Yalnızlığı bırakıp gidene…
Yağmur yağıyor şehrin orta yerine; usul usul, çisil çisil. Yapraksız kış ağaçları ıslanarak koyu bir renk almış dallarında üç beş serçeyi konuk ediyorlar. Başları içe çekilmiş serçeler, yağmurun tıpırtısına karışan bir gitar sesini dinliyorlar. Birkaç ağaç ötede o yağmurun altında bir genç kız gitar çalıp, yağmur kadar hüzünlü, yağmur kadar tatlı bir sesle şarkı söylüyor. Şehrin en kalabalık yeri normalde burası ama kıştan ve yağmurdan olsa gerek çok da kimse yok etrafta. Bir genç çift var kızın tam karşısına durmuşlar, şarkının sözleriyle birbirlerine sesleniyorlar. Ve birkaç kişi daha var o küçük topluluğu oluşturan.
Demlenen bir çay gibi demleniyor oracıktaki insanların yüreği, yağmurdan ve sokak şarkıcısı kızın sesinden. Yağmurun tıpırtıları kıza vokal yapıyor sanki, bulutlu hava ise bu film sahnesine fon olmuş. Arada bir geçenlerden oyalananlar da var bu topluluğun yanında. Gökyüzü ritmini hiç bozmuyor. Aynı tempoda düşüyor yağmur taneleri yere. Ağaçlardaki kuşlar bile öylece duruyorlar tünedikleri ıslak dallarda. Şarkının hüznü kızın dudaklarından çıkıp, orada bulunan herkese ve her şeye sirayet ediyor, dallardaki serçeleri, orada bulunan insanları, hatta o genç çifti bile yalnızlık kuyusuna düşürüyor. Güfteyi yazanın yalnızlığı, şarkıcı kızın kentli yalnızlığıyla bütünleşip şehrin havasına karışıyor.
Yalnızlık dört yanımı sarmış olsa da
Sensizlik yolarımı tutmuş olsa da
Zamansız bir depreme tutuldu kalbim
Tutulsun sensiz ölmek zamanı şimdi
Ah yangın kor ateşler beni sarsa da
Sensizlik yollarıma tutmuş olsa da
Zamansız bir ölüme seyirci kaldım
Alkışla sensiz ölmek zamanı şimdi
Duymadığım bir şarkıydı daha önce kızın söylediği bu şarkı. Başkasından bir başka zamanda duysaydım da bu kadar etkileneceğimi sanmıyorum. Evden çıktığım duygular, bu yağmur, ıslak ağaç dalları, dallarda tünemiş serçeler ve bu sokak şarkıcısı kızın sesi… hepsi üst üste gelip içimi ve bu şehri koca bir hüzne boyayarak bu uçuk rengi içime işleyivermişti işte.
Kız, bir üniversite öğrencisi olmalı. Siyah bir kot takım var üzerinde, saçları siyah ki siyah ve yağmurdan daha bir koyu hale gelmiş. Gözleri de siyahın ülkesinden bakıyor. Sanmayın ki o koyu renk onu kasvetli kılıyor. Hayır, güzelliğini örtmeye yetmiyor ne o siyahlar ne de kendini koyuvermiş hali. Gitarın tellerine her dokunuşunda yağmura karışan notaları toplayıp usta bir bestekâra götürsek onu anlatmakta zorlanırdı diye düşünüyorum. O Mecnun’un gözünde Leyla, Kerem’in gönlünde Aslı, Ferhat’ın bağrında Şirin olacak kadar güzel bir kız. Söylediği yalnızlık şarkısı belki de bu yüzden daha acı, daha hüzünlü çıkıyor dudaklarından.
Ve yağmur diniyor, şarkı bitiyor, o küçük topluluğu oluşturanların her biri bir yerine dağılıyor şehrin. Kız gitarını kabına yerleştiriyor, önünde biriken paraları kutudan alıyor ve omzuna aldığı gitarla en yakın duraktan bir tramvaya binip gidiyor. Ben bir süre daha orada durup kızın geride bıraktığı gölgesinin seğrimelerini seyrediyorum. Ağaçlar çıkan rüzgârla dallarından çırpınmaya başlıyor. Serçeler ise çoktan uçup gitmişler. Kıpırdayamıyorum yine de yerimden, ellerim ceplerimde yüzüme gözüme düşmeye başlayan kar tanelerini fark ediyorum birden. Kızıyorum sokak şarkıcısı o kıza arkasından. Güzelliği ve yalnızlığı hatırlatıp, sonra da güzelliğini alıp yalnızlığı burada bırakıp gitmesini yakıştıramıyorum kendisine. Kar çoğalıyor ve biraz önceki yaşananların üzerine bembeyaz bir perdeyle örtüyor. Ama içimdeki karanlık benimle eve dönüyor yine de…
SOKAK ŞARKICISI
Bir genç kız gitar çalıyor
Bir yağmur çiseliyor usul usul
Kaldırımın ayakuçlarına
Gamlı gözlerinden, okuduğu şarkıdan
Hüzünden kuşlar konuyor saçlarına
Şehir ve şehrin göğü
Üzgün bulutlarla ayrılmış birbirinden
Gitarın neşesi kalmış genlerinde
Açık kutuda üç beş banknot,
Sekiz on bozukluk bile mahzun önlerinde
Kızın dilinde kırık cümleler
Çalkanmış sular gibi titriyor
Görseniz teselli etmeye gelirsiniz
Şarkının arasında bir şiir okuyor
Ünlü bir şairden, söylesem bilirsiniz
Yavaş yavaş aydınlanıyor
Tan vakti gibi sokak lambaları
Hızlı adımlarla insanlar geçiyor yanından
Evlerin perdelerinden sızan ışıklar
Hasretin hançerini sıyırıyor kınından
Susuyor kızın ellerinde gitar
Şarkılardan sızan hüzünler
Şehrin üstüne bir karanlık seriyor
Kalkıp yürürken gecenin içine
Adımlarından kaldırımlar ürperiyor
Sevgiyle kalın.