Hakan Bahçeci
Hakan Bahçeci Unutulmuş Bir Yalnızlık Vakti

Unutulmuş Bir Yalnızlık Vakti

Gözlerini sabitleyip uzakta bir noktaya sessizce dalıp gitmişti yine. Öyle umarsız değil beyhudelik hiç değil bu dalış… Olsa olsa bir şiir miktarı pencere açmak, yaşamak denen kavgaya.

“Bir noktadır oysa insan…” böyle başlamalı bir şiire dedi ve ayırmadı gözlerini, sabitlediği noktadan. Ocakta çay suyunu, masada kalmış yarım fincan kahveyi, sobanın üstünde ekmeği, kapı önünde kedisini unutmuştu. Günlerden ne, hangi aydayız suallerini pat diye cevaplayamazdı belki ama hangi bulutun yağur getireceğini hatırlardı.

Sahi en son ne zaman yemek yemişti, en son deliksiz bir uykuyu ne zaman çekmişti. Bölük pörçük uykuların, omuzlarına yük olarak kalan gecelerin ederi ne kadardı acaba? Unuttuğunu fark etti sabah yelinin getirdiği kokuyu. Yarım bir dosya kağıdına iki cümle yazmıştı, sahi nerede o kâğıt? En çok sevdiği dolma kalemi, ezberlediği şiirleri, kavgaya girdiği arkadaşların isimlerini unutmuştu.

Ne de çok unutuyordu insan ne çok şeyi unutuyordu şu kahrolası insan… Annesi sevmezdi bu kelimeyi “deme paşam, deme kuzum böyle, yaradan yaratmışsa “kahrolsun” demek bize mi düşer!” Demedim anne demedim, tövbe demedim bak.

Gözlerini sabitlediği o nokta yaklaştı yaklaştı, kocaman bir leke oldu gözlerinin önünde, öyle büyüdü ki içinde kaybolmaktan korktu.

Ne çok şeyi unutmuş olmalıyım diyerek hayıflandı, kahrolsun diyecekti, demedi, annesi geldi aklına, sustu. Şimdi dönüp bakınca geriye, kırık dökük hatıralar, birkaç isim, üç satır yazı, siyah beyaz fotoğraflar ve asla ilki gibi olmayacak onca duygu…

“Kalbim” dedi kalbim iyi ki unutmuyor atmayı, ellerim hatırlıyor çayın sıcaklığını, kokusunu alabiliyorum menekşelerin, bir çocuğun gözlerindeki korkuyu tanıyabiliyorum. Babamın da bu dünyada yaşamış olduğunu unutmuyorum. Omzuma elini koyduğunda hissettiğim sıcaklığı tarif edemiyor ama unutmuyorum. Annemin bakışlarında bulduğum merhametin ve hesapsız sevginin bende bıraktığı muhbbeti unutuyor değilim.

Her ayrılıktan sonra bana düşen ağlamak, bana düşen yas tutmaksa vuslatın adını hatırlamak kime düşer unutuyorum. Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı varsa kimlere kaldı hatırım, sade kahve içtiğimi ama çaya şeker attığımı kaç kişi hatırlıyor sahi Paşam?

Yüzlerini hatırlıyorum çoğu insanın, kimisini unutmuş olmayı arzu etmeme rağmen. İsimleri unutuyorum, hafızam bana oyunlar kuruyor olmalı. Gece dışarıda kalmanın o kadar da korkulacak bir şey olmadığını genç yaşımda öğrendim ve şimdi tek başına karanlıktan korkuyorum. Yere dökülen ekmek kırıntılarını toplatırdı haminnem, şimdilerde ekmek beğenmiyor benim yaşıtlarım. Su küçüğün de sofra mı büyüğündü? Önce sağdan mı girilirdi meclise, büyükler başlamadan başlanmazdı mı yemeğe…

En son ne zaman ziyaret etmiştim bir dostu çat kapı, babamın mezarına en son ne zaman gitmiştim. Acılar unutulmazsa nasıl da yük olur insana hatırladım bak şimdi. Eskilerden bir fotoğraf istemişti çocukluk arkadaşım, bulamamıştım. Unutmuş mudur acaba, kızmış mıdır bana? Kavga etmiştik üst komşuyla, sebep neydi sahi, neden dayanmıştı kapımıza? Unuttum şimdi neydi sebep lakin çok acıtmıştı içimi, hatırladım. Hatta o anki öfkemi, sıktığım yumruklarımı, babamdan gizli ağladığımı unutmamışım. Babam da ağlamıştı değil mi?

İlk gençlik yıllarım, bahçesinde okulun, çelik çomak oynuyoruz, koşarak geldi adamın biri. Gürültü mü yapmışız ya da toz mu kalkmış nedir? Bağırdı çağırdı, çocuktuk oysa, bir tokat savurdu arkadaşa. Neydi derdi, kimdi kimin nesiydi? Sonradan öğrendik, varlıklıymış nüfuzu genişmiş hani… İyi ki unutmuşum adını sanını, hatırlarsam kahrederdim durup dururken şimdi. Hem annemi de üzmüş olmayalım kahrolsun dedirtmedi malum.

Uzakların da bir adı bir hikayesi var. Hani şu dalıp gittiğimiz o nokta… Dalıp gitmişken o noktaya bir koku yayıldı ortalığa. Burnumuz koku alıyor iyi ki. Mutfaktan bir yanık kokusu geldi, sahi itfaiyenin numarası neydi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hakan Bahçeci Arşivi