Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal TİCARET SAVAŞI OYUNLARI

TİCARET SAVAŞI OYUNLARI

Dünya ekonomisinin geleceği, ABD ile Çin arasındaki tahterevalli kapışmasının sonucuna kilitlenmiş durumdadır.  Belki onlarcası yapılan resmi ve gayri resmi görüşmeler sonrasında yapılan açıklamalar gibi, Cuma günü de “verimli, yapıcı ve olumlu” gibi benzer ifadeler kullanılması, dünya kamuoyunda meydana getirdiği olumlu tepki, beklentilerin altında kaldı. Çünkü önceden de bir çok olumlu açıklamalar yapılmasına ve Çin tarafının sakin yaklaşımının tersine, Donald John Trump’ın agresif ve beklenmedik açıklamalarına da, dünya kamuoyu da artık fazla prim vermemekle birlikte yapılan toplantıların, Trump’ın 2020 seçimlerine kadar ABD’li seçmenlerin heyecanını canlı tutmak amaçlı olduğunu düşünmektedir. ABD yönetimi hemen her konuda yaptığı savruk politika anlayışını, Çin ile giriştiği ticaret savaşlarında da sürdürmekte, çıkarları o an için ne gerektiriyorsa önceki politika ve uygulamalarından anında dönüş yapabilmektedir. ABD’nin Çin mallarına yönelik uygulamaya koyduğu vergi muafiyetine karşılık Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin, Çin’in ABD’den daha fazla ürün alabileceğini açıklaması, iki ülke arasındaki ticaretin dolayısıyla da dünya ekonomik hacminin genişleyebileceği şeklinde umutları artırmaktadır. Burada sorun, görüşmelerin ve sonrasında verilen karşılıklı tavizlerin devamının gelip gelmeyeceği hakkında hiç kimsenin net bir fikre sahip olmamasından kaynaklanan belirsizliktir. Yapılan görüşmelerin sadece açıklamalarla kalmayıp, kalıcı olumlu ticari sonuçlar doğurması, tüm dünyanın başına gelebilecek en iyi senaryodur.

Günümüz itibariyle iki ülke arasındaki ticaretin yavaşlaması veya hızlanması, petrol fiyatlarının düzeyi ve istikrarı ile birlikte küresel büyümeyi etkileme gücüne sahip en önemli genel unsurdur. Bunun üzerine birde ABD’li demokratların Trump’a soruşturma başlatılacağını açıklamaları, zaten buluttan nem kapıldığı dünya ekonomi ve siyasi konjonktürü üzerinde dolaşan kara bulutları derinleştirip riskleri daha da artırarak volatiliteyi artırması, ABD tüketici güveni endeksinin düşmesinde de etkili oldu. Yine ABD’deki konut satışlarının ikinci çeyrekte %2 artış göstermesi gibi olumlu gelişmelerin yanı sıra, yatırım harcamalarının %1 azalması gibi olumsuz verilerle de karşılaşılması, girişimciler ve tüketicilerin gelecek hakkında net bir görüş belirtmelerini olanaksız kılmakta, bu da ticaretin hızını yavaşlatmaktadır. ABD’de bunlar olurken, Avrupa tarafındaki gelişmelerinde, pek içi açıcı olduğunu söylemek neredeyse imkânsızdır. İngiltere Anayasa Mahkemesi’nin Johnson tarafından askıya alınan parlamento kararını iptal etmesi, AB ile Johnson arasındaki satrancın sürprizlere gebe olduğunu ortaya koymaktadır.

ABD ve Çin, karşılıklı elense çekerek korumacı ticaret politikaları uygulamalarıyla cilveleşirlerken, Avrupa ekonomisinde de işlerin yolunda gittiği söylenemez. Almanya bileşik PMI endeksi  uzun yıllar sonra 50’nin altına düşmesi, Avrupa borsalarının düşüş trendine girmesi, ECB’nin  en yetkili ağzı olan M. Draghi’nin ekonomik faaliyetlerdeki yavaşlamanın beklenenin ötesinde daha uzun süreceğini açıklaması, aynı şekilde C. Lagarde’ın ABD-Çin arasındaki çekişmeye dikkat çekerek küresel ekonomi için ciddi bir tehdit olduğunu açıklaması, ekonomi penceresinden geleceğin herkes için pek umut vaat etmediği görülmektedir. Diğer bir olumsuz faktör ise, halen üretim ve ısınmada en önemli iki emtia olan petrol ve bağlantılı olarak doğal gaz fiyatlarında, istikrarlı bir sürece girecek gelişmelerin ortaya çıkmamasıdır. Tüm bu gelişmeler küresel ekonominin büyüme hızını aşağı yönlü etkilerken; Çin, ABD ve Avrupa Bölgesi ekonomilerinde durgunluk sinyallerinin daha güçlü gelmesi, söz konusu ülkelerle önemli ticari ilişkiler içinde olan ve toplam iç talep düzeyi düşüş içindeki Türkiye ekonomisini olumsuz etkileyeceği açıktır. Bu nedenle Merkez Bankası bağımsızlığı, enflasyon, işsizlik, üretim ve eğitim gibi temel alanlarda kıs vadeli popülist çıkarlar peşinde koşmadan, yapısal ve uzun vadeli politikalar devreye konulmalıdır. Osmanlı Devletinin sanayi devrimini kaçırarak yaptığı hatanın aynısını, günümüzde Türkiye olarak teknoloji ve bilim çağını ıskalayarak tekrarlamayalım.

               

Soru: Antika bir tabloyu seyretmek tüketim midir? Neden?

Sözün Gözü: İnsan konuşmasıyla değil, davranışlarıyla değerlendirilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal Arşivi