Millet Aya Biz Yaya mı?
Doksanlı yılarda Avrupa veya Amerika eksenli havacılıkla, uzayla, teknoloji ile ilgili herhangi bir haber gündeme düştüğü zaman, akabinde kamuoyunda ortak bir öğretilmiş çaresizlik ya da teessüf cümlesi yükselirdi. "Millet aya gidiyor, biz yaya gidiyoruz!" diye.
Sanayileşme, teknoloji hamleleri, dünyadaki güç dengelerini önemli ölçüde değiştirdi. Sanayileşme ile beraber Avrupa, hem sömürgecilik gücünü, mekanize askeri gücünü artırdı. Hem de sömürdüğü coğrafyaların zenginliğiyle sanayi ve teknoloji alanında yeni yatırımlar gerçekleştirmiş oldu. Avrupa'daki sanayileşme, bilimsel ve teknik alandaki ilerlemeleri yerinde görüp öğrenmeleri ve Osmanlı Devletine aktarmalarını temin düşüncesiyle II. Mahmut döneminden itibaren Avrupa'ya mühendis olmaları için öğrenciler gönderilmeye başlandı. Ancak I. Abdülaziz ve II. Abdülhamit döneminde yoğunlukta olduğu şekliyle mühendis olsun diye Avrupa'ya devlet bursuyla gönderilenler ne hikmetse gazeteci olup döndüler. Avrupa'nın teknolojisini, sanayi bilgisini alması gerekenler demagojiyi öğrenip, eziklik psikolojisi içinde, kendi ülkelerini nasıl yıpratabileceklerine dair fikirlerle dönmüş oldular.
Cumhuriyetten sonra özellikle Türk havacılığının gelişmesi ya da savunma sanayinin gelişmesi noktasında gayret gösteren Nuri Demirağ, Nuri Killigil, Vecihi Hürkuş, Şakir Zümre gibi isimler; zihnen, kalben Amerika'ya biat etmiş siyasilerce ve bürokratlarca engellendi. 1947'de imzalanan Amerikan Marshal Yardımı! ile uçak ve havacılık sanayinde ya da savunma sanayinde atılım yapan müteşebbislerin, mühendislerin önü kesildi. Amerikan ve Fransız hurdalarını, kendi mühendislerimizin ve geliştirilmiş olduğu uçaklara tercih ettiler.
1990'lı yılların sonlarında, ekonomik krizin en ağır şekilde yaşandığı yıllarda İsrail'in bozuk, uçmayan, Heron'larına bu ülke milyonlarca dolar para ödedi. Türkiye'nin teknoloji üretmesi, teknolojik sanayi ürünleri ortaya koyması, yıllar boyunca birileri tarafından sistematik olarak engellendi. Fakat son 3-4 yıl içerisinde gördük ki engellemeler kalkınca veya engelleyen bürokratların yerini, yerli ve milli düşünen bürokratlar aldıkça hem teknoloji üretme noktasında hem de savunma sanayii alanında çok daha büyük ve iyi işler yapabileceğimiz ortaya çıktı.
Türkiye son dönemlerde artık Amerika'ya, İsrail'e vb. müttefik gibi görünen emperyalist siyonist eşkıyalara savunma sanayi ürünleri almak için yalvarmıyor. Kendisi daha iyisini, daha teknolojik, daha üst düzey olanlarını üretiyor. Roketler, yapay zekalı mühimmatlar, İHA, SİHA, TİHA, İDA, İSAS, silahlar, zırhlılar, ZPT, ZMA, helikopter, fırkateyn vb. araçları artık kendisi üretiyor. Savunma sanayindeki bu atılım beraberinde elektronik, bilgisayar, inovasyon, nano teknoloji gibi adımlarla beraber ilerliyor. Türkiye'nin yakalamış olduğu bu kalkınma hamlesi çok daha iyi günlere doğru ilerlediğinin bir göstergesi. Birileri fren veya takoz olabilme adına denemedik yöntem bırakmazken; yerli ve milli düşünce sahipleri ve ülkenin geleceğine inanan Türkiye'yi uluslararası arenada seyirci olmaktan kurtarıp, skoru ve sonucu belirleyen oyuncu olarak görmek isteyen kimseler kafa yormaya ve mesai harcamaya devam ediyor.
Akıllı ulaşım, biyoteknoloji, inovasyon, eğitim teknolojileri, Hack İstanbul, helikopter tasarım, jet motoru tasarım, karma sürü, simülasyon, kutup araştırma projeleri, efficiency challenge, elektrikli araç, İHA, model uydu, Pardus 21 hata yakalama ve öneri, robotaksi otonom araç, robotik, roket, sanayide dijital teknolojiler, SİHA, sağlıkta yapay zeka, sürü İHA, tarım teknolojileri, tarımsal insansız kara aracı, turizm teknolojileri, doğal dil işleme, ulaşımda yapay zeka, uçan araba tasarım, çevre ve enerji teknolojileri, iletişim teknolojileri, insanlık yararına teknoloji, insansız sualtı sistemleri... bu başlıkların hepsi 4. teknofestte yarışma branşları. Bu yarışmalara Türkiye genelinden 39684 takım, toplamda 200.000 civarında öğrenci katılıyor. Türkiye artık insansız savaş uçaklarını, jetleri, deniz araçlarını, robot askerleri vesaire konuşuyor. Bu açıdan değerlendirdiğimizde Türkiye, akamete uğratılmış, yarım bırakılmış, havacılık ve savunma sanayii hikayesini yeniden yazmanın telaşında. Ancak geçtiğimiz haftalarda 3T Vakfı Başkanı katıldığı bir bir cümle sarf etti. "Şayet iktidar değişirse İHA, SİHA, savunma sanaayii teknolojisi çalışmalarının akamete uğrayabileceğini" söyledi. Lakin, Türkiye'de gelecek için iktidar hesapları, yönetimi ele geçirme planları yapanlar arasından hiç kimse de çıkıp göstermelik bile olsa, ağız ucuyla da olsa, "Olur mu öyle şey bu Türkiye'nin bir kazanımıdır. Biz yapana değil yapılana bakarız, parmağa değil işaret ettiğine bakarız!" demedi, diyemedi. Bu durum öyle gösteriyor ki Nuri Demirağ'ın uçaklarını toprağa gömenler, Nuri Killigil Paşa'yı fabrikası ile beraber havaya uçuranlar, Şakir Zümre'nin silah fabrikasını soba fabrikasına dönüştürenler mevzilerin de fırsat kolluyorlar. Takvimler değişmiş olsa da zihinler, Türk toplumuyla olan hesaplaşmalar ve intikam alma duygularının değişmediğini görüyoruz.
Nutuk, Söylev ve Demeçler, Çankaya dahil hiçbir birincil, orijinal kaynakta yer almadığı halde laik ve Kemalist kesim tarafından Mustafa Kemal'e atfedilen "İstikbal göklerdedir!" sözünü diline pelesenk edenlerin; havacılık, savunma sanayi, uzay teknolojileri alanındaki günümüz Türkiye'sinin yakalamış olduğu seviyeyi görmek istemiyorlar ve kinlerinden kafalarını kuma gömmeye devam ediyorlar. 4.sü düzenlenen Teknofest; muasır medeniyet seviyesine ulaşmayı içki içip, dans edip, kilise müziği dinleyip, taş yontarak veya hurda demirleri üst üste yığıp kaynatarak absürt heykeller ortaya koymak zanneden kesim ile ülkesinin potansiyeline inanan, yerli ve milli Anadolu insanı arasında bir turnusol kağıdı vazifesi gördü.
"Millet aya biz yaya!" sözünün tekrar bilinçaltı literatürümüze geri dönüş yapmaması için yerli ve milli beyinleri, ülke yararına teknolojiler üretme, elektronik ve savunma sanayisine katkıda bulunmak noktasında desteklememiz üzerimize milli bir vazife olarak yüklenmiş durumda.