Boğaziçi Üniversitesi sadece üniversite değildir…
29 Ekim 2016'den beri rektör atama usulu değişmedi. Mevcut usulle 200'e yakın rektör atandı.
Ancak son Boğaziçi Üniversitesine yapılan atamada 'kayyım rektör' pankartları ile rektörlük işgaline kadar varan sahanın hareketlendirildiğini gördük.
* Boğaziçi Üniversitesi’ni farklı kılan nedir?
* 4 yıllık tepki gecikmesinin sebebi nedir?
* Türkiye'nin mikse edilmesi için sufle mi verildi?
Bu soruların ardından;
Darül Fünun’u İstanbul Üniversitesine dönüştüren 1933 tarihli Kanunun da gerekçesi olan Akademik Klan tartışması Türkiye’de hiç bitmedi. Alman Yahudi Klanı ile Amerikan Klanı arasındaki mücadele ile başlayan müesses nizamın ete kemiğe büründüğü hal olan Akademik Klan, Türkiye'nin son 15 yıllık demokratikleşme, normalleşme mücadelesinde varlığı unutulmuş bir vesayet odağıdır.
AK Parti'nin ilk 10 yılı ‘Kasabadaki Tek Oyun Demokrasi’ olduğuna dair kabulün sağlanması ve Bürokratik Devletin asli görev alanına itilmesi ile geçti. Son 5 yılında ise askeri ve yargıda konuşlu vesayetin tasfiye sürecini yaşadık. 15 Temmuz'da kamu kurumlarında FETÖ liderliğindeki örgütlü klanların tasfiyesiyle Türkiye demokratikleşme ve normalleşme sürecinde önemli bir başarıya imza attı.
Ancak üniversitelerde örgütlü ‘Ordu Göreve’ pankartların altında konumlanan gerektiğinde gençleri sokağa salarak Türkiye’yi mikse eden akademik vesayet son 3 yılda kendisini unutturmasının da sağladığı imkanlarla varlığını devam ettiriyor. Akademik özerklik kavramının sağladığı büyüden de yararlanarak kendisini dıştan etkilere karşı korunaklı kapalı bir sistemde varlığını idame ettiren Akademik Klanlar, bir ilişki biçimi olarak, bir network olarak, bir zihniyet olarak ve bir örgütlenme biçimi olarak üniversitenin formel/yasal güç merkezlerini kontrol etmeye çalışmaktadır ve bunda da büyük oranda başarılı olmaktadır. Akademik Klanlar, üniversite gençliği üzerindeki gücünü Burokratik Devletin Demokratik Devlet ile çelişkisinde kullandığı görüyoruz. Türkiye'nin bütün krizlerinde gençliğin bir şekilde kullanıldığını görüyoruz. Milletin vicdanı mesabesindeki Gençliğimiz, kendisine kurulan tuzaktan habersiz, öğrenim hayatı boyunca hiç görmedikleri, görmeyecekleri rektörlük makamı üzerinden krimanilize edilmekte, sınıftan kütüphaneden, laboratuvardan alınarak sokağa salınmakta ve Türkiye mikse edilmektedir. Böylelikle Demokratik Devlet maniple edilerek, korkutularak, Bürokratik Devlete itaatı sağlanmaktadır. Boğaziçi Üniversitesi merkezli hadiselerde de aynı oyunu görmekteyiz. Milletin vicdanı Gençliğin bu tuzağa nasıl düştüğünü görmek anlaşılır değildir. ‘Kayyum Rektör’ diyerek gösterilen tepkinin irrasyonalitesini bir tarafa bırakarak gençliğin duygusallığı boyutunda böyle bir tepki olabilir der(d)im. Ancak İslam’ın Kutsalı Kabe’yi ayaklar altına alan LGBT’lilere; Müslümanım diyen, demokratım diyen herkesin en sert biçimde tepki göstermesi gerekirken ‘Müslüman Gençlik’ diye başlayan bildiri meselenin salt Boğaziçi Üniversitesi meselesi olmadığını ortaya koydu. Tasarlanmış profesyonel bir kurgu ile karşı karşıyayız. Türkiye’nin sinir uçları ile oynanmaktadır.
Kutsalına yönelik olan saldırıya refleks geliştirip ‘KabeKutsalımızdır’ hastagını sosyal medyada paylaşarak cılız da olsa demokratik haklarını kullanan gençleri üniversitenin sosyal medya mecralarında afiş eden, fişleyen, tehdit eden kurgunun sahibi müesses nizam Akademik Klan, demokratik tepki iddiasıyla çıktı yolda maskesini düşürmüştür.
Rektör atama sistemi 2016 Ekiminde değişti. O tarihten beri 200’ün üzerinde rektör ataması Boğaziçi Üniversitesine rektör atama sistemine benzer yöntem ile yapıldı. Akademinin müesses nizamı Akademik Klan 4 yıllık uykudan uyandı ise ‘Günaydın’. Sormak lazım 4 yıldır yapılan 200 atamaya bir şey demeyi akledemeyen Klan, Boğaziçi Üniversitesinde hangi gerekçe ile ‘Kayyım Rektör’ diyor? Aklı yeni mi başına gelmiş, yoksa bir yerlerden sufle mi edildiler?
Evet, Rektör atama sisteminin 2016'da değişmesi ile beraber rektörler üzerindeki kontrolünü kaybeden ancak akademisyenler ve öğrenciler üzerindeki gücünü devam ettiren Akademik Klan tasfiye edilmeden Türkiye’nin normalleşmesi de, üniversitenin bilim üretmesi de mümkün değildir.
Akademik Klan etkinliğini kaybetmesi için yapılması gereken şey liyakat esaslı akademiye giriş sisteminin kurgulanmasıdır. Yüksek lisans ve Araştırma Görevlisi yerleştirme sisteminin merkezileşmesi ile Akademik Klan istediği adamı alamayacak ve süreç içinde tasfiye olacaktır.
Önemli: Akademik Klan akademide çok küçük örgütlü bir azınlık olup, gerçekten bilim üreten akademisyenlerimiz bu yapıdan rahatsızdır.