Kar Yağmalı Pencereme
Neşeyle, heyecan dolu yüreğiyle geldi evine. Kapıyı çaldı, tatlı bir telaşı vardı. Hem kapıya vuruyor minik elleriyle hem bağırıyor “annee” diye. Gülümseyerek açtı annesi kapıyı. Çiçeği, prensesi yuvasının neşesi gelmişti. Boynuna atıldı çocuk annesinin, ne çok öptü ne çok sevdi annesini. Daha kapıda anlatmaya başladı çocuk. Sanki konuşmuyordu da cıvıldıyordu…
Çocuk konuştukça heyecanlanıyor, anlattıkça gülüşüyorlardı annesiyle. Bir kuş sürüsü dolmuştu sanki evin her yerine. Tatlı bir besteyi kanat çırpınışlarıyla icra ediyorlardı da solistliğini o küçük çocuk yapıyordu. Bir çocuğun hayallerini hangi kalem yazmakla baş edebilir ve hangi kitap sığdırabilir kelimelerine?
Küçük kız çocuğu, annesinin karşısında bir oyana bir bu yana zıplayarak okulunu, öğretmenini anlatıyor annesinin mütebessim bakışlarıyla daha da coşuyordu. Çocuğun yanaklarında “aferin” aldığını gösteren iki yıldız çizili, ikisi de parlıyor evin gökyüzünde. Kar yağacak demiş öğretmen, kış geldi, kartopu oynayacağız. Kardan adam yapmışlar pamuktan, şarkılar söylemişler. Çocuk bir şiir söylemiş, daha bilmiyor ki yazmayı, çok beğenmiş öğretmeni, konusu kışmış, alkışlamış arkadaşları. Annesi de meraklandı “oku hele, haydi” dedi, çocuk kabul etmedi, “babam gelsin, o gelince söyleyeceğim” dedi.
Bir evin babası nasıl beklenir, o evin dağı, o evin paşası, ekmeği, rızkı, evin direği. Kim geçer o babanın yerine böyle? Akşamında gökyüzü kapanmaya başladı. Bulutlar sarıyordu her yeri, hava yumuşaktı, annesi verdi müjdeyi “kar geliyor Allah’ın izniyle kızım” dedi. Çocuk içinden söylemeye devam etti şiirini. Unutmak istemiyordu babasına söylemeden. Pencereye koştu, şehir karanlığa bürünmek istercesine çekiyordu bulutları üzerine.
Annesi mutfakta Allah ne verdiyse hazır ediyor sofraya. Evin beyi gelecek elinde iki ekmek, sofrada üç kaşık, çorbanın kokusu sardı bile evin içini. Çocuk çekti içine sıcacık kokuyu. Kokunun sıcaklığı olur mu? Bir çocuk hayal ederse kim diyebilir olmaz diye?
Gelip oturdu çocuğun yanına annesi, konuştular okuldan, şuradan buradan. Çocukluğunu anlattı annesi, kardan adam yapmalarını, kendi şapkasını kardan adama verdiğini anlattı. Sahi bir çocuk kadar gönlü daha zengin kim olur ki… Çocuk dinledi zevkle, uzanıp yattı annesinin dizine. Gökyüzünü seyre daldı tatlı bir uykuyla birlikte.
Rüyasında geldi babası. Elinde iki ekmek diğerinde küçük bir elma şekeri… Saçlarına kar yağmış, gülümsüyor ve tutup çıkarıyor dışarı. Kardan adam yapıyorlar, kar yağıyor, çocuk şiirler söylüyor. Beyaz her yer, uzaktan anneleri el sallıyor. Koşuyor annesine, koştukça uzaklaşıyor yetişemiyor. Sonra bitiyor beyaz, yıkılıyor kardan adam, bir ayaz çıkıyor.
Dalıp gitmişken çocuk böyle, annesinin sesiyle uyanıyor çocuk. Pencereden bakıyor, bağırıyor annesine “anne kar yağıyor” Annesi gülümsüyor. Kapı çalıyor, koşarak açıyor kapıyı çocuk. Babasının boynuna atlıyor. Gülüyorlar neşeyle, evin içi huzur doluyor. Elma şekerini eline alıp evin tüm odalarını dolaşıyor çocuk. Sofra konuluncaya kadar baba kız oturup yağan karı seyrediyorlar. Saçlarını okşuyor evladının, elini tutuyor çocuk babasının. “Sana bir şiir söyleyeceğim” baba diyor çocuk, ne çok seviniyorlar birlikte ve tekrar dalıyorlar kar tanelerinin düşüşüne.
Sofrada buluşuyor baba, anne ve çocuk. Bir aile, bir dünya, bir yuva… Heyecanla kalkıyor çocuk ayağa. Şiir söyleyecek. Annesi ile babası bekliyorlar huşuyla. Çocuk başlıyor; “Kar yağmalı pencereme…..” diğer mısra kalıyor dudaklarında. Ses, kulakları sağır eden bir ses… Kar böyle sesli yağmaz oysa… Şimdi yağan bombadır pencerenin camlarına. Sarsılıyor şehir, sarsılıyor çocuğun yüreği, sarsılıyor şiir.
“Yazımı tamamladığım zaman bir bomba daha patlamıştı ülkemin bağrı yanık yüreğinde. Kayseri’de. Bu toprakların şiirini söyleyecek çocuklara merhamet et Allah’ım.”