Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal BUKALEMUN BATI

BUKALEMUN BATI

Ülkemizin güney sınırlarını korumak ve olası terör saldırılarını önlemek amacıyla başlattığı “Barış Pınarı” harekatı, dünya gündeminin ilk sırasına oturdu. Objektif açıdan bakıldığında Türkiye’nin giriştiği askeri operasyonun, bir ülkenin kendi sınır güvenliğini sağlamak için, her türlü önlemi hem ülke içinde hem de Suriye örneğinde olduğu gibi gerektiğinde sınır ötesinde almak kadar normal bir şey olmasına rağmen, başta ABD olmak üzere İstanbul kadar nüfusu, Konya kadar toprağı dahi olmayan, Almanya, Fransa ve İngiltere’nin başını AB’nin kuyruğuna takılarak kendilerini fasulyeden nimet zanneden Finlandiya gibi ufacık tefecik ülkelerin bile aba altından veya üstünden sopa göstererek tehditkâr açıklamalarını görmek, hiç birimizi şaşırtmaması gerekir. Çünkü 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sırasındaki batılı ülkeler nasıl ambargo uygulayarak uçaklarımızın kalkmasını engelleyen, İran-Irak savaşının uzun uzun yıllar sürmesi için Irak’a açıktan silah satan ve güya can düşmanı İran’a da ABD tarafından gizlice silah sattığı yıllar sonra ortaya çıkan, Avrupa’nın göbeğinde 11 Temmuz 1995 tarihinde ağır silahlarla Sırp General Ratko Mladic tarafından en az 8372 Boşnak’ın soykırıma maruz kaldığı Srebrenitsa katliamında seyirci kalan, şimdi de en doğal hakkımız olan sınır güvenliğimizin temin edilmesi amacıyla girişildiği üstüne basa basa ifade edilmesine rağmen Türkiye’yi, “sivilleri katlediyor, çocukları öldürüyor” yalanlarıyla dünyada algı oluşturmaya çalışarak, durdurmaya çalışanlar, aynı bukalemun batıdır. Bu ABD’nin başını çektiği batılılar değil miydi?, Orta Doğu’nun petrolüne çökmek için  “Irak nükleer silah üretiyor” yalanı uydurarak bölgeyi yakıp yıkan, binlerce masum kadın, çocuk, yaşlı masun insanların kanına girdikten sonra, yerle bir olan şehirleri yeniden imar ederek kendi şirketlerini zengin eden ve sonra da yıllar sonra İngiltere eski başkanı Tony Blair tarafından Irak’ta yanlış yaptıklarını kabul ettiklerini sadece “Pardon” diyerek, dünya ülkeleriyle alay edercesine açıklayan.

 Kızılderilileri katleden ABD yine aynı ABD; Tunus, Cezayir ve Tunus’u işgal ederek soykırım yapan Fransa benzeri Avrupa ülkeleri yine aynı noktada. Önceki yıllarda başkaları tarafından yapılan katliamları Türkiye, “sivilleri öldürüyor” yalanıyla montajlayanlar yine aynı batılı ülkelerin aynı terörist piyonları. Tüm bunlara, Suriye’nin kuzeyinde hakimiyeti sağlayamadığı için terör örgütlerinin cirit alanına dönüşen bölgeye Türkiye’nin yaptığı sınır ötesi operasyonunu, Trump’ın “En sevdiğim diktatör” olarak bahsettiği Sisi tarafından acil olarak çağrılan ve yapılan toplantı sonrasında da “Bir Arap devletinin toprağını işgal ve egemenliğine saldırı” olarak nitelemesi tam bir kara mizah. Terör örgütlerinin montaj yalanlarına sesi çıkmayan, yıllardır israil’in tepelerinde adeta boza pişirmesine tepki vermeyen Arap Birliği ülkelerinin (Katar ve Somali hariç) birden celallenmesi tam anlamıyla bir komedi ötesi.

Ülkemizin merkezinde yürüttüğü askeri operasyon sürecinde ekonomimizin durumuyla ilgili gelişmeler ışığında ortaya atılan görüşlerde, tıpkı Batılılarla onların içteki ve dıştaki maşalarının yaptığı gibi olumsuz algı oluşturmakla eş eşdeğerdir. Enflasyonun Eylül ayı itibariyle yıllık %24.5’ten %9.25’e, çekirdek enflasyonun %24.79’dan %7.54’e, 12 aylık ortalama %18.27’den %13.75’e, yıllık Yi-ÜFE’nin %46.15’den %2.45’e düşmesi, yıllardan beri verdiğimiz cari açık sarmalını kırarak yaklaşık 5.1 milyar dolar fazla vermemiz gibi önemli ve olumlu veriler için bile akla hayale gelmeyen uçuk kaçık yorumlar ve çıkarımlar yapılmasının, batılıların Türkiye’ye bakış açısı bakımından hiçbir fark bulunmamaktadır. Bu nedenle temennimiz “Barış Pınarı” harekâtının ülkemizin lehine olmak koşuluyla bir an önce bitmesi ve olumlu gelen ekonomi verilerinin yapısal ve kalıcı politikalarla orta ve uzun vadeye yayılarak kalıcı hale dönüştürülmesinin sağlanmasıdır. Ancak bu şekilde bukalemun batılıların ve piyonlarının planlarının bozulması mümkün olacaktır. Aksi halde Türkiye, her bakımdan müdahaleye açık bir ülke olmaktan öteye geçemeyecektir. O zaman kaybeden iktidarı, muhalefeti, Türk’ü, Kürd’ü, sağcısı, solcusu, alevisi, sünnisi ile tüm Türkiye olacaktır. 

         

Soru: Maliye Politikası uygulamaları siyasi odaklı mıdır? Neden?

Sözün Gözü: Dürüst insan olmak için sadece yalan söylememek yeterlidir. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal Arşivi