Yerli düşünce
Avrupa merkezci düşünceden kurtulup, yerli düşünceye geçmemiz, geleceğimiz açısından hayati önem taşıyor. Beka, ancak bu yolla sağlanabilir. Yerli düşünce, yerli eğitimi, yerli üretimi, yerli edebiyatı, yerli sanayii, yerli tarımı, yerli mimariyi doğuracak ana unsur olacaktır. Hayatı kendi medeniyeti üzerinden okuyup yorumlayamayanlar ancak başkalarının izlerini takip ederler ki, bu da geriden gelmeyi peşinen kabul etmek anlamına gelir.
İrlanda ulusal marşının yazarı, james Clarence Mongan: “Türk edebiyatını anlamak çok zor. Türkçe gramer okumakla, küçük izahları dinlemekle olacak iş değil bu. O bilgiyle Osmanlıcayı yazıp okuyamazsınız. İşi ciddi tutmak, uzun bir süre için kendi memleketinizi unutmanız gerekiyor. Adeta yeminli bir Müslüman gibi olmanız gerekiyor. Osmanlıyı, Türk şiirini anlamak ancak böyle mümkün. Yani Avrupalılığın bütün eskimiş paçavralarından kurtulmak, onları rüzgâra savurmak gerek.” diyor. Evet biz özümüze dönmek zorundayız derken tam da bunu kastediyorum. Artık Avrupalıların paçavralarından zihnimizi kurtarıp, gerçek bir aydınlanmayı sağlamamız gerekiyor. Ne Avrupa kültürü ne Avrupa kanunları ne de Avrupa merkezli düşünce bize olumlu anlamda bir şey veremez. Kendi medeniyetimizi hatırlayıp düşünürsek, insana dair çok şey bulacağız. Sadece şunu bile göz önünde tutsak doğruyu bulmamıza yetecektir; biz tarih boyu girdiğimiz, fethettiğimiz şehirleri ihya etmiş, oranın halkına zulüm etmek şöyle dursun, onları adil bir yaşama kavuşturmuşuz. Bugün Avrupa zihniyetinin işgal ettiği ülkelere, sömürdüğü topraklara bir bakalım. İnsanların mallarını, canlarını, namuslarını kirleten bir yapıyla karşı karşıya kalıyoruz değil mi? Bu yüzden insanlığı kurtaracak zihniyet Batının ürettiği düşünceden çıkmayacaktır.
Yukarıda edebiyat üzerinden bir örnek alıntı yapmıştık, yine edebiyat üzerinden bir örnekle devam edelim. Amerikalı şair ve ressam Lawrence Ferlinghetti: “Amerika Birleşik Devletleri tarihinde şimdiki kadar çok sayıda şiir kitabı yayınlanmamış, hiç bu kadar çok sayıda şair sesini duyuramamıştır. Ancak Kuzey Amerika’da şiirin şu anda alt kültür ögesi olduğunu da kabul etmek zorundayım. Hatta daha ileriye gidip entelektüellerin ve entelektüel yaşamın bu ülkede alt kültürün bir parçası olduğunu bile söyleyecek kadar ileri gidebilirim. Amerika’daki baskın kültürümüz, kurumsal tek kültürün yönettiği materyalist, yırtıcı, entelektüellik karşıtı tüketim televizyon kapitalizminden oluşuyor. Amerika Birleşik Devletleri’nin mevcut hükümetinin başlıca amacı olan ‘tam kapsamlı küresel egemenlik’ engellenemezse dünyanın tamamını çöplüğe çevirecek” diyor. İşte bu kültürün içinde bile doğru düşünmeyi başarabilen insanlar da dahi bir endişe hakim olabiliyor.
Hakikatten beslenmeyen hiçbir şey toplumları düzlüğe çıkaramaz. Bu sanat, edebiyat olsa da böyledir. Bizim geçmişte kurduğumuz medeniyetin ömrünü uzun kılan ana faktör budur. Yanlışa düşülmeye başlanınca çürüme başlamış ve zevale doğru gelinmiştir. Bugün bize düşen şey o günlerin doğruları üzerinden giderek, yepyeni bir bahara kavuşmaya doğru yürüyüş başlatmaktır. Son birkaç yüz yıldır kendimizi inkâr ederek bir varoluş çabasına giriştik. Kendi değerlerimizi bırakıp, başkalarının değerleri üzerinden bir dünya görüşü elde etmenin uğraşını veriyoruz. Bu da bizi güçsüz, kuvvetsiz, itibarsız kılıyor ve dünya düzeni karşısında naçar bırakıyor. Asırlarca bizi besleyen hakikate dönüş zamanımız geldi çoktan. Artık varlığımızı bütün unsurlarıyla ikrar edelim ki, tarihteki muzaffer milletin başarılarını tekrar edebilelim...
Yerli düşüncenin yeniden ete kemiğe bürünmesi, kadim mekanlarımıza dönüşle mümkün olabilir. Kütüphanelerimizde dedelerimizin ruhu kitaplarda ahfadını bekliyor. Onların dili, bugünkü ukala Batının dilinden daha anlaşılır ve daha merhametlidir. Onlar sadece kendi milletini ihya etmek için değil, bütün insanlık için uğraşarak eserler ortaya koymuşlar ve hakikatin sesini yankılandırmışlardır. Avrupa’yı yansılamak yerine, tarihimizi yankılandırmak daha doğru ve hayati bir hamle olacaktır. Zamanın ruhunu okumak istiyorsak, geçmişin perdesini aralamak ve oradan hakkaniyetli çıkarımlar yapıp geleceği kurma yoluna gitmeliyiz.
Avrupalı bakış açısı, insanlığın ortak değerlerinin üzerinden bir buldozer gibi geçerek dünyayı koca bir pazar haline getirdi ve tüketimi pompalayarak bütün rezervleri heba etmekten geri durmadı. Bu tüketime insanlar da dahil edildi. Erkekler modern bir köleliğe tabi tutarken, kadını çalışmaya zorlarken aynı zamanda bir görsel obje haline getirdi. Çocuklar, gençler yetişme çağlarında yanlış rotalarda yorularak geleceğimize de ipotek konuyor. Bütün bu olumsuz tabloyu, aynı bakış açısında kalarak değiştiremeyiz. Yerli düşünce üretip, geleceğe dair yürüyüşümüze bir ufuk belirlememiz gerekiyor. Sevgiyle, merhametle, adaletle yoğurulan bir bilgi teknesi oluşturarak, bütün dünyaya lazım olan bir medeniyet kurmamız lazım geliyor. Bu yerliliği yakalarsak, tarihte olduğu gibi yine evrensel bir nizam oluşturabiliriz.
Bütün mesele silkinip ayağa kalkabilmekte...
Sevgiyle kalın.