Mekke ve Medine
16 günlük Mekke ziyaretimiz bitmiş, Medine’ye gelmiştik. Yatsı ezanı okunuyordu Ravza’nın minarelerinde. Mekke sıcaktı, Medine serindi, Mekke dağlıktı, Medine daha bir düzlüktü, Mekke çöldü, Medine yeşil… İlk izlenimimde Medine’nin havasını Konya’nın havasına benzettim. Tanıdık ve içimi saran bir yanı vardı. Önce otelimize yerleştik, abdestlerimizi tazeledik ve namazımızı kılıp, Efendi’mizi selamlamak için Ravza’ya geçtik. Bambaşka bir duygu sardı içimi, tıpkı Kâbe’yi ilk gördüğümde olduğu gibi bir umut, bir mahcubiyet, bir coşku, bir duygu yoğunluğu sararken kalbimi; inanın o anlarda neler yaşadığımı tam anlatacak bir cümle kurmamın imkânı yok. Ancak şu sıraladığım cümleleri biraz açmak istiyorum.
Kâbe’yi gördüğümde de, Ravza-i Mutahhara’ya girdiğim anda da ilk önce umut doğdu içimde, Rabbimin sonsuz merhamAma yine eti ve mağfireti bu umudumun tek kaynağı idi. Sonra bir mahcubiyet gelip oturdu içime; nasıl doğmasın ki, öyle bir dünyadan geliyordum ki buralara, cinayetlerin işlendiği, kadınların, çocukların, bebeklerin bombalandığı, faizin yeryüzüne yayıldığı, fuhşun alenen işlendiği kapkaranlık bir dünyadan… Ve bir Müslüman olarak bütün bunlara karşı içimde beslediğim belik kırık bir buğzdan başka hiçbir şey getirememenin mahcubiyeti… ve dahası o dünyanın kirini pasını ucundan kıyısından üzerimde tütüyor olmasının mahcubiyeti… Ama oralar öyle yerler ki, insanın içine teselli ırmakları akıtıveriyorlar. Af kapısından gelen nurun ışığı ve insana bahşedilen umut etme eğilimi içimde bir de coşkunun varlığını hissettirmekte gecikmiyordu. Coşkuluydum, zira yıllarca buraları görme arzusu, acaba görebilecek miyim kuşkusu ve Rabbimizin nazar ettiği beldeleri görmenin mürüvveti öylece karşıma çıkıvermişti… Ve o adını koyamadığım, bin ömür yaşasam dabir kelime bulamayacağımı bir ad koyamayacağımı bildiğim, tarifi imkânsız duygu…
Bu duygularımı anlattıktan sonra bu iki kutsal şehirde gezdiğimiz bazı yerlerden de kısa kısa bahsetmek isterim. Mekke’de Sevr’i, Arafat’ı, Nur Dağı’nı, Peygamber Efendimiz ’in şimdi kütüphane olan evini ve Cennet-i Mualla mezarlığını gezdik. Hepsi de farklı duygular uyandıran görülmesi gereken yerler. Sadece Peygamberimizin değil, birçok peygamberin ayak izlerini taşıyan bu mekânlar İslam’ın son Nebi’ye indirilen bir din olmadığını, daha Âdem atamızla yeryüzüne gönderildiğini ve zamanda ve mekânda tek din olduğunu bize haykırıyor adeta bu topraklar… Tabi hepsinden ayrı ayrı duygularla ayrıldım; ancak Arafat’tın eteğinde gördüğüm lüleleri kesilmiş, suyu akmaz olmuş bir Osmanlı çeşmesi var ki, onu öylece nelere hissettiğimi, içimin nasıl yandığını, Müslümanlar olarak bugünkü perişanlığımızı o çeşmenin kurumuş kurnasında görüp kahrolduğumu söylemem lazım. Eğer Osmanlı ruhu bugün yaşıyor olsaydı, o çeşmenin suyu akıyor ve İslam coğrafyalarında akıtılan kan da akmıyor olurdu diye düşündüm.
2. Abdülhamid’in yaptırdığı Gar da orada bir eski hatıra olarak duruyor. Onunda söylediği şeyler var elbette ama onları da gidip görecek olanlar oralarda dinlesin artık.
Medine’de ayrıca Kuba Mescidi, Ali Mescidi ve Amberiye Mescidi gibi ibadet mkanlarını, Cennet-i Baki mezarlığını da ziyaret ettik. Mezarlık bana buradaki mezarlıklarda bazı şeyleri abarttığımızı düşündürdü. Özellikle kabir taşlarının mütevazılığı buradaki mermer taşlarda aşırılığa gittiğimizi gösteriverdi bana. Tabi Ravza-i Mutaharra’da kıldığımız namazı ayrı bir yere koyuyorum, Efendimiz bu namazın cennet bahçesnde kılınmış namaz gibi oluşunu bildiren hadislerinden dolayı…
Nihayet veda vaktimiz geldi ve Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa (S.A.V) yı son kez selamlayıp veda selamlamamızı yapmak için huzuruna tekrar vardık. Oradaki duygu daha bir başka, daha bir özeldi. Kelimeler boğazımda düğümlendi, gözlerime yaşlar yürüdü ve selamlamayı zar zor dilimden çıkarabildim.
Allah görmeyenlere görmeyi, görenlere de tekrar oraların havasına zemzemine kavuşmayı nasip etsin.
Sevgiyle kalın.
Medine
Sıcağın düştüğü
Zulmün huzura döndüğü yer
Bağrında uyur Hazret-i Nur
Ete kemiğe bürünür iman
Burada düşler hakikat olur
Medine
Hicretin son durağı
Çölün ateşinin söndüğü yer
Sayısız sahabe, şehit buradadır
Hamza misali heybetiyle
Uhud buradadır
Medine
İslam’ın sütannesi
Merhametin yere indiği yer
Son Nebi'nin yadigârı
Hurma bahçeleriyle sevişen
Gül kokusunun rüzigârı
Medine
İçimizin inşirahı
Sevdamızın âleme sindiği yer
Rasul'ün beşere açık kucağı
Anasıdır bütün şehirlerin
Müminlerin Peygamber ocağı
Medine
Umudun mayalandığı
Seriyyenin atına bindiği yer
Nur'dan nurlananların şehri
Ve insan insan biriken dileklerle
Allah'a akan duaların nehri