Cem Ali Yaman

Cem Ali Yaman

Platonun Mağarasında Bir Gün

Platonun Mağarasında Bir Gün

Kelimelerin gücünden sessizliğin gücüne iltica etmenin elzem olduğu bir çağda dilce susup bedence konuşabilmenin yalnızlığını arıyordum. İçtimai hayatın alışık olmayan hadiseleri benliğimde tepine dursun duygusal çıkmazlarımı geride bırakıp kendime göç etmek üzere yola koyuldum. Bir uğraş bir meşguliyet, herkesin herkes olduğu bir yerde kendisi olan kurtuldu seslerini duyar gibiydim! Aldırmadım. Zihnimin kalbimin prangalarını hayat denilen o yokuşta aynalardan uzak karanlık dehlizlerde taşıyordum. Karanlığın ve insanlığın mündemiç hali bir anın içinde tıkırdıyordu. Zamanın sonsuzlukta bir an olduğunu öğreniyordum bana bunu söylemediler!

***

Şimdi gelin zaman makinesine binelim sonsuzlukta bir ana gidelim. Platonun mağara alegorisinde mağarada neler olup bitmiş mağarayı terk edenler mağarada kalanlar neler hal etmiş görelim gösterelim.

***

Mağarada insanlar prangalarına – zincirlerine - sıkıca sarılıp özgürlüğünün yanılsamasında gülüyor çoğu zamanda kahkaha atıyorlardı. Bu hal karamsarlığıma renk katıyor boynuma takılan zincirin altın mı gümüş mü olduğunu ayırt edebiliyordum. Akıl oyunları içerisinde kendime soruyordum olup bitmeyen sancı mühim mi yoksa ehem mi? Burada olup bitenler bir gölge oyunundan ibaretti anlıyordum. İnsanın gölge oyununda aldığı en belirgin rolde başkaları tarafından tanımlanmaktı. Mağara çağı eşittir tanımlanmaktı! Dayatmalar çağında bir el bana uzanıp boğazımı düğümlüyordu. Yutkunamıyordum.

Sonra gülümseyen hoş bir seda ile insanlar bana hikâyeler anlatıyor dikkatimi sürekli kendilerine celbe diyordu. Bir terslik olmalıydı ne yaparsam yapayım olup biten hadisler onların dayatmalarına dönüşüyordu. Mağara sakinlerine bana zamanı anlatın dediğimde Carpe Diem diyorlardı. Anı yaşa Anı yaşa! Günler haftalar aynı ölçüde geçiyor zevklerin esaretinde karanlığın gölgesinde aklı iğdiş eden kalbi susturan uğraşılarla sonunda mutsuz pişman bakışlarla son buluyordu. Burada herkeste irili ufaklı altın gümüşlü zincirler prangalar vardı. Mağara da insanlar boyunlarındaki ayaklarındaki zincirlerini okşuyor öpüp kokluyorlardı. Ne yapsalar hafzalam almıyor onların ritüellerinden de kendimi kurtaramıyordum.

Kafamda deli sorular vardı. Mağara’nın içinde yaşamak sahip oldukları zincirlerinde mutlu olmak nasıl olabilirdi? Mağara da olup biten hadiseleri gözlemliyordum. Burada dikkatime gelen ilk şey herkes sürekli konuşuyor fakat birbirilerini az dinliyordu. Sevdiklerini söylemekten imtina ediyor göz temasından kaçınıyorlardı her şeyin sunisi vardı çiçekler suni bitkiler suni yiyecek suni gülmeler ağlamalar sunidi. Anlamsız acıları çekiyor başkalarının hayatına tünemeye çalışıyor reddedildiklerinde mağaranın karanlığında kayboluyorlardı. Başkalarının sözleri bakışları kalp atışları hayat istikametlerini belirliyor gözlerini güçten başka bir şey görmüyordu. Burada insanlar birbirilerini tanımaksızın eleştirebiliyor mahrem yanlarına pervasızca ilişebiliyorlardı.

Dediğim gibi insanlar burada başkaları için yaşıyor nerede bir akislerini görseler meşke geliyor güçlü olmanın diyetini öteki olarak ödüyorlardı. O diyet can kırıklarında sosyal yalnızlıktı. Mağaranın her yerinde insanlar övenler ve övülenler olmak üzere ikiye ayrılıyor sitayiş görmediklerinde taşkınlık, öfke, iç çöküntü yaşıyorlardı. Kısaca sürekli üzgün ve öfkeliydiler. Mağaraların karanlığından mı yoksa insanların karanlığından mı bir netice belirtemiyoruz. Burada mükemmeliyetçilik akımı hâkimdi! Bedenleri ile savaş halindeydiler estetik güzellik mağara duvarlarına çizdikleri baby face simalarda görülüyordu. Şekilci toplum oldukları davranışlarından belliydi. Burada insanlar sahip oldukları zincire meftun yaşıyor mağaralarındaki serkeş hallerini kaybetmekten korkuyorlardı. Tek dertleri vardı dediğim gibi anı yaşamaktı. Gerçi o anı çoğu zaman birbirilerine zehir ediyor çocuksu davranışları ile çocukları ürkütüyorlardı. Burada çocuklar geniş mağara odalarında, sokak oyunlarından uzak, kendini bulmaktan öte mağara dayatmaları ile yaşıyorlardı. Burada balıklar karada yüzdürülmek üzere düşleniyor bundan uzak balıklar bir kaşık suyla ödüllendiriliyordu. Akıl sır ermiyordu. Mağara da iyilik ve kötülük başarı ve başarısızlık üzerinden yürütülüyor değer kıymet vefa iyilik sadakat sabır suhulet göz ardı ediliyordu. Mağarada inanç örgüsü haftalık seanslarla ritüel halde gerçekleşiyor menfaat ve haz dinine mensup insanlar sayıca üstünlüğünü koruyorlardı. Fantaziler mağaradaki gençlerin var oluşsal sancılarını belirliyor gençler küçücük mağaracıklarda uyudukça büyüyor büyüdükçe uyuyordu. Kimse mağara dışından gelen ses ve görüntülere kulak vermiyor gözlerini altın prangalarından ayıramıyordu. Burada insanlar kendileri ile kalmaktan korkan fakat başkalarıyla da nasıl yaşayacağını bilmeyen bir ikircikteydi. Saygınlık maddi ölçüler üzerinden doğuyordu. Söz tutma, sadakat, değer, temel insani haller mağarada yaşanıldığından mıdır pek öncelenmiyordu. Burada faydalı uğraşlar sürekli öteleniyor hazza ulaşmak en büyük emel oluyordu. İnsanlar sanata ticaret mantığı ile bakıyor mağara duvarlarına yaptıkları resimleri satışa koyuyor sanat kişisel gelişimden ziyade ticaret gelişimi ile sürdürülüyordu. Mağara da kişisel gelişim birbirilerine hava atma seansları ile gerçekleşiyor yardımseverlik paylaşma nezaket zarafet vefa mağarada yaşanmıyordu. Özel alan aile mahremiyeti nedir bilinmiyordu.

Mağarada bağımlı insan tipi belirgindi. Bağımsız insanlar ne zaman mağara dışında bir hayatın olduğunu düşleseler derin bir ah çekiyor çaresizlikleriyle yalnızlığa itiliyordu. Mağarada insanlar birbirilerini nasıl seveceklerini bilmiyor düşmanlığı bir meziyet görüyor keyiflerinden ödün vermiyor kendilerinin ve başka insanların şahsiyetini severek ve çalışarak geliştirmek yerine gündelik heyecan peşinde biolojik saatlerini dolduruyorlardı. Öfkelerini kinlerini başkalarının haklarını gasp ederek sürdürüyor mağarada ki söktükleri taş ve kaya ile mağara sakinlerine saldırıyor onların yaşam alanlarını işgal ediyorlardı. Mağara insanları çok bencildi! Mağarada gizli bir ast üst ilişkisi vardı. Şunu net söyleyebilirim okur mağara adamları işgalciydi.Keyfine insanların huzurunu bozuyor can yaktığından gaddarlaşıyor merhametini gün geçtikçe kaybediyordu. Sevgili okur tam da düşündüğün gibi mağara insanı merhametsizdi. Sadece duvarlarda yazıların çizilen resimlerin renkleri keyif veriyor bakın dışarıda hayat var özgürlük var denildiği zaman altın zincirlerini sallıyor hışırtısı ile meşk oluyorlardı. Mağara sakinleri birbirilerinin özel alanına saygı göstermiyor birbirilerinin kıymetli zamanlarını çalıyorlardı. Mağara insanlarında bolca kahkaha vardı Sevgili Okur fakat kahkahalarının ardından muhakkak matem - yıkıcı çöküntü yaşanıyordu. Mağarada abartılı davranışlar yoğun yaşanıyor kendilerini başkalarından üstün görüyorlardı. Burada herkes kibirliydi!

Mağarada güç savaşı, dedikodu, yalan, samimiyetsiz bir o kadar pişkin haller vardı. Ahlaki normlar önemsenmiyor emek çalışmak üretmek değer kıymet görmüyordu. Sevgili okur sonsuzlukta bir anda gördüğüm insanların uğurlarında öldüğü mağaralardan hatırımda kalanlar bunlardı tabi ki bu aktarımlarım orada olanların tamamından ibaret değildi. Sizlerin içini daha fazla karartmamak için kısa kesmek istedim. Mağarada insanlar nasılmış az da olsa bilin istedim. Dedim ya orası bir mağaraydı onlarda mağara insanı neyseki biz mağarayı terk etmişiz? Değil mi kıymetli okur!

Dışına Bakan Rüya Görür İçe Bakan Uyanır G Yung

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cem Ali Yaman Arşivi