Hakan Bahçeci
Hakan Bahçeci KAÇ KUTBU VAR ŞU DÜNYANIN?

KAÇ KUTBU VAR ŞU DÜNYANIN?

             Özel bir gayreti yoksa insanın coğrafi olarak dünyanın iki kutbu olduğunu hayatının bir yerinde öğrenir ve bilir. Coğrafya dersinden haberdar olanlar içinse iki kutup iki ayrı ders iki ayrı merak alanıdır.

            “İki kutuplu dünya”diye girer lafa, belgesel filmlerinin o tek sesli sunucusu. Soğuktur kutuplar ve keşfe muhtaçtır. Devasa buz kütleleri, eriyen buzdağları, kutup ayıları, penguenleri meraklısına yaratılanlar içinde ne güzel bir örnektir.

            Bu yazıyı belgesel havasında kutup ayılarından bahis açarak devam etmeyeceğimizi bu köşeyi takip edenler bilir. En azından bu yazı bizzat kutuplarla ilgili değil. Hoş, insanoğlu kutupları da kendine benzetip değiştirdi… Bu bahsi bırakarak şu soruyu soruyoruz? Bu çağ insanı, kaç kutuplu bir dünyaya alışmıştır ve kutup olarak hangi noktaları görür?

            Siyasi olarak başat aktör kimdir, politikada hangi kutuplar dikkat çeker ve neredeyse tüm yönlerin işaret ettiği “para” hangi kutupların kontrolü altındadır? Tek bir cevabı yoktur sorunun lakin cevap soruda mündemiçtir. Tek kutuplu bir dünyada yaşamıyoruz, zaten mesele buradan çıkıyor; dert tek kutup olabilmek. Sahi nedir şu dünyayı ele geçirmek, insanlığı yönetmek heyulası ve sevdası?

            Görünürde kimi devletler perdenin önünde gerek siyasi gerekse askeri ve hatta sosyal kültürel bakımdan yüzlerin çevrildiği, örnek alınan, almayanın da boyun eğdiği bir kutup bir menzil olma rolüne bürünmüş durumda. Soğuk savaş yıllarının iki aktörü Rusya ve ABD kutup olabilmek için mi savaşmıştı? Amerika’nın dünya abiliğine soyunması hangi sebeple mümkün olabilmiştir?

            Avrupa Birliği hayali de alt yapısında bu heves ve arayışı taşıyor bir şekilde. Tek başına dünya kutbu olmayı başaramayacağını düşünen devletlerin bir araya gelerek gücü çoğaltma amacıyla kurdukları birlik dünyanın kutbu olabilir mi?

            Ey İsrail, ey Yahudiler! Siz bir kutup olabilir misiniz?

Şimdi yazının tam ortasında damdan düşercesine sorulan bu soru nereden çıktı? Nerden çıkacak, Kudüs’ten, ümmetin hüzünlü yanından çıktı. Yazıyı tamamlamak için oturduğum zaman haberlere düşen şu cümle sordurdu bu soruyu.

Cuma vakti, mabedi kapatıyor ve daha aşarak hadlerini Müslümanlara saldırıyorlar. Devlet terörünün asker kıyafetine bürünmüş şekli. Büyümüş, azmış, sınırı aşmış bir ruhun cisimleşmiş hali… Cuma namazı çıkışı ibadet eden Müslümanlara silahlarla saldırdı İsrail askeri.

Yazıyı yazarken düştü bu haber, dünyanın gözü önünde bile isteye, yıllardır ölçüsüz, çizgisiz ve sınırsız bir hapsetme, baskılama, ağır ağır yok etme temelli bir planı uyguluyor İsrail.

Yıllar içinde adım adım programlı bir zulüm uygulanıyor. Kendilerince, kendilerine vaat edilen bir geleceği inşa ettiklerine inanıyorlar. Peki bu yapılan sadece bir inanç meselesi midir? Yazının başında sorduğumuz soruyu tekrar edelim bu bağlamda; dünya kaç kutupludur ve İsrail bu kutuplardan biri olabilir mi?

Bu dünya ve bu çağın “görece” bir kutbunu sahiplenmek için savaşıyor İsrail ve Yahudiler. Bu onların yapması gereken de bu ümmet bu fırsatı onlara verecek mi? 

           

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hakan Bahçeci Arşivi