Haziran huzuru
Sanat doğadadır, kim onu doğadan koparıp alırsa, ona sahip olur
Heidegger
Haziran geldiği zaman içimdeki bahar duygusu olgunlaşır, sanki çocukluktan gençliğe geçmiş gibi delikanlı bir haz içimi sarar. Sokağı, ağacı, gökyüzünü, hatta akan zamanı tenime değiyormuşçasına hissetmeye başlarım. Sabahın serin ama üşütmeyen nefesi, öğlenin tatlı sıcağı, ikindinin masalsı dinginliği ve dinginliği artırarak akşamın kadifemsi dökülüşünü bütün benliğimle hissederim.
Haziran dünyadaki bütün olumsuzlukların çekilebilir olduğunu telkin eder içime. Kırgınlıklarım gider, kızgınlıklarım söner, sevgim çoğalır insana ve eşyaya karşı. Ağaçların meyveli dalları, gökyüzünün maviliği, kızıllığı ve hatta karanlığı hiçbir ayda duymadığım hazlar uyandırır bende. Ve her şeyden öte şiirim nükseder.
Baharın çiçekleri, yazın meyveleri, güzün tatlı hüzünleri, kışın karlı günleri; bunların hepsi güzeldir. Her birinde doğa başka başka hallere bürünür. Ancak haziran ne bahara benzer, ne yaza. O ikircikli halidir beni cezbeden yanı belki de. Sokakların, parkların, apartman bahçelerinin, dükkân önlerinin, köşe başlarının; hülasa bütün şehrin dilini şiirceye tercüme eder haziran. Baktığım her yerde, özellikle yumuşacık bir şal gibi evlerin üzerine inen akşamlarında o şiiri gözlerimle görür, kalbimle hissederim.
Heidegger’den alıntıladığım epigrafta görüldüğü gibi sanat doğadadır gerçekten de. Haziran bir turnusol kâğıdı gibi o sanatı ortaya çıkarır ve sanatçı ruhu taşıyan insanların gözleriyle göreceği kadar barizleştirir. Ama bunu büyük bir çoğunluk görmez. Onlar yine çocuğun çoluğun üzerine bomba yağdırmaya, insanları kandırmaya, kadınları istismar etmeye, gariplerin ekmeğine musallat olmaya, alın terini çalmaya, çocukları evinden kovmaya, kocalarını aldatmaya, kadınlarına ihanet etmeye devam ederler. Haziran onların takviminde yoktur. Hatta onların takviminde hiçbir ay, hiçbir mevsim yoktur. Kendilerine kurdukları pusunun içine başkalarını da düşürebilmek için debelenir dururlar. Allah’ın verdiği nimetleri, dünyanın güzelliklerini, doğanın olağanüstü hallerini, gözlerindeki nefretle kirletirler.
Herkesin duygusal olması, sanatçı ruhu taşıması beklenemez elbette, ancak insani değerlere de sahip çıkmamız, bize sunulan bu güzel dünyanın kıymetini korumamız ve her şeyden önce kendimize saygımızı ayakta tutmamız gerekmiyor mu? Önümüze konulan hayatı canımız, onurumuz, namusumuz pahasına yaşama isteğinin bizleri toplu bir helake götürmese bile bireysel felaketlere sürüklediğini görmemiz çok mu zor? Bunu bireysel çabalarla da, toplumsal gayretlerle de gaye edinip başarmamız şart artık. Aile reisleri, öğretmenler, imamlar, yöneticiler, kanun yapıcılar, kanunları uygulayanlar lütfen kafanızdaki klişe argümanlarla, teoride yazılmış kitaplarla kararlar vermeyin, aklınızı yalnızlığa terk ederek de yapmayın bunu. Kaldırın başınızı şehre bakın, insanlara, ağaçlara, kuşlara, gökyüzüne, güneşe, aya, yıldızlara bakın. Stres altında yaşamaktan, kapitalizmin cenderesinde kalmaktan ve çağın getirdiklerine yenilmekten kurtulun ve aslınıza rücu edin. Çimlerin üzerinde çıplak ayak yürüyün, bir çocuğun başını okşayın, bir kadının gözlerinin içine bakın, bir adamın göğsüne başınızı koyun ve yaratılış gayenizi hatırlayın.
Şu güzel ayın doruğa ulaşan güzellikteki güllerini koklamanın çok zamanı yok. Haziran yılda bir gelir. Aslında yeniden başlamak için bütün aylar da müsaittir. Ama haziran daha yumuşak bir dille yapar bunu. Elinde çiçeklerle, dalında meyvelerle, günlerindeki güzelliklerle, akşamlarındaki huzurla çağırır sizi size. İnsanoğlu öyle bir kumaştır ki ne biçersen o şekli alıverir ve bir modellik hakkı ve süresi vardır. İşte o modeli iyi seçip, güzelliği yakalamaktır asıl olan.
Bir haziran daha geldi şehrimize, gözümüze, gönlümüze. Haydi, bırakın elinizdeki işleri sokağa çıkın, yumuşacık bir hava sizi bekliyor.
Haziran usulca ısıttı tenimi
Bin bir çiçeğin ıtrı çavıyordu
Daldan bir badem koparıp yedim
Havanın huzuru işledi içime
Bu bir şiir dedim
Kadife gibi serildi üstüme
Ezanlarla bir akşam kızılı
Gönlümü gökyüzüyle beledim
Yüreğim tarifsiz hazlarla doldu
Bu bir şiir dedim
Sonra yavaş yavaş değişti rengi
Lacivert gökte yıldızlar uyandı
Hepsinde bir dilek diledim
Ay bir yâr yüzü gibi belirdi
Bu bir şiir dedim
Son yırtılan takvim yaprağından
Böyle bir masal diyarı çıkıvermişti
Perilerin eliyle yıldız tozu eledim
Gök bozkırla birleşiyordu ufukta
Bu bir şiir dedim
Akşamlarını en sevdiğim ay haziran
Çağırır kamelyalar, banklar insanı
Hazdan dökülen gözyaşımı silemedim
Güllerin en güzel halini gördüm bağlarda
Bu bir şiir dedim
Sevgiyle kalın.