağı öncelikle bölge ülkeleri olmak üzere tüm ülkeler tarafından anlaşıldı. Bölge ölçeğinde barışın temin edilmesi yolunda adeta oyun kurucu hale gelen Türkiye, Suriye’de ve Rusya-Ukrayna arasında taraflar arasında anlaşma sağlanması amacıyla güçlü, etkin ve başarılı bir politika takip etmektedir.
Esad’ın devrilmesinden sonra Suriye’nin yeniden yapılanma çalışmalarına ağırlık veren Ahmet Eş-Şara yönetimi halkının da desteğini arkasına alarak, şimdilik oldukça doğru politikalarla Türkiye, ABD, AB ve Rusya ile eş statüde ilişkilerini sürdürmeye, ülke içinde çok sesliliği ve terör unsurlarını ortadan kaldırmaya çalışmaktadır ki, bu zamana kadar önemli mesafe kat ettiğini söylemek mümkündür. Ancak Batılı ülkelerin; bölgenin petrolüne sahip olmak, iç karışıklık çıkarmak suretiyle ülkelerin enerjilerini ekonomik büyüme, kalkınma ve gelişme konularına değil kendi aralarında çekişmelere yönlendirmeye çalışması gibi bitmez tükenmez hesapları dikkate alındığında, Suriye’nin aşması gereken daha birçok engelin olduğu da ortadadır. Tüm bu gelişmeler ışığında hem bölgenin hem de dünyanın geleceğinin ekonomi, siyasi, askeri, sosyal açılardan istikrara mı?, barışa mı?, savaşa mı?, kaosa mı? doğru yöneleceği konusunda en büyük risk; dört yıl aradan sonra tekrar ABD başkanı seçilen Trump’ın adeta ayak üstü sohbet ederken aklına ne gelirse söyleyen ergenler gibi, uygulamaya koyacağını ifade ettiği birbiriyle tutarsız ve bir o kadar da çelişen ekonomik, siyasi askeri söylemleridir.
İkinci defa başkan seçildikten sonraki Rusya-Ukrayna Savaşını bitireceği, Suriye başta olmak üzere dünyanın farklı yerlerinde görev yapan ABD askerlerini geri çekeceği gibi barış yanlısı konuşmaları yanında, Gazze halkından topraklarını terk etmeleri isteyip turizm bölgesi yapacağı gibi, hukuki tabanı bir yana zerre kadar mantığı olmayan hayallerin arkasına düşmesi gibi zıt açıklamalar yapması, tam bir akıl tutulmasıdır. Trump’ın görüşlerinin ekonomik, askeri ve toplumsal alanlarda küresel bazda ses getirmesi adeta dünyanın nevrini döndürmesi, tabi ki kendinden şahsından kaynaklanmıyor. Trump’ın konuşmalarına anlam kazandıran, ABD’nin dünyanın en büyük ekonomik, askeri, görsel ve yazılı medya (iletişim) gücünü elinde bulundurmasından dolayı meydana gelen tüm gelişmeleri haklı-haksız olması fark etmeksizin, küresel kamuoyunu kendi istediği gibi yönlendirmesindendir. ABD’nin dış ticaret açığı verdiği öncelikle Çin, Meksika ve Kanada’ya ek gümrük vergisi koyacağı; zengin doğal gaz yataklarına sahip olması nedeniyle Grönland’a (Danimarka) gerekirse askeri müdahale bile yapabileceğinden ve Rusya’ya karşı savaşan Ukrayna’nın desteklenmesine karşılık madenlerinin işletilmesinin ABD’ye verilmesi gerektiğinden söz etmesi, günümüzün tüm ülkelerinin karşı karşıya bulunduğu en önemli sorunu ve bilinmezidir. Bu açıdan bakıldığında ülkemiz yürüttüğü dış politikada şimdilik ciddi düzeyde başarılı ise de kalıcılığın söz konusu olabilmesinin şartı, Türkiye ekonomisin istikrara kavuşturulmasıdır. Aksi takdirde değil yalnız Türkiye değil, hiçbir ülkenin hiçbir konuda güven içinde olduğu söylenemez. Çünkü Trump var, en iyimser düşünceyle 2029’a kadar.