Mehmet Toker
Mehmet Toker Ak Sarıklılar Toplantısı Ne Anlam İfade Ediyor?

Ak Sarıklılar Toplantısı Ne Anlam İfade Ediyor?

15 Kasım 2021 tarihinde yazmış olduğum, "TDT Alternatif mi, Odak mı?" başlıklı yazımı, "Teopolitiği yeniden düşünmek için umarım geç kalmayız." cümlesiyle bitirmiştim. Türk Devletleri Teşkilatını oluşturan devletlerin gözlemci üye Macaristan'ı istisna tutarsak aralarında sadece ırk/dil birliği değil, din birliği de olan ülkeler olduğu hepimizin malumu.
 
Türk Devletleri Teşkilatına üye ülkelerin Diyanet İşleri ve Dini İdare Başkanları toplantısı birkaç gün önce İstanbul'da gerçekleştirildi. Medyada veya kamuoyunda hak ettiği değeri görmese de yapılan bu toplantı, aydınlık bir dünyanın geleceğine giden yolda büyük bir adım. Orta Asya Türk Cumhuriyetleri diye tanımlamış olduğumuz doksanlı yılların başında SSCB'den ayrılarak bağımsızlığını ilan etmiş bu devletlerin halkları, kuşaklardır Müslüman. Ancak 1917'den 1991'lere kadar süren komunist despotizmin bu coğrafyalardaki bütün dini kurum ve yapılarda olduğu gibi dindar Müslümanların da İslami bilgi bağlantısını, İslam'la olan sosyal ve duygusal bağlarını, birlikteliklerini zayıflattığını hiç kimse inkar edemez.
 
1991'den bugüne geçen otuz küsur yıllık süreçte, Asya müslümanlarında ciddi bir İslami şuur, uyanış ve toparlanmanın olduğunu görüyoruz. İnkıtaa uğramış olan duygusal, psikolojik ve sosyal bağ büyük bir hızla ve özveriyle yeniden inşaa ediliyor. Ancak bu inkıtaa ve fetret döneminde komünizm sebep olduğu dini eğitim ve dini bilgi boşluğu, bağımsızlıktan sonra gözünü o coğrafyaya dikmiş olan küreselci, emperyalist, siyonist, sömürgeci güçlerin de ilgisini çekti, iştihasını kabarttı. Bu boşluğu doldurmak isteyen küresel üst akıl, siyonizmin maşa örgütü FETÖ'nün, Türkiye menşe'li oluşunu ve "İslam" kimliğini, "Müslüman" kimliğini de paravan yaparak, kamuflaj olarak kullanarak, "New Age İslam/Ilımlı İslam/Dinler Arası Diyalog" projesini açmış olduğu okullarla mezkur devletlerin yetişmekte olan nesillerine zerketmeye çalıştı. Maalesef virüsü bünyesine alan kayıp bir kuşak kısmen oluştu. FETÖ kendisine bir harekât alanı kazandı. Bu sayede, Orta Asya Türk Cumhuriyetlerindeki komunist despotizm sonrası yeniden doğuş, doğum esnasında oksijensiz bırakıldı.
 
Mezkur terör örgütünün Türkiye'de kalkıştığı 15 temmuz darbesinden sonra kısmen bir uyanma, kısmen bir farkındalık oluşsa da maalesef bazı Orta Asya Türk Devletlerinde FETÖ'nün yapılanması ve ağırlığı devam ediyor.
 
Öte yandan İslam düşmanlığını körüklemek ve Müslümanları dünya kamuoyunun gözünde terörle iltisaklandırmak isteyen batılı siyasi mühendisler, siyonistlerle işbirliği içerisinde DEAŞ, El Kaide vb. örgütleri bu coğrafyalarda misal göstererek bir yanlış bir İslam vizyonu oluşturmaya çalıştılar. Hâlâ da devam ediyorlar. Müslüman halkların, komunizm döneminde bir üst kimlik olarak sıkı sıkıya sarıldıkları ve yetmiş küsur yılın sonunda sadece etiket olarak taşıdıkları geleneksel "Müslüman" sıfatı ile komünizm sonrası dönemde el yordamı ve yaygın eğitim metotları ve medya aracılığıyla kendilerine sunulan "Müslüman" sıfatı arasında gelgitler yaşayıp tercihe zorlandılar. Bu devletlerde selefi-vahhabi gruplardan, "New Age Heterodoksi Din" anlayışını küreselleştirmeye çalışan gruplara varıncaya kadar ifrat ve tefrit noktasındaki dini propagandaya maruz kaldılar. Bu olumsuz ve negatif dini propagandaları kırmak için Türkiye, rehber ve tecrübeli bir ülke olarak Kazakistan, Kırgızistan gibi ülkelerde ilahiyat fakültesi açmak suretiyle İslami Eğitimi akademik temelde örgün eğitim düzeyinde inşaa etme gayreti içerisinde oldu. Türkiye'den bu coğrafyalara giden Diyanet İşleri Başkanlığımızın farklı kademelerindeki görevlilerinin toplumlar arasındaki dinî-kültürel bağın yeniden canlanması için gayretleri oldu. Bunlar gözardı edilemez, edilmemeli. Ancak kuşatıcı seviyede bir işbirliği ve son dönemlerde dünya milletleri ve devletleri üzerinde kendisini iyiden iyiye hissettiren teopolitik alan noktasında; daha kapsayıcı, kapsamlı çalışmaların, akademide üretilen dini bilginin tabana yaygınlaşmasına, daha büyük kitlelere ulaşmasına olan ihtiyaç kendisini ciddi anlamda hissettirmektedir.
 
16 Nisan Cumartesi günü gerçekleştirilen, Aksakallılar Heyeti Başkanının riyasetinde yapılan "Ak Sarıklılar"(bu tabir bana ait) toplantısı bu açıdan ciddi önem arz ediyor. Zira dünya kamuoyunun, hakim siyasal erkin hadiseler karşısında teopolitik açıdan nasıl tavır aldığını Ukrayna-Rusya Savaşı'nda çok açık ve net bir şekilde görmüş olduk. Yıllardır Irak, Suriye, Afganistan, Pakistan, Myanmar, Doğu Türkistan gibi ülkelerde yaşanan katliamları, soykırımları, savaşları görmeyen, onlara kör olan Batı Dünyasının, ateş kapılarına dayanınca bir anda gözleri açıldı. İnsanlık, insan hakları, demokrasi, özgürlükler akıllarına gelmiş oldu. Ukrayna'daki savaş üzerine açıklama yapan batılı liderler: "Avrupa son yüz yıldır böyle katliam görmedi, böyle acı yaşamadı" vb.kabilinden sözler sarfederek içlerindeki dinsel şovenizmi dile getirmiş oldular. Şaşı bakışı, riyakarlığı, iki yüzlülüğü(yüzsüzlükte denilebilir) bir kez daha net bir şekilde itiraf etmiş oldular. Avrupa'nın göbeğinde bundan otuz yıl önce Bosna'da daha büyük bir katliam olmuştu. Bosna'da soykırıma uğrayanlar Müslüman olduğu için, Sırpların katliamlarını görmeyen Avrupa, bugün Ukrayna üzerinden algı üreterek savaş karşıtlığını dillendirmeye çalışıyor. Bu çifte standartlı, ahlaksız tutum yeni bir teopolitik yaklaşımı ve yapılanmayı elzem hale getirdi. Zaten elzemdi de kör parmağım gözüne oldu.
 
Cumartesi günü yapılan "Ak Sarıklılar" toplantısı şayet, "Görünüyorum, o halde varım" populizminde kalmaz, teopolitik ehemmiyeti ilgili başkanlık ve idarelerce kavranır ve bu yolda istikrarlı bir şekilde yürümeye devam edilirse gelecek adına ümitlerimizi yeşertme ve kuvvetlendirme noktasında büyük bir adımdır. Bu atılan ilk adım, toplumlara doğru anlatılıp, tabana yayılabilirse hedefine ulaşmış olacaktır. Bu ikinci uyanışın popülizme kurban edilmemesi, kısır çekişmelerin ve çatışmaların, sûnî ihtirasların kurbanı olmaması dileğiyle...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Toker Arşivi