Rümeysa Çandır
Rümeysa Çandır “HALEP DÜŞTÜ.”

“HALEP DÜŞTÜ.”

Her duyduğunda tüyleri ürperiyor insanın, boğazına bir yumruk oturuyor, tarifsiz bir korku saplıyor tüm bedenini.

Alışmak mı daha kötü unutmak mı? Uzun zamandır karar veremediğim en büyük ikilemim. Ya da hangisi daha az rahatsız ediyor bilemedim.

“HALEP DÜŞTÜ” çok değil birkaç gün daha ürpertir, birkaç gün daha dilden dile dolaşır sonrası yine aynı.

Alıştık mı? Unuttuk mu? Hangisi daha kötü?

Alıştık bu tabloya alıştık tüm olup bitenlere, unuttuk yitip gidenleri.

 Zulüm aynı zulüm, mazlum aynı mazlum, değişen isimler sadece, değişmeyen tek şey bir olamayışımız.

Unuttuklarımızdandır eminim RAHMAN NİZAMİ. Sahi var mı hatırlayanınız? Çok değil yedi ay önceydi idamıyla medyanın dikkatini çektiğinde. Korkmayın hatırımda kalmasının en büyük nedeni, ardında ümmete bıraktığı vasiyetidir, yoksa sizden daha az unutmuş ya da daha az alışmış değilim.

“Bir araya geldiklerinde sadece aynı anda ayaklarını yere vursalar dünyayı sallayacak kalabalıktaki sizler, kardeşlerim “diyor Rahman Nizami.

Düşüncesi bile muazzam! Bir araya gelir miyiz bir gün?  Titretir miyiz dünyayı? Mazlumlar için ayağa kalkar mıyız? Tüm hırslarımızı, tüm çıkarlarımızı, tüm düşmanlıklarımızı, tüm savaşımızı bırakıp, uzatır mıyız elimizi kardeşimize.

Bizim savaşımızdan bahsediyorum, bizim hırsımızdan, bizim düşmanlığımızdan, öfkemizden, çıkarımızdan evet bizden bahsediyorum. Kendi içimizde hallettik mi ki savaşımızı, bizden olmayanla savaşalım.

Kendi kendimizle savaşmaktan, kendi kuyumuzu kazmaktan fırsat bulur muyuz düşmanı alt etmeye.

Ne zaman biter hesabımız ne zaman hatırlarız ümmeti?

Halep değildi, düşen insanlığımızdı ya hani ne zaman kalkarız şaha?

Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, varabileceğimiz en son yerde dipteyiz sanırım. Kardeş kardeşi öldürüyor. Ötesi yok berisi yok sonrası yok.

Ne zaman kurtuluruz kendi ayaklarımıza geçirdiğimiz prangalarımızdan , ne zaman hatırımıza gelir hak davamız,  daha kaç HALEP DÜŞER???

YALNIZLIĞIMI BİLİYORUM” diyor ya; hani beraber yürüyecektik? Yalnız yürüyor, hanginiz farkındasınız? Bizim hırsımızdan, hesaplarımızdan daha büyük olmalıydı davamız.

Neleri, kimleri dert edindik kendimize, hangi hırsların kurbanı olduk, kendimizi kaybettik, yalnız bıraktık, hangimiz farkındayız?

UNUTTUK verdiğimiz sözleri.

Türkiye UMUDUMUZ”, diyen kardeşlerimizi, dört gözle bizi bekleyen mazlumları, ümmeti unuttuk.

ÖZÜR DİLERİM” arkanda senin gibi dik bir duruş sergileyemediğimiz için; küçük hesaplarımızın kurbanı olup, anlamsız kavgalara tutuştuğumuz için.

Bizden olmayanlarla uğraştığın yetmiyormuş gibi, yüküne yük kattığımız için, özür dilerim.

Fedakârlığın aklıma geldikçe artıyor acziyetim, aynı fedakârlığı gösteremediğimizden sızlıyor vicdanım.

Yorgunluğuna şahidiniz; omuzlarındaki sorumluluğun farkındayız. Sana fütursuzca dil uzatanların aynı sorumlulukla karşı karşıya kaldıklarında altında ezileceklerinin de farkındayız.

Yalnızım dediğin an duyduğun üzüntüyü, yürekten hissettik emin ol. İnsanoğlu unutuyor, şaşırıp yolundan sapıyor. Zaman zaman gaflete kapılsak da yalnız değilsin, bunu bilin isterim. Biz senden razıyız, Rabbimde senden razı olsun.

Dilerim Rabbim çıkmış olduğun bu yolda hakkıyla yürümeyi ve şanlı zaferler kazanmayı nasip etsin. Ve dilerim Rabbimden, bizler artık kim olduğumuzun farkına varalım. Unutmak, alışmak, şaşırmak gibi bir lüksümüz yok. Hesap verememekten korkuyorum. Hesap veremeyeceğimiz hatalar yapmaktan Rabbime sığınıyorum. Rabbim hiçbir zaman ümidini kesmediğin milletinle beraber, bu yolda birlik ve beraberlik içinde yürümeyi nasip etsin bizlere.

Ölüm en kolayı, ölümden korkan bir milletin yok ardında. Tüm dünya şahit buna, tankın altına yatan, topa tüfeğe göğsünü geren bir milletin var, mesele ölmek değil, ölüm en basit direniş.

Ardımda bir fikir kalsın” istiyorum diyor ya Rahman Nizami. “Her zaman batılın, zulmün ve haksızlığın karşısında ilmi mücadeleye devam edeceksiniz. Batılın tüm tuzaklarına ilim yoluyla cevap vereceksiniz.”  diyor.

Silkelenmeliyiz biran önce, kendimize gelmeli, kim olduğumuzu hatırlamalıyız.

Bilinçli ve şuurlu bir mücadele vermeliyiz artık.  Davamızı hatırlamalı, bir kenara bırakmalıyız küçük hesaplarımızı.

Kolay olmayacak şaha kalkışımız, kolay olmayacak mücadelemiz, daha çok kayıp vereceğiz, daha çok yitip giden olacak, bir gün sende bende gideceğiz.

Sağlam olsun attığımız her adım, bilelim ki biz yitip gittiğimizde ardımızda davamıza sahip çıkacak, ümmeti düşüne kavuşturacak şuurlu bir nesil vardır.

Çileli ve çetin bir mücadele veriyoruz. Ağır bedeller ödüyoruz. İmtihanlarımız farklı; Kardeşlerimiz orada ölümle mücadele veriyor, biz burada yaşamla. Kolay olmayacak feraha çıkmamız.

Yaşamak en ağrı, her geçen gün daha da çok eziliyor insanoğlu altında. Ölümlerinize şahitlik ediyoruz her gün, zulümler karşısındaki çaresizliğimiz yakıp kavuruyor bizi, gözyaşlarınız yüreğimizi delip geçiyor, “kurtarın bizi” deyişiniz öfkemizi kamçılıyor. En zoru da ne bili yomusun; biz yine uyuyoruz, gülüyoruz, yiyip içiyoruz, geziyoruz. Kızıyorsunuz bize biliyorum; diyorum ya yaşamak çok ağır kardeşim.

İmtihanımız ağır. Hiç bitmeyecek bir savaşın içindeyiz belki, bitmeyecek bir mücadele vereceğiz belki son nefesimize kadar.

Verdiğimiz mücadelede, ölüm değil belki payımıza düşen, şehadet nasip olmayacak belki bize.

Yaşamaksa payımıza düşen bu davada, hakkını vermek nasip olsun tüm Müslümanlara. İlmi mücadelemiz devam etsin son nefesimize kadar. Unutmak değil alışmak değil her daim hatırlamak ve hatırlatmak olsun gayemiz.

Bıkmadan, usanmadan yürüyelim küfrü yeryüzünden yok edinceye kadar. Bu uğurda verelim son nefeslerimizi. Bilin ki sizler yitip gittiğinizde bitmesin düşümüz, davamız, sevdamız. Allah rızası olsun gayemiz.

Unutmayalım ki bizler kendi içimizde bir olmadıkça, dışarıdan gelen her darbede yıkılmaya mahkûmuz.

Dostlarımızla uğraşmaktan, düşmanımızla savaşmaya fırsat bulamıyoruz farkında değiliz.

Pişmanlığımızın kar etmeyeceği bir hesap gününde; hesap verememekten Rabbime sığınıyorum.

Zalimlerin mazlumların önünde diz çöktüğü günleri görmek duasıyla.

Vesselam                                                                                         

Önceki ve Sonraki Yazılar
Rümeysa Çandır Arşivi