Hakan Bahçeci
Hakan Bahçeci SEÇİLMEK SEÇTİRMEMEK

SEÇİLMEK SEÇTİRMEMEK

 

          Malum yarın mahalli idareler seçimleri için vatandaşlık görevi olan “seçmen” vasfımızı yerine getireceğiz. Bulunduğumuz mahalleden başlayarak ilçe, il, büyükşehir durumundaki yerler için yöneticiler seçeceğiz. “Oyunuzu kime vereceksiniz” derken “kimi seçeceksiniz” de demiş oluyoruz elbet.

            Namzet olmak kendini sunmak da demektir. Hem de aynı niyet ve gaye ile yola çıkmış olanlara rakip olarak. Nitekim manavdan elma alırken bile rengini, şeklini, fiyatını, aldığı yeri ve hatta tezgahtarı bile hesap eden bir topluluğa sahibiz. Seçenlerin bu hassasiyetini bilenler ortaya ne koyduğuna çok dikkat etmelidir.

            Aslında olan biten; demokratik bir ülkenin belediye işlerini ve yerel kamusal hizmetlerini idame ve ikame ettirecek yerel yöneticileri seçmek. Gayet doğal ve sıradan bir seçim işi… Basit bir bakışla çöpleri toplayacak, park bahçe yapacak, şehir içi yolları açık tutacak, su şebekesini kontrol edecek vs. işleri yapan kadroyu seçmiş olacağız. Peki bu kadar basit ve öylesine bir iş midir bu?

            Hemen her ülkede seçimler çeşidi ne olursa olsun beraberinde başka anlam ve ifadeler taşır. Sonuçlar sadece o seçim dönemini değil önde gelen on yıllara tesir eder. Hele bahis konusu bu topraklar ve Türkiye olursa “sadece belediye başkanı seçiyoruz canım ne olacak” demekle kalamayız, bırakmıyorlar da zaten.

Netice her şekliyle kendi ile birlikte türlü yollar çizecek bu ülkeye. Çünkü tek başımıza hiç bırakılmadık. Dünyayı yönetmeye kast ve karar edenler Türkiye’nin kontrol dışında, müdahale edilemez oluşuna asla tahammül edemezler. Hoş bunu dostumuz oldukları için de yapıyor değiller. Avrupa Birliğinden tutun da Yahudi zihniyetine kadar, Amerika’dan tutun da tapınak şövalyelerine kadar tüm odak noktaları bu coğrafyanın hastalıklı bir şekilde kendi bahçelerinde oynamamızı isterler. Kurduğum bu cümlenin böyle olduğunu da kesin bir şekilde bilirler de bilmezliğe vururlar.

Belediye seçiminden çıkıp tapınak şövalyelerine nasıl geldin diyenler olacaktır. Biraz insaf, biraz geniş açı, biraz objektif ve biraz da şüphe ile bakıldığında mevzunun derinliğini görmek hiç de zor değil. Bununla birlikte kendi içimizde kutuplaşıp, kavga haline gelmenin nelere mal olacağını da biliyoruz elbet. Tam da bu noktada şu cümleyi söylemek lazım; Milletten yana, ülkeden yana, tarihten yana, coğrafyadan yana ve yan yana olması gerekenler topyekûn bu millet olmalı değil mi?

Ülke zarar görürse seçenler seçilenler ve seçilemeyenler dahil herkes etkilenecek. Bunu görmezden gelip ideolojik kamplaşmalar, hazımsızlıklar, hoşgörüsüzlükler arasında kavgaya düşmek güçten düşmek, gözden düşmek ve gönülden düşmek olacaktır.

Geldiğimiz noktada ittifakların oluşturduğu siyasi oluşumlar karşı karşıya gelmiş görünüyor. Şehirleri imar ve ihya edecek, yaşanabilir ve katlanılabilir yapacak yöneticiler kendi plan ve projelerini sayıp döküyorlar. Görünen o ki kimin neyi nasıl yapacağından ziyade öteki nasıl seçilmez kaygı ve telaşı daha revaçta. Nitekim siyasi bir parti lideri kalkıp “onları seçtirmeyeceğiz, kazandırmayacağız” iddiasında bulunup “seçilenler kimin oyuyla seçildiğini bilecek” tehdidinde bulunmadı mı?

Sosyal medyada, sokakta, gazete köşelerinde “seçilmeliyim” dilinden çok “seçtirmemeliyim” dili baskın değil mi sizce de? Yani “bunlar olmasın da ne olursa olsun” yaklaşımını tarihte çok gördük ve sonuçları hiç de iyi olmadı.

           

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hakan Bahçeci Arşivi