“Yok” Oluncaya Kadar Varsın
Varlığımın, bir hikmeti bir sebebi ve bir anlamı olmalı. Beyhude ve öylesine yaratılmış değilim. Nitekim var olduğunu idrak seviyesinde tespit edebilen insan, anlam arayışına çıkarken bu hikmeti ve sebebi sorguladı kendi tarihi boyunca.
Varlık dünyasına düşüp, beden ve ruhun ne’liği üzerine kafa yoran insan, “yok” olmayan bir ruha sahip olup olmadığını da sorguluyor. Kendi kimliği ve ruhunu bir bedende mücessem olarak hissedip tanıyan insan, bedeni ceset olsa bile ruhunun yok olup gitmeyeceğini biliyor olmalı.
İnsan, bir anlam arar varlığının var oluşuna. Yaşama bir anlam yükleme çabası yalnızca insana verilmiştir. Aramak, arada kalmaktan kaçmanın diğer adıdır. Bu yüzden bir anlam yükleyecekse yaşamına, kendinin dışında bir kaynağa başvurma ihtiyacı hisseder. Arayan “hiçliği” silmek üzere bir eylem içindedir hem.
Varlığımı fark edebiliyorsam, insanlığımın bir anlam ve amacı var demektir. Bu amaç, hiçbir zaman avının peşinde hızla koşan bir aslanın amacıyla örtüşmeyecektir elbet. Kendinin farkında olan bir varlıktır insan. “Hayır ve evet” sözcüklerinin beynimizde oluşturduğu o büyük zihinsel alanın arasında yaşar, yine de başka bir ihtimal olabileceğini unutmaz insan. Bu da hiçliğin zıttı bir durumdur.
Hiçlik, boşluk değildir elbet. Boşlukta olan doluya koşmaya adaydır her an için. Hiçlik ise, bir bilinç halidir. Zihinde tasarlanan ve daha çok iyiden uzakta bir yerdedir.
Yaşadığımız dünyanın geçici bir dünya olduğunu kabul ediyor ve öyle inanıyoruz. Gezegen olarak bir yaşı var dünyanın ve her başlangıcı olanın bir sonu da vardır. İnsanın yaşam süresi de mahdut ve tespit edilmiş lakin bu sınırlılık dünya hayatı ile belirli. Mesele şu ki fani dünyanın fani yaşayanları olarak bir yok oluş göreceğiz. Dünya üzerinde “yok” olmak ölümle başlıyor olabilir oysa ölüm diğer bir başlangıcın varlığı…
“Yok” oluncaya kadar devam eden dünya hayatında zıtlıklarla mücadele ediyor olabilir miyim? Misal iyi ve kötü, güzel ve çirkin gibi…
Duygularım, beni iyi ile kötünün zıt iki gerçeği karşısında yalnız bırakmamalı ancak hislerimle birlikte aklım ve vicdanım da yanımda olmalı. Peki, bunlar ne ile donatılmış olursa iyi ve kötü netleşir? Güzel ve çirkin nasıl olur da karşıma anlayabileceğim şekilleriyle çıkarlar? Hareket, anlamını, güzel ve iyiye doğru olduğu zaman kazanıyor. Bunlar da öyle kolay ve bedava şeyler değil elbet. Can pahasına ve candan harcayarak iyi ve güzel gösteriyor kendini. Çaba ve gayret, bu dünyada “kulluk” denen bir ahitle anlam buluyor belki.
Hiçlik, boşluk değildir elbet. Boşlukta olan doluya koşmaya adaydır her an için. Hiçlik ise, bir bilinç halidir. Zihinde tasarlanan ve daha çok iyiden uzakta bir yerdedir.
İyilik ve güzellik ise hiçliğin dışında kalırsa bir yön verir insana. Benim güzelim ve benim iyim senin güzelin ve iyinle karşı karşıya kalacaktır. Kim iyi ve güzeldir o zaman? Soru aslında cevapsız kalacağı için değil, yaratılış düzeni içinde cevaplanacağı için tek başına bir anlam ifade etmeyecektir. İyi ve güzel; sen ve benden ziyade, seni ve beni var eden bir gücün yetkisinde olmalıdır ki, iki iyiden bir hiçlik sudur etmesin.