İktisat Politikası uygulamaları sabit midir?
Piyasaların istikrarlı bir şekilde işlemesini sağlayan en önemli unsur, alım satıma konu ne varsa tamamının (hammadde, ara mal, mal, hizmet) fiyatlarının, mümkün olduğunca toplam arz ve toplam talep koşullarına göre belirlenmesidir. İktisat yazınında yer alan iktisat okullarının (Merkantilizm, Fizyokrasi, Klasik Okul, Keynezyen Okul, Monetarist Okul, Yeni Klasik Makro Okul, Yeni Klasik Reel Konjonktür Teorisi, Yeni Keynezyen Makro İktisat Okul, Avusturya Okulu, Post-Keynezyen Makro İktisat Okulu, Arz Yanlı İktisat Okulu vb.) enflasyon, deflasyon, resesyon, stagnasyon, stagflasyon, slumpflasyon, dış ticaret açığı, cari açık, istikrarsız büyüme, reel ve finansal sektör krizleri gibi makro ekonominin çalışma alanına giren sorunların çözümüne yönelik önerilerinde, ciddi görüş ayrılıkları vardır. Söz konusu piyasalarda beliren sorunların birinci çıkış noktası tüm toplumu ilgilendiren makro ölçekli yani toplulaştırılmış büyüklükler olması, ikincisi de tüm okulların görüşlerinin orijin noktasının liberal politikaları, tam istihdam ve tam rekabet piyasasını savunan Adam Smith’in başını çektiği Klasik Okul ile, tam tersi görüşleri yani müdahaleci, eksik istihdam ve eksik rekabet piyasasının geçerliliğini öne süren J. M. Keynes’e dayanmasıdır. Birinin siyah dediğine diğeri beyaz dese de abartıldığını iddia etmek yanlış olacaktır. Ancak şu noktanın ad altını da çizmek gerekir ki, içinde bulunulan dönemler ve koşullar dikkate alındığında, iki ana akımın görüşlerinin tam anlamıyla yanlış olduğu söylemek de mümkün değildir. 1776 yılında “Milletlerin Zenginliğinin Doğası ve Nedenleri Üzerine Bir İnceleme” adlı kitabı yazarak iktisat biliminin kurucusu olarak kabul edilen A. Smith’in öne sürdüğü görüşler, halen dünyanın gördüğü en büyük kriz olarak nitelenen 24 Ekim 1929 tarihinde ABD’de patlak veren Büyük Buhrana kadar geçerliliğini korudu. Ancak sonrasında ABD ekonomisinde piyasaların kendiliğinden dengeye gelmediğini ve sorunların çözülmediğini gören Keynes’in “İstihdam Faiz ve Paranın Genel Teorisi” adlı kitabı yazdığı 1936 yılıyla birlikte, 1970’li yılların başında ortaya çıkan Petrol Krizi’ne kadar eksik istihdam üzerine inşa edilen maliye politikalarının uygulandığı yaklaşık 40 yıllık bir süreç yaşandı. Petrol Krizi sonucu görülen stagflasyonun (hem enflasyon, hem de işsizliğin eşanlı olarak görülmesi) önlenmesi için Keynes’in öne sürdüğü toplam talebin artırılmasına yönelik politikaların işsizliği çözerken enflasyonun yükselmesine, enflasyonu aşağı çekerken işsizliğin artmasına çare bulamaması yani iki sorunu birlikte çözecek görüşler geliştirememesi nedeniyle, serbest piyasa uygulamaları temelli Klasik İktisat Okulunun görüşlerini savunan okullar (Monetarist Okul) tekrar önem kazandı.
Her ülke için toplumların gelir düzeyleri, beşeri sermaye nitelikleri, gelenek, görenek, anane, etik, sosyal, toplumsal ve siyasi dokularının farklı olması yanında, ülkelerin jeopolitik konumlarının kendilerine yüklediği ilave avantaj ve dezavantajlar nedeniyle sabit, kesin ve her zaman doğru bir ekonomi politikası uygulamaları mümkün değildir. Diğer şeyler sabit -ceterisparibus- bile olsa, örneğin Türkiye’nin ve Brezilya’nın coğrafi konumları, iki ülkenin takip edeceği ekonomi politikalarının değişmesine yol açabilmektedir. Örneğin Türkiye ve Brezilya’nın savunma sanayi için bütçelerinden ayırdığı payların oranı bile, iki ülkenin takip edeceği Kamu Harcamaları, Kamu Yatırımları, Transfer Harcamaları, Borçlanma ve Vergi politikalarını farklılaştırabilmektedir. Ekonomik ve askeri açıdan en güçlü durumdaki ABD’nin -şimdilik- kendi çıkarları gereği uluslararası hukuku hiçe sayan mafyavari politik (Gazze halkının topraklarından sürülmesi) ve ekonomik (Çin gibi ticaret açığı verdiği ülkelere karşı gümrük vergilerini artıracağı açıklaması) kararlarının, diğer ülkelerin politika uygulamalarını ciddi düzeyde etkilediği görülmektedir. Ayrıca ülkelerin siyasi, sosyal, toplumsal içsel dinamiklerinin, iktisat politikası uygulamalarını değiştirdiği ortadadır.