Mehmet Toker
Mehmet Toker Mesele Rektör mü, Şah, Mat mı?

Mesele Rektör mü, Şah, Mat mı?

Son iki haftadır Türkiye gündemini meşgul eden "gezi" benzeri bir kalkışmanın sahnelenmeye çalışıldığı "Boğaziçi Üniversitesi", bugünlere nereden, nasıl, kimlerin desteği ve göz yumması ile geldi, bunu iyi tespit etmek lazım ki; günümüzde ikinci bir gezi kalkışmasının merkezine neden Boğaziçi Üniversitesi'nin konulduğunu daha iyi anlayabilelim.

Meselenin rektör olmadığını artık sağır sultan bile biliyor ki; Türkiye'de birçoğu terör örgütüne bağlı kişilerce düzenlenen ve halen devam eden provokasyonlar destek babında Yunanistan'ın başkenti Atina'da DHKP-C örgütüne ait marşa benzeyen Yunanca sloganlar atan bir grup pankartlarla eylem yaptı. Yunanistan’ın başkenti Atina'da bile "Boğaziçi'nde kayyum rektör istemiyoruz" ve benzeri pankartlar taşıyarak yürüyüş yapılıyorsa, konu sadece Türkiye'nin bir iç meselesi ya da bir rektör meselesi değildir. Mesele şah-mat meselesidir.

Boğaziçi Üniversitesi, 16 Eylül 1863 tarihinde Robert Kolej adıyla, önce Bebek'te ufak bir evde açılmış bir misyoner okuludur. Sekiz yıl sonra da yine aynı misyoner isimler tarafından Amerikan Kız Koleji açılmasına rağmen, uzun seneler birbirlerinden ayrı eğitim veren kuruluşlar olarak kayda geçmiştir. 1932 yılında Robert Koleji ve Amerikan Kız Koleji idari yapıları birleşerek tek elden idare edilmiştir. Bu iki kolej, 1971'de Boğaziçi Üniversitesi oluncaya kadar 108 yıl eğitim vermiştir. Kolejin kurucusu Fransız asıllı Amerikalı misyoner Cyrus Hamlin'dir. Cyrus Hamlin, 1859 da yapmış olduğu konuşmasında:  "Müslümanlık nereden İstanbul'a girmişse, Hristiyanlığın da oradan İstanbul'a girmesi için Rumeli Hisarı'nın en yüksek noktasında kolej açmak isteğini" dillendirmiştir. Hamlin'in bu sözlerini kolejiin ilk öğrencileri arasında bulunan Bulgar ihtilalcisi Maatef,  Bulgarca yayınlanan  Mir Gazetesi'nin 20 Haziran 1936 tarih ve 10774 numaralı sayısında yazmıştır. Hamlin'in kolej çalışmasında en büyük destekçisi, sponsoru Rothschild ailesinin bir ferdi olan Mister   Hiristifer   Rinlender   Robert'tir. Robert öldüğü 1878 yılına kadar, kolejin tüm masraflarını karşılamıştır. Öldüğünde de, servetinin beşte birinin koleje verilmesini vasiyet etmiştir. Robert, 1878 de ölünce, koleje 400 bin dolar bir servet kalmıştır. Kolejin ilk binaları bu servet ile yapılmıştır. Robert Koleji arazisinin birinci kısmını 16 bin, ikinci kısmını ise 20 bin liraya Ahmet Vefik Paşa satmıştır. Bu satış II. Abdülhamit Han'ın canını fazlasıyla sıkmış olacak ki;  Ahmet Vefik Paşa öldüğünde gömüleceği yer hususu,  II. Abdülhamid Han'a sorulunca: "Kayalar kabristanına defn ediniz. Robert Kolejde çalınan çan sesleri kıyamete kadar kulaklarında çınlasın, dursun!" demiştir. 1863 yılında faaliyetlerine(eğitime değil) başlayan kolej, yetiştirdiği öğrencileri ile Osmanlı'nın yıkılmasında, Osmanlı içerisindeki azınlıkların provoke edilmesinde ve bir takım gayri milli yıkıcı ve bölücü cemiyetlerin Osmanlı içerisinde yuvalanmasında önemli rol oynamıştır.  Bu rolü bertaraf etmek için 1915 yılında "Mekatib-i Hususiye Talimatnamesi" çıkarılmıştır. Talimatname ile kolejin yıkıcı ve bölücü faaliyetleri denetim ve kontrol altına alınmaya çalışılmıştır. Ancak I. Dünya Savaşı'nında bulunulması, akabinde Osmanlı Devleti'nin savaşta çok ciddi yaralar alması üzerine bu talimatname gerektiği şekilde uygulanamamıştır. Robert Koleji, Osmanlı'nın yıkılmasında ve yerine ihdas edilen Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasında gerek yetiştirdiği öğrencilerle, gerek kolejde müdürlük yapan bir takım isimlerin farklı siyasi kimliklerinin bulunması ile de dikkat çekmiştir. Bunlardan en mühimi kolejin o dönemki başkanı Calep Frank Gates'in ve kolejin 1903 yılı mezunlarından olan Hüseyin Pekta'nın Lozan Konferansı'na katılması ve Lozan Konferansı'nda alınan kararlardaki etkileri önemli rol oynamaktadır. Lozan'dan sonra 3 Mart 1924'te çıkarılan Tevhid-i Tedrisat Kanunu, Türkiye'deki Osmanlı bakiyesi bütün okulları/medreseleri kapatırken, azınlık okulu statüsünde olan Robert Koleji ve  benzeri Amerikan, Fransız ve İtalyan okullarını sadece sınırlı alanlarda, Maarif  Vekaletince denetleneceği gibi göstermelik bir düzenleme getirmesinde Lozan'a katılan Robert Kolej'lilerin etkisi var mıdır, yok mudur iyi değerlendirmek gerekiyor. Lozan Konferansına bir gözlemci heyeti ile katılan ABD, Amerikan din ve eğitim kurumlarına çalışma bağımsızlığının tanınması konuları üzerinde durmuştur. Türkiye'nin Lozan Barış Antlaşması'nı 24 Temmuz 1923'te imzalanmasından sonra iki devlet arasında 1917'de kesilen ilişkileri yeniden kurmak amacıyla 6 Ağustos 1923'te Lozan'da imzalanan anlaşma ile Türkiye'deki Amerikan kültürel ve dini kurumları tanınırken, ABD temsilcileri de yeni Türkiye Devletinin sınırlarını ve kapitülasyonların kaldırılmasını kabul etmişlerdir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin ileri gelenleri Amerikan kurumlarına karşı sıcak bakıyorlardı.  Nitekim Lozan'da İsmet İnönü, daha sonra Amerika'nın ilk Türkiye büyükelçisi tayin edilecek olan Jozef Grew'e yazdığı mektubunda bu tavrını ortaya koyar. Robert Koleji, cumhuriyet döneminde imtiyazlı bir şekilde varlığını sürdürmeye devam eder. 1930'larda getirilen Kazanç, Musakkafât, İktisadi Buhran ve Muvazene vergileri Amerika'nın tepkisine yol açmıştır. Amerikan'ın isteği doğrultusunda, 1938 Haziran'ında Milli Eğitim Bakanlığı aldığı bir kararla, "halkın eğitimine hizmet verdiklerinden dolayı Amerikan okullarının Kazanç, Musakkafât, İktisadi Buhran ve Muvazene adı altındaki vergilerden muaf olmalarını" sağlamıştır. Robert Koleji Cumhuriyetin ilk döneminde imtiyazlı bir statü kazanmıştır. 

Gerek Robert Koleji gerekse Tanzimat'tan sonra Osmanlı topraklarında açılan Amerikan, Fransız, İtalyan kolejlerinin asıl amacı, misyonerler tarafından: "Okuma, yazma bilmeyene kitap ne söylesin?" diye sloganlaştırılan İncil'i öğretmektir. Osmanlı devleti içerisinde yaşayan Ermeni, Rum, Bulgar, Levanten vb. Hristiyan dini azınlıklara İncil'i öğretmek ve bu "Hristiyan din birliğini" kullanarak Osmanlı üzerindeki nüfuzlarını artırmaktır. Bu okullarda ki amaçları şu şekilde sıralayabiliriz: Hıristiyanlık propagandası ve Hristiyan misyonerliği faaliyetleri yapmak.  Eski Helen/Yunan kültürün propagandası. İslam düşmanlığı. Türk milli kültür, tarih ve Türk düşmanlığı. Amerika ve Avrupa hayranlığı ve ilgili yabancı devletin kültürünü propaganda yoluyla benimsetme faaliyetleri. Bu faaliyetleri gerçekleştirilecek maşaların, ajanların Türkiye'yi bölücü ve parçalayıcı eylemlere zemin hazırlayacak örgütlerin yetiştirilme ve bilinçlendirilmesi. Müslüman Türk çocuklarının milli ve manevi duygularını körelterek kozmopolit, dejenere, kimliksiz, kişiliksiz, aidiyetsiz bir toplum ortaya çıkarma isteği. Ve toplumda bu değişiklikleri yaptıktan sonra ise o ülkeye tamamen çöreklenme ve orayı sömürge haline getirme olarak ifade edebiliriz.

Robert Koleji, bu amaçları en yüksek seviyede takip eden, uygulayan okulların başında gelmektedir. Başlangıçta, Rumlara, Ermenilere, İncil'i nakletmek gibi bir görevi kendisine amaç edinen bu yapılanma, Osmanlı Devleti içerisinde bu milletlerden yetiştirmiş olduğu öğrencilerini, daha sonra bu milletleri ve azınlıkları örgütleyerek Osmanlı içerisinde ve özellikle 1920 ve sonraki yıllarda Türkiye Cumhuriyeti devleti içerisinde belirleyici bir siyasi unsur haline gelmiştir. Kolej faaliyete başladığı 1863 yılından, 1935 yılına gelinceye kadar tamamen yabancı müdürler/başkanlar tarafından yönetilmiştir. 1935 yılında kolejin 1903 yılı mezunu Hüseyin Pekta ilk Türk vatandaşı olan müdürü olur ve 1944 yılına kadar bu görevini sürdürür. 1971 yılında ise, 1932'de idari olarak birleşen Amerikan Kız Koleji ve Robert Koleji, Boğaziçi Üniversitesi'ne dönüşür ve yüksek öğrenim yapmaya başlar. Bugünkü Boğaziçi Üniversitesi, temelleri misyonerler tarafından atılmış, dünyanın baş belası Rothschild ailesi tarafından başlangıçta finanse edilmiş daha sonra bir takım siyasi imtiyazlar alarak varlığını sürdürmüş, 1924'te çıkarılan Tevhid-i Tedrisat Kanunundan neredeyse hiç etkilenmemiş, 1938'de Türk Halkının belini büken vergilerden muaf tutulmuş bir yapı olarak varlığını sürdürmektedir.

Bugün Boğaziçi Üniversitesi'ndeki eylemleri her kim destekliyor ise ve Boğaziçi Üniversitesi'ne yerli ve milli bir rektör atanmasından rahatsızlık duyuyor ise, o kimseler, özünde, temelinde Amerikan misyonerliğine Amerikan mandacılığına hizmet eden gönüllü uşaklardır diyebiliriz. Ne tuhaftır ki Yunanistan'da DHKP/C ve MLKP örgütlerinin uzantısı pozisyonundaki birtakım kimseler yürüyüş yaparak Boğaziçi'ne olan desteklerini ifade ederken, Türkiye'de kendisini Hoca! olarak pazarlayan, arkasından binlerce kandırılmış müslümanın daha fazla dindar olabilmek düşüncesi ile gittiği, bir şarlatan şahıs da rektörün istifasını istemekte, orada gösteri yapan ateist ve LGBT-İ'lilere destek vermekte, LGBT-İ'li olmayı normal görmektedir. Tarihi arka planına bakarak Robert Koleji temelleri üzerinde inşa edilmiş olan Boğaziçi Üniversitesi'nin nasıl bir turnusol kağıdı olduğunu daha net anlayabiliriz. Türkiye'deki "sol örgütlerin!" ve  cemaat kisvesi arkasına saklanan bazı piyonların, Amerikan emperyalizmine ve küreselci baronlara hizmet ettiğini görebiliriz. Puzzle'nın tamamını görmek lazım.  Bilmem anlatabildim mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Toker Arşivi