Merhamet Krizi
Günümüz insanı dünden mustarip yarınından ümitsiz, bugün içinse fazlaca muhteris. Derinliğini kaybetmiş bir ilişkiler yumağı sarmalamış etrafını ve hakikat uğruna söylenen sözler aksiseda oluşturmayacak kadar zayıf ve çelimsiz.
Sayıların ve sınırların geçici konforunda, niceliğin öncelediği mekanik bir yaşamak kavgası, vicdan ve sağduyu gibi merhamet yüklü değerleri örselemiş çoktan. Tüketmek ve harcamak üzerine kurulu bir yapı, eşya ile olan ilişkimizi sığ ve çıkarcı bir düzeye eşitlemiş durumda.
Kolay, meşakkatsiz, emeksiz bir uğraşımız olsun ama getirdiği de çok olsun fikri ve hayali, ulaştığımız ve fethettiğimiz her menzille yeniden yeşeriyor ve öncekinden daha iyisini, daha gelişmişini istiyoruz. Günümüz tabiriyle “kesmiyor bizi”. Görüntünün ve niceliğin hesaba katıldığı bir ölçü birimiyle ölçülüyor modern dünyanın insanı.
Bizden sonra gelecek nesillere, para kazanmanın yollarını, okuyacakları popüler okulları, daha çok harcamayla mutlu olacakları zirveleri gösterirken takındığımız tavır ikircikli ve nakıs. Esasen onların mutlu ve huzurlu olmasını istemek gibi masum ve görece makul niyetlerimiz var. Lakin misal; bir insana merhamet göstermek, iyilik yapmanın esasen daha çok mutlu edeceğini öğretmek nedense tali ve teferruat görünüyor. Başarılı olmanın güzelliği, her hâl ve şartta kazanmakla mümkündür ön kabulü “ben” merkezli bir anlayışı kavi hale getiriyor.
Bize dokunmadığı ve rahatsız etmediği sürece kötülüğün uzakta olması, kötülüğün geçici ve sahte olduğu anlamına gelmiyor. “İyilik” dediğimiz şey, en başta kötülüğün olmaması değil midir? Ben kazandığım sürece her yol ve her eylem kabul edilmeli ve hoş görülmeli anlayışı evvela sahibine derttir.
Birbirimize karşı takındığımız tavır aslında kendimize karşı da takındığımız tavırdır. Rahmet ve muhabbet olmadan kurulan ilişkiler yumağı, hesapların sığ ve geçici olmasına sebep değil mi? Aldatmak ve harcamak üzerine tesis edilmiş bağlar, camın üzerindeki buğu gibi çıkarlar bittiği zaman çekilip gidiyor ve geride kalan için kalbimizden tek bir rahmet cümlesi çıkmıyor.
Zulmün alkışlandığı bir dünyada merhamet arıyor oluşumuz, nasıl ve ne ile izah edilecek? Tüm inançlar, ideolojiler, saplantılar ve tarafgirlikler bir kenara bırakılarak “insanî” bir bakışla merhametli olabilsek… Sadece bu bile gönüllerin gerçek manada teskin olmasına yetecek.
Çocukların masumiyetini ve sahip oldukları saf merhamet hislerini paylaştığımız sevimli videolarla gösterip “keşke hep çocuk olsak” diye not düşmek merhameti bile bile kaybetmeye hazır olmak demek.
Kendi elimize tarumar edip fesada uğrattığımız dünyayı yine kendi elimizle “insana” dar ediyor oluşumuz hangi vicdani ve ahlaki ilkeye sığacaktır?