Seval Bakkaliyesi -2-
Sabah namazından sonra açılan dükkânın önce kapı önü sulanır süpürülür sonra da sebze ve meyveler güzelce kaldırıma dizilirdi. Babam üç tekerlekli motoruyla dükkânın eksiklerini temin etmek için, hale, tekele, toptancılara gider, eksik olan sebze meyveyi, çayı sigarayı ve diğer ihtiyaçları alır gelirdi.
1880’e kadar ve devamında seksenli yıllar, zor yıllardı. Margarin, çay, sigara, yağ gibi pek çok temel gıda çeşitleri çok kısıtlı veriliyordu satış noktalarına. Margarin bile on beş günde bir gelir, üç koliden fazla verilmez, Bakkalları komşuları ve müşterileri karşısında zor durumlarda bırakırlardı. Çayı çuvalla verirler, eski kefeli terazilerde yüz gram yüz gram tartar müşterilere pay ederdik. Hem terazi fire verir hem de kimseyi memnun edemezdik. Sigara tiryakileri ayrı bir dert olurlardı bakkallara, “ben sizin kırk yıllık komşunuzum, yıllardır sizden alışveriş yaparım, neden bana yok diyorsun” diye kızarlar, öfkelenirler sitem ederlerdi. Aslında bu mevzu uzun, o günün yoklarını ve oluşturduğu sorunları sıralayacak olsak bu köşe yetmez. Ülke büyük bir yokluğun cenderesinde çırpınıyor, petrol ürünleri, tüp, gıda maddelerinde büyük bir yokluk yaşıyordu. Bütün bunların yanı sıra ülkenin dört bir yanında anarşi olayları tırmandırılıyor, üniversiteler, kahvehaneler ve şehirlerin önemli noktalarında terör eylemleri gerçekleştiriliyordu. 80 ihtilali ise birçok insanımızın üstünden bir silindir gibi geçti. Hapishaneler doldu, gencecik insanlar sağcı diye, solcu diye idam edildi.
Bunun esnafa yansıması hem maddi açıdan çeşitli zorluklar getirmesiyle oldu hem de güvenlik açısından büyük sorunlara yol açtı. Akşam sekizden sonra dükkanları kapatmak zorunda kalıyorduk esnaflar olarak. Bazı meslektaşlarımızın faili meçhul cinayetlere kurban gittiği bile oldu. Zaten gelir düzeyi çok da iyi olmayan halk bütün alanlarda zor bir dönemi yaşadı. İhtilalden sonra bütün anarşi olayları bıçakla kesilmiş gibi sona eriverdi.
Sonra Turgut Özal başbakan oldu. Her şey yavaş yavaş rayına oturuyordu. Ancak yine de ülke ekonomisi büyük sıkıntılar yaşamaya devam etti. Bunların başında enflasyon geliyordu. Esnaf sattığı malı tekrar temin etmede zorlanıyordu. Bütün bu olumsuzluklara rağmen güzel şeyler de yaşıyorduk. Şivlilik zamanı, ramazan günleri, bayramlar, aşure vakitleri geldiğinde, Seval Bakkaliyesinin çehresi değişir, gününe göre, çerez şekerler şak çerezler, kuru üzümler, gofretler, akide şekerleri ve rengârenk fenerler, mumlar şivlilikte, şambaba tatlıları, tahinler, sucuklar, pastırmalar, ipe dizilmiş bir kadın saçı gibi duran kuru bamyalar ve o kapı önüne yaptığımız sıcak ekmek sergileri ramazan günlerinde, kağıtlı şekerler, lokum çeşitleri ve renkli bombom şekerleri, kolonya çeşitleri bayram günlerinde, pirinçler, bulgurlar, nohutlar, kişnişler, kenevirler, kuru fasulyeler, kayısı kuruları, kuru incirler aşure günlerinde tereklerde yerlerini alırlardı. Bayramlardan önce patlayıcı maddeler bulundurulur, bir hafta kadar mahalle bambaşka bir karnaval havasına bürünürdü. Ayrıca milli bayramlarda bayraklar, krafon kağıtları ve çeşitli süs malzemeleri bulundurulur, çocuklar okulda sınıflarını süslerlerdi.
Ülkede ya da dünyada olup bitenler günlük hayatı ne kadar etkilemiş olursa olsun, o günün insanlarının hayatında bir başka lezzet vardı sanki. Boş vakitlerde babamın yanına gelen akranları ile yaptığı sohbetler o kadar samimi ve sıcaktı ki onları dinlerken içimde yemyeşil bir orman canlanır, insanlara bakışım daha da güzelleşirdi.
Mahallenin kalbinin attığı yerlerden biriydi bizim bakkalın önü. Herkes orada buluşur, sabah işe gitmek için patronlarını bekleyenler, köye gidenler, çarşıya çıkanlar, bir başkasıyla görüşecek olanlar burayı merkez alırlardı. Mahallenin çocukları ellerine geçen üç beş kuruşu harcamak için koşarak, büyük bir sevinçle bakkala gelirler, çiklet, çikolata, külahta çekirdek, leblebi tozu gibi yiyecekler alırlardı. Onların yüzlerinde gördüğüm neşeyi günümüzde ne çocuklarda görebiliyorum ne de büyüklerde. O günlerde kalan ve en çok özlediğim şeylerin başında o masum, sıcak, hesapsız çocuk sevinçleridir.
Belki birçok insan için o günlerin o ruhu bir şey ifade etmeyebilir, ancak o günlerden bu günlere getiremediğimiz öyle çok şey olmasa da en büyük kaybımız, o ruhtur. Bugün şehrimiz gelişti, mahallemiz büyüdü ve bakkalların yerini büyük marketler aldı. Bunlar olumlu gelişmeler olarak kayıt edilebilir. Ancak o üç aylara girdiğimiz günler, muharrem ayları, ramazan günleri, bayramlar o günlerdeki gibi yaşanamıyor. Sadece Seval Bakkaliyesi değil, o duygularda tarih oldu.
Sevgiyle kalın.