Su Akarken Testiyi Doldur
Son haftalarda kışın ortasında yazdan kalma günler yaşıyoruz. Ocak ayında havaların sıcak olması ilk bakışta çok güzel bir şey olarak görünebilir. Bu güzel havalarda kışın ortasında doğalgazdan tasarruf ediyoruz, çocuklar parklarda güzel havanın tadını çıkarıyor, büyükler de bu sıkıcı pandemi günlerinde güzel havaları fırsat bilip kendini dışarı atıyor. Bunlar sıcak havanın olumlu yanları. Bir de buz dağının görünmeyen yüzü var. Sebze ve meyvelerin bol olmasını sağlayacak, gölleri barajları dolduracak olan kar ve yağmur yok. Son yıllarda başlayan kuraklık bu yıl iyice arttı. Uzmanlar uyarıyor: "Su tükeniyor, idareli kullanın" diyorlar.
İşte hep bahsedilen küresel ısınma geldi kapıya dayandı. İnsanoğlu doğayı, hayvanları hoyratça kullanmasının cezasını çekmeye başladı. Geçen yıl Avustralya'da cayır cayır yanan kangrular için dünya hiçbir şey yapmadı. Sadece uzaktan izlemekle yetindi. O hayvanların ahı elbet bir gün tutacak. İnsanoğlu dünya sadece insanlarınmış gibi davranmanın bedelini çok ağır ödeyecek.
Bugün geldiğimiz noktada, su kıtlığı tüm dünyanın yaşadığı en büyük sorunlardan biri olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye de, bu sorundan nasibini almaya başladı. İklimlerin değişmesi mevsimi olduğu halde yağmur yağmamasına, kar yağmamasına neden oluyor. Bu da sebze ve meyvelerin yetişmemesine, barajların ve göllerin boşalmasına neden oluyor. Sonuçta kuraklık kıtlığı ve susuzluğu beraberinde getiriyor. Bu son kaçınılmaz gibi görünüyor. Dolayısıyla elimizde kalanı idareli kullanmalıyız. Yoksa çocuklarımıza torunlarımıza susuz kurak bir dünya bırakacağız.
Araştırmalara baktığımızda, Türkiye nüfusunun 2030 yılında 100 milyona ulaşacağı ve kişi başına düşen su miktarının bin 519 m3'ten bin 120 m3'e gerileyeceği düşünülüyor. Dünyada baş gösteren iklim değişikliğinden kaynaklanan su kıtlığı ve kuraklık en çok Akdeniz Havzası'nı etkiliyor. Ülkemizde de ılık iklimi sayesinde her mevsimde birçok ürünün yetişmesine olanak sağlayan Akdeniz Bölgesi kuraklık açısından alarm veriyor.
Avrupa ve Akdeniz Havzası'ndan 43 ülkenin yer aldığı Hükümetlerarası Akdeniz için Birlik kuruluşunun hazırlamış olduğu rapora göre, bölgede sıcaklık artışı dünyanın diğer bölgelerine oranla daha yüksek. 600 bilim insanının çalışmalarının aktarıldığı rapora göre, Akdeniz Havzası'ndaki ortalama sıcaklıklar sanayi devrimi öncesindeki döneme kıyasla 1,5 derece arttı. Aynı dönemde dünyanın diğer bölgelerindeki sıcaklık artışı ise ortalama 1,1 derece olarak kaydedildi.
Raporun sonuçlarına göre 2040 yılına kadar Akdeniz'deki sıcaklık artışının 2,2 dereceyi bulacağı tahmin ediliyor. Yüzyılın sonuna doğru ise sıcaklık artışının Akdeniz'in bazı bölgelerinde 3,8 dereceye ulaşacağı öngörülüyor.
Uzmanlar, bölgede "su kıtlığı yaşayan insanların" sayısının önümüzdeki 20 yıllık sürede 180 milyondan 250 milyona yükseleceğine dikkat çekiyor. Akdeniz’i bekleyen sorunlar arasında sıcaklık artışına bağlı olarak toprak kalitesinin düşmesi, kuraklık nedeniyle ekin kaybı, sıcaklık dalgaları, deniz ürünlerinin azalması yer alıyor.
Dünyada ve Türkiye'de oldukça ciddi boyutlara ulaşan kuraklığı engellemek için ne yapılabilir diye sorarsak; tasarrufa önce evden başlamalıyız. Suyumuzu boşa akıtmamalı, evde sürekli bu bilinçle yaşamalıyız. Ülke olarak yapılması gerekenlerse; Kuraklık doğal afet statüsüne alınmalı, suyu bilinçsizce tüketilecek bir kaynak değil, korunması gereken bir doğal varlık olarak gören su kanunu yasalaştırılmalı, tarımsal üretimde suyun verimliliği artırılmalı ve bunun için çiftçilere gerekli destek ve eğitimler verilmeli.
Suyun tasarrufu için alınacak önlemler saymakla bitmez. Ama bunun ilk ve en önemli şartı bilinçli vatandaşlar olmaktan geçiyor. Elimizdeki kaynakların sadece bizim değil, bize gelecek nesillerden emanet olduğunu ve bu sebeple onları düşüncesizce kullanmaya hakkımız olmadığını her an bilerek yaşamalıyız. Aksi halde gelecek nesillere borçlu olarak bu dünyadan göçeceğiz.