Gündeme dair…
Son haftalarda vaka sayılarının hızla artmasının ardından gelen kısıtlamalarla birlikte evde kal çağrıları yeniden başladı. Böyle bir hastalık karşısında tedbiri elden hiç bırakmaması gereken insanoğlu yasak olmayınca kuralları unutuyor. Hal böyle olunca iş yöneticilere düşüyor. Toplumun sağlığını korumak için yeni kısıtlamalar getiriliyor. Bu kısıtlamalardan ilki ve en önemlisi zaten yeni açılan okulların tekrar kapanmasıydı. Tam çocuklarımız okullarına kavuştu derken yeniden online eğitim başladı. Tabii ki okulun yerini hiçbir şey tutmaz ama en azından çocuklarımız ve tabii ki veliler olarak biz online eğitim konusunda daha tecrübeliyiz. Artık ne yapacağımızı daha iyi biliyoruz. En azından çocuklarımızın online eğitimde de bir şeyler öğrenebileceğini gördük.
Evde eğitimin başka iyi yanları da var. Çocuklarımız hep gözümüzün önünde, bütün gün ne yaptığını nasıl olduğunu görüyoruz. Yani evimiz hem hastalıktan hem de dışarıdaki zararlı daha birçok şeyden korunmak için çok daha güvenli. Okullar bir daha ne zaman açılır bilinmez ama korkarım bu işin sonunda çocuklarımız da biz de okulsuzluğa alışacağız. Çünkü sabah erkenden kalkıp üst giyinme, servise yetişme, okula yetişme telaşı yok. Bunları yapmaktansa kalkıp sadece bilgisayarın başına oturmak eminim öğrencilere daha kolay geliyordur. Yani online eğitime karşı en başında yaşadığımız şaşkınlık ve tedirginlik artık yok. Artık birçok şeyi olduğu gibi bunu da normal karşılamaya başladık. Yeni normallerimize bir yenisi daha eklendi, online eğitim. Yeni bir dünya düzeni kurulacak ve insanlar da buna zamanla farkında olmadan alışacak derken kastettikleri buydu galiba.
Okullar online eğitime geçince ilk yüklenilen kişiler öğretmenler oluyor maalesef. Online eğitim tatilmiş gibi yansıtılıyor basında. Oysaki tam aksine görevini hakkıyla yapan tüm öğretmenlerin yükü daha çok artıyor aslında. Çünkü bir öğretmenin sınıfını yüz yüze idare etmesi mi daha kolay olur, ekrandan idare etmesi mi. Tabii ki birincisi. Derslere şahit olan veliler bilirler bir de buna bağlantı sorunları eklenince içinden çıkılmaz bir hal alıyor dersler. Sürekli dikkati dağılan öğrencilerin dikkatini toplamak dersi dinlemesini sağlamak da hiç kolay iş değil. Yani eskiden olduğu gibi bugün de öğretmenlik en saygın meslektir. Eğitimin uzaktan olması bu gerçeği değiştirmez. Bunu farklı yansıtmaya çalışanlar ne amaçlıyor bilinmez ama sonuçta dünyadaki salgının başlaması öğretmenlerin suçu değil. Öğretmenler sürekli tatildeymiş gibi yansıtanlar bu mesleği özveriyle yapan öğretmenlerin hakkını yiyorlar.
Her yıl Aralık ayında ülkece konuşmaya başladığımız yeni yıldaki asgari ücreti belirleme maratonu başladı. Şu anki asgari ücret 2324 lira. Pandemi sürecinde son gelen zamları düşündüğümüzde bu tutarın asgari ücretliyi ne kadar zorladığını anlayabiliriz. Bir de açıklanan açlık ve yoksulluk sınırı rakamlarına bakarsak yeni yılda talepleri karşılayan bir miktarın belirlenmesinin ne kadar zorunlu olduğunu görüyoruz.
İşçi ve işveren sendikaları ile hükümetin oy çokluğuyla karar verilen asgari ücret miktarı insanların temel ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde olmalı. Tabii ne kadar karşılasa da ülkedeki sosyoekonomik uçurumu asla yok edemez. Bir tarafta çocuğuna 3 bin liralık oyuncak aldığını açıklayan bir ünlü, diğer tarafta fabrikadaki öğle yemeğinde çıkan portakalı yemeyip çocuğuna götüren bir baba. Bir oyuncağa asgari ücretten daha fazla ödediğini çekinmeden açıklayan ünlümüzün bu ülkede 7 milyondan fazla asgari ücretli vatandaşın yaşadığından haberi yok herhalde. Ya da görmemek için kafasını kuma gömenlerden. Dileriz yeni belirlenecek asgari ücret herkesi memnun edecek düzeyde bir tutar olur.