Hasan Ukdem
Hasan Ukdem Buğuz etmek yetmez

Buğuz etmek yetmez

“Sizden her kim bir kötülük görürse, onu eliyle düzeltsin, eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle mücadele etsin, eğer buna da gücü yetmiyorsa kalbiyle buğuz etsin. Bu imanın en zayıf derecesidir.”

Hadis-i Şerif

Millet olarak uzun zamandır ferdi bir hayatın sularında kulaç atıp duruyoruz. Ne dünya ile gerekli irtibatı kurabiliyoruz ne de insanla. Dünyayı, gittiğimiz, gördüğümüz yerlerde bir coğrafi alan olarak kullanıyor, insanı, mecburi ilişkilerimizin icap ettiği kadar, bir de menfaatlerimizin gerektirdiği ölçüde önemsiyoruz. Her geçen gün millet olma özelliğimizden uzaklaşıyor, bireysel bir yalnızlığın kucağına doğru gidiyoruz. Küreselleşen dünyada kendimiz olarak kalmayı akıl edemiyoruz, bu yüzden de başaramıyoruz.

İnancımız, kültürümüz, coğrafyamız elimizde eriyip gidiyor ve bunun iyi bir şey olduğuna, değişimin gelişim anlamına geldiğine inandırılmaya yöneltiliyoruz. Ahmet Hamdi Tanpınar yıllar önce, “Coğrafya, kültür, her şey bizden yeni bir terkip bekliyor; biz misyonlarımızın farkında değiliz. Başka milletlerin tecrübelerini yaşamaya çalışıyoruz.” derken acaba bugünkü şu halimizi tahmin etmiş miydi? Kendisi olarak kalamayan değil bir toplum, bir insanın dahi sağlam bir seciyesi, ağırlığı yoksa ortaya koyabileceği bir nüfuzu olamaz hayatta. Olmuyor da zaten, yukarıda bahsettiğimiz bütün alanlarda bir koflaşma yaşıyoruz. Başkalarına bakarak yaşamak, kendimizi görmemizi engellediği gibi geleceğe yürüyüşümüzü de aksatıyor. Çağın söylemlerinde yer alan, sınırsız özgürlük, her türlü değişim ve teknoloji kullanımındaki yayılım, kayıtsız şartsız olumlu olarak kabul edilemez. Özgürlük, başkalarının özgürlük sınırlarında biter ki bunu toplum kuralları düzenler. Değişim, ancak yararlı ve kontrollü olursa iyi bir şeydir, yoksa doğayı ve fıtratı bozan değişim de bir fitne olarak karşımıza dikiliverir. Teknolojideki yayılım, mutlaka basiretli bir gücün sınırlaması gereken bir durumdur. Bütün bunları göz önünde tutmadan yaşıyoruz toplum olarak ve bütün çıkmazlarımızın altında yatan sebep de budur. Bireyselleşen insan yalnızlaşıyor, yalnızlaşan insan vahşileşiyor ve vahşileşen insan da etrafına dehşet saçıyor. Gerek modern insanda gerekse modern toplumlarda görülen barbarlaşmayı kimse görmüyor sanki. Tacizler, tecavüzler, kavgalar, cinayetler sanki başka bir evrende yaşanıyor! Bütün bunlar olup biterken erdemli insanların elleri kolları bağlı, dilleri susturulmuş halde yaşayıp gidiyorlar; buğuz ediyorlar mı içlerinden onu da anlamak mümkün değil. Çağımız insanı, imanın en zayıf noktasında yaşıyor ve güvensiz bir ruh taşıyor. Artık ne kültürüne ne inancına ne de diğer insani değerlere sahip çıkabiliyor insanlık.

Victor Hugo, Notre Dame’ın Kamburu romanında şöyle der: “dünyada bir annenin, çocuğunun patiğini seyrederken yüreğinde beliren duygulardan daha hoş şey yoktur.” Çok alakasız, çok basit bir söz dizisi olarak görünebilir bu yazını seri içerisinde; ancak şunu söylemek isterim ki insanı insan yapan şey, duyguların tezahür edişinde gizlidir. Bugün kadının evinden çıkartılıp, annelik vasfını tali hale getirilmiştir ve kaliteli, karakterli insan yetiştirmekte büyük bir zafiyet içerisinde kıvranıp duruyoruz. Bu sadece bizim toplumumuzda olan bir şey de değil. Bütün dünya derece derece bu kıskacın içinde bir çıkışa muhtaçtır. Millet olarak bizim ve tüm dünya insanlığının sağlam bir imana ihtiyacı var. Bir taraf yangın yeriyken, diğer taraflar gülüp eğlenebiliyorsa, orada bırakın müminlikten söz etmeyi insanlıktan bile söz edilemez. İsrail ve diğer vahşi devletlerin yaptıkları ortada dururken, bütün dünya bunlara seyirci kalırken buğuz etmek yetmez, kaldı ki buğuz edebilecek kadar bile imanı olmayanlar çoğunlukta görünüyor.

Günümüzün hâkim güçleri kurdukları laboratuvarlarda insanı sömürebilecekleri deneyler yapıyor ve oralardan çıkardıkları sonuçlarla insana büyük bedeller ödetiyorlar. Gençliğin beynini, kadınların bedenini ve erkeklerin akıllarını çelerek, duyguların üstünü hazlarla örtüyorlar. Bu yüzden gelişmek ambalajında sundukları değişim insanlığı bir uçurumun kenarına doğru sürüyor. Sevmeyi, umut etmeyi, hayal kurmayı en arka odalara kilitleyip, ortaya çıkardıkları hayvani arzularla kıvrandırdıkları, kadını, erkeği avuçlarında tutarak istedikleri gibi oynuyorlar. Hür insan, üstün insan palavralarıyla inançları, kültürleri iğdiş ediyorlar. Onlar oyunlarını oynarken erdemli insanlar, eğer yapabilirse sadece buğuz edebiliyor. Oysa zayıf bir imanla her geçen azmanlaşan bir düşmanı yenmek mümkün değil. Şer cephesi bu kadar güçlü silahlarla savaşırken, hakkı savunanlara yalnızca buğuz etmek yetmez. Silkinip ayağa kalkmalı artık.

Sevgiyle kalın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Ukdem Arşivi