Şenol Metin
Şenol Metin Doçentlik kriterleri

Doçentlik kriterleri

9 Ağustos Çarşamba günü Üniversiteler Arası Kurul (UAK) doçentlik kriterlerini yeniden belirledi. Büyük bir tartışma başladı. En yaygın eleştiri ‘köprüyü geçen köprüyü yıkmış.’ oldu.

3 Ağustos 2022’de Eğitimciler Birliği Sendikası Konya Üniversite Şubesince hazırlamış olduğumuz ‘Akademik Yükselme Yönetmelikleri Kariyer mi, Bariyer mi?’ başlıklı raporumuzda tartıştığımız, ortak akıl çağrıları yaptığımız çerçeve akademinin yeniden gündemi oldu. Raporun tamamına ulaşmak için;

https://konya2.ebs.org.tr/ebs_files/files/%C5%9Eenol%20Metinrenkli-compressed.pdf

Raporumuzda ilk hassasiyet uyarısı yaptığımız husus ‘Akademik Yükseltime Yönetmeliği gibi derin etkileri olan mevzuat düzenlemelerinin bütün paydaşların katkısının arandığı katılımcı bir anlayışla, şeffaflıkla ve üniversite vizyonunun bir parçası olarak kurgulanmalıdır. Sendika/çalışan temsilcilerinin de katılımı ile her bir doçentlik/bilim alanı esas alınarak komisyonlar oluşturulmalıdır.’ idi.

Ne yazık ki, UAK ve YÖK yine kapalı devre çalışmayı tercih ederek konuyu paydaşların tartışmasına açmamış, ortak aklı aramamıştır.

Bir hakkı da teslim edelim;

UAK ve YÖK nitelikli bir çalışma yapmış. Detaylı bir çerçeve inşa etmiş. Ancak hazırlanan metin akademik kamuoyunun görüş ve önerilerine açık olmadığı için, ilan da edildiği için, önümüzdeki günlerde pekçok sorun üreteceğini ifade etmek kehanet olmasa gerek.

‘Böylesi derin, zamana yayılan etkileri olan doçentlik gibi düzenlemeler niçin kamuoyunun tartışmasına açılmaz ki!...’ diye soracaktım, aklıma vakti ile bir üniversitemizin rektör yardımcısı ile yaşadığım diyalog geldi.

Yeni hazırlanan Akademik Atama Yönetmeliği ile ilgili sıkıntıları söylediğimde ve ‘Hocam, hazırlık sürecinde niye bizimle paylaşmıyorsunuz?’ demiştim de;

‘Şenol Hocam, Biz rektör yardımcıları, dekanlar, komisyon üyeleri aramızda anlaşamıyoruz, bir de siz olursanız hiç anlaşamayız. Bir de duyulur… ’ Demişti.

Ancak tespitini yaptığımız sorunlar üniversitede hala sorun ve tartışılıyor, yönetmelik mer’i olduğu için de çözüm bulunamıyor.

Bürokrasi, ortak akıldan niye bu kadar ürker ki!...

‘UAK ve YÖK nitelikli bir çalışma yapmış.’ demiştik ama metnin dayandığı paradigma sorunlu;

UAK ve YÖK, ‘akademisyen performansının ölçmede en önemli kriter YAYIN’dır.’ varsayımına dayalı bir çerçeve oluşturmuş. Bu varsayım doğru ise oluşturulan kriter çerçevesi iyi bir çerçevedir. Ancak;

Üniversitenin 3 temel görevi vardır;

İlki; Eğitim-öğretim, bilgi transferi, kültür transferi ve mesleki öğretim boyutu,

İkincisi; Araştırma, bilgi üretimi boyutu,

Üçüncüsü ise topluma hizmet…

Yayın, araştırma misyonu ile ilgili ‘bazı sorunları olsa da’ iyi bir ölçme aracıdır. Ama eğitim-öğretim boyutunda yayın, ölçme verisi üretemez, anlamsızdır.

Bizim yükseköğretim sistemimiz ve akademisyenlerimizin % 90’a yakını ‘lecturer’ eğitim-öğretim alanında görev yapmaktadır. Yani bu kriterler akademisyenlerimizin % 90’a yakını için anlamsızdır ama bu kriterler akademisyenlerimizin kariyerlerini belirlemektedir.

Eğer UAK ve YÖK, akademisyenlerimizi öğretimsel (lecturer) ve araştırmacı (researcher) yeterlilik alanlarını ayırsa idi, bu kriter çerçevesi araştırmacı yeterlilik alanı için muzakere edilebilir bir metin olurdu.

Doçentlik kriterlerini incelediğimizde puanlamaların hemen hemen tamamının ‘yayın’ temelli olduğunu görüyoruz. Araştırmacı yetkinlik alanında yayın temelli akademik yükselme sistemi kurgulanacak ise ilk yapılması gereken üniversite merkezli akademik yayıncılığı teşvik etmek olmalıdır. Bu amaçla üniversite dergilerinin güçlenmesi için imkan ve zaman verilmelidir. Milli karakterli, üniversite merkezli akademik yayıncılığın teşvik edilmemesi, Türkiye’nin en önemli güç kaynağı olan bilginin küresel teknoloji şirketlerine transferine neden olacaktır.

Bir komplo teorisi yazalım;

ABD başta olmak üzere teknoloji üreten ancak bilgi üretiminde sıkıntı yaşayan ülkelerin teknoloji üretmek icin ihtiyaç duyduğu bilgiyi sıfır maliyet ile temin için kurguladığı akademik yayın sistemi yeni doçentlik kriterleri ile daha da güçlendirilmiştir.

Komplo teorimizin dayanağını da söyleyelim;

Akademik yayıncı grupları, indeks sponsorları, teknoloji hırsızlığı sabıkası olan şirketler, beyin avcısı organizasyonlar arasında simbiyotizmi aşan kompleks ilişki var.

YÖK ve UAK doçentlik kriterleri dahil akademik teşvik-terfi süreçlerinde bu komplo teorisini ihmal etmemelidir.

‘Milli Akademi’ perspektifi, bizden başka kimsenin inanmadığı ‘Üniversite Evrenseldir’ propagandasına kurban edilmemelidir.

YÖK ve UAK doçentlik kriterleri dahil akademik yükselme sistemini, akademik teşvik sistemini üniversite vizyonunun bir bileşeni olarak görmeli, karşılanması mümkün olmayan kriterler getirerek etik sorgulamalara ve ‘köprüyü geçen köprüyü yıkar’ algısının doğmasına izin vermemelidir.

Esasında Doçentlik kriterleri tartışmasının odağında 'Bir akademisyenin performansı nasıl ölçülebilir?' sorusuna veremediğimiz cevap vardır. Bu cevabı ancak ortak akıl ile verebiliriz. Bu aklın tespiti için bölgesel çalıştaylar düzenlenmelidir. Çalıştay raporları uzun uzun alan paydaşları ile tartışılmalıdır. Ama her halukarda bu kriterler, birbirini ikame etmek üzere (yayın, ders, proje, patent, sosyal sorumluluk, eğitim-öğretim faaliyetleri, öğrenci tabanlı çalışmalar vb.) alternatifli olarak düşünülmelidir.

Ve kriterler ulaşılabilir nitelikte olmalı ve en az 2 yıllık bir geçiş süreci öngörmelidir.

Herşeye rağmen UAK ve YÖK, doçentlik kriterlerini değiştirecekse duyuru metninde detaylı özel bir çalışma yapılmamış olsa da hiç olmazsa Eğitim-Bir-Sen’in 7. Dönem Toplu Sözleşme’de talep ettiği akademik zamma destek mesajı da vermeli, bu destek mesajı ile birlikte kamuoyuna duyurmalı idi.

Malum, yapılması istenen yayınları, akademisyenlerimiz makalelerini sadece yayınlatabilmek için 1-2 bin dolar yayıncı şirkete ödemek zorunda.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Şenol Metin Arşivi