Erikler çiçek açarken
Eriyip akan karların türküsünü / Bir matbaa gibi çoğaltmış bahar / Her çiçek karın yazdığı bir şiir / Beyaz güller, beyaz zambaklar / Şu kar ne büyük bir şair! Sokaklardaki pazar sabahlarının mahmurluğunu severim nedense! Geçtiğimiz pazar sabahı da hem bu mahmurluğu görmek hem de yeni çiçek açmış ağaçlara bir merhaba demek için evden çıktım. Birkaç gün önce yağan karlarla çiçeklerin buluştuğu dallarda muhteşem bir güzellik sergiliyordu ağaçlar. Bir tanesinin altına varıp durdum ve uzun uzun seyrettim her bir çiçeği. Beyazın içine karışmış pembeyi, alı, yeşili içimin en derin duygularını uyandırırken buldum kalbimi. Biraz da birkaç gün önceki kardan sonra yeni açan çiçeklerin üşümediklerini görmenin sevinci karıştı o duygulara ve ben oradan ta seksenli yıllara dalıp gittim.
Ya kayısı dallarına ne demeli / Erik dallarına yürüyen aklığa.../ Sanıyor ki herkes, bu hep bahardan / Ben biliyorum ki dirilen topraklar / Nisan’dan önce yağan kardan anneannemlerin genişçe avlusundan sokağa dallarını uzatan çiçek açmış erik ağacının altındayım. Tıpkı bu baharda açan çiçekler gibi o yıl da açmış eriğin dalları beyazın avucunda tuttuğu gizemli tarifsiz güzellikler barındıran renkler fark ediyorum dal uçlarında. Cengiz Topel Okulunun karşısında iki katlı kerpiç evin avlusu burası. Anneannem ölmemiş daha, çiçekler bir bir meyveye dönüşmüş, dallarda eriklerle bakışıyoruz yeşil yeşil. Araplar Mahallesinin o günkü çocuklarının çok iyi bildiği bu evde sadece anneannemin elifba cüzlerinden Kuran öğrenilmez, aynı zamanda mevsim meyvelerinin ilk tadına da burada bakılırdı. Kayısı, elma, armut, iğde, dut artık hangi aydaysak o günün meyvelerinden… Ancak erikler farklıydı hem tadıyla farklıydı hem de o mahallede o eriği tadanlarla farklıydı. Hastalar, hamile kadınlar, küçük kız çocukları, yaramaz oğlanlar, komşular, yolcular herkese bir nasip çıkardı o güzelim erik dallarından. Benim içinse farkı lezzetindeydi, o ağacın erikleri kadar leziz erikler yemedim bunca yıl geçtiği halde.
Hatta nisan yağmurları da / Dünyanın çatısında eriyen kardan / Dökülen damlalarla yağar sanırım / Ne istiridyede inci ne yılanda zehir / Ben onu gözlerimden tanırım Herkes nisan yağmurlarının bereketine inanır, güvenir öyle bilir her meyvenin özünden damıttıkları lezzetleri. Ben nisan yağmurlarına o gücü veren Allah’ın, buna kışın yağan karların o nisan yağmurlarını beslediğini düşünürdüm. Hele ki o eriğin tadının, kar taneleriyle bir bağının olduğuna inanırdım. Anneannemin koparıp koparıp önüme koyduğu o yeşil erikleri yerken dünyanın en leziz erikleri olduklarına emindim. O ağaç o sene ne kadar erik verdiyse o kadar insan tadacaktı demek ki… Paylaşmanın, öylesine verivermenin iç huzuru ayrı bir rızk ayrı bir nimetti o günlerde.
Kuşlar bile karın sessizliğini, / Sükûtunu cıvıldıyorlar dallarda / Karla besleniyor yuvada palazlar / Eflatun çiçekler, sarı çiçekler / Kırların avcundaki al yalazlar işte o pazar sabahı Yazır sokaklarından, Arapların o muhteşem yıllarına böylece uzanıvermiştim. Kuşların sesi bile başımın üstündeki dallardan değil de ta o anneannemin avlusundaki erik ağacının dallarından geliyordu
Öyle bir beyaz var ki onda / Mavi, yeşil, kırmızı ve cümlesi / Karın ak teninde barınıyorlar / Kırlar, ağaçlar, düzler, yamaçlar / Onun renklerini sarınıyorlar aslında en sevdiğim mevsim güzdür benim, ancak baharın güzelliği, güzün sinesindeki tohumları yeşertmesindedir. Şimdi benim ömrümde de hazan rüzgarları esiyor artık. Ama baharımın ve yazımın geçtiği Araplar mahallesi her güzel şeyde içimde nüksetmeye devam ediyor.
Kar ve bahar iki eski sevgili / Gizlice sevişiyorlar cemrelerle / Yaza kadar sürüyor bu eşsiz ahenk / Camâlin tecellisi yansıyor gözlere / Yumuşacık, rengarenk yüce Yaratan, bizleri muhteşem bir dünya ile rızıklandırmış. Keşke bunun değerini bilip, şükrünü, hamdini layıkıyla yerine getirebilsek. Ama maalesef bunu başaramıyoruz sanki. Bu güzelim dünya ile aramıza sınırlar çiziyor, betonlar döküyoruz. Bahçesinde çiçekli, ağaçlı evleri bir bir yıktık ve üzerlerine apartmanlar, siteler sıraladık. Araplar Mahallesinin de yalnızca adı kaldı bugüne, bir de o günlerde yaşayanların, aklında, kalbinde ve anılarında kalıp gitti. Hastalar, aş eren kadınlar ve çocuklar eriği marketlerden alabilirlerse alıp yesinler artık.
Sevgiyle kalın.