Hasan Ukdem

Hasan Ukdem

Haziran huzuru

Haziran huzuru

Sanat doğadadır, kim onu doğadan koparıp alırsa, ona sahip olur

Heidegger

Haziran geldiği zaman içimdeki bahar duygusu olgunlaşır, sanki çocukluktan gençliğe geçmiş gibi delikanlı bir haz içimi sarar. Sokağı, ağacı, gökyüzünü, hatta akan zamanı tenime değiyormuşçasına hissetmeye başlarım. Sabahın serin ama üşütmeyen nefesi, öğlenin tatlı sıcağı, ikindinin masalsı dinginliği ve dinginliği artırarak akşamın kadifemsi dökülüşünü bütün benliğimle hissederim.

Haziran dünyadaki bütün olumsuzlukların çekilebilir olduğunu telkin eder içime. Kırgınlıklarım gider, kızgınlıklarım söner, sevgim çoğalır insana ve eşyaya karşı. Ağaçların meyveli dalları, gökyüzünün maviliği, kızıllığı ve hatta karanlığı hiçbir ayda duymadığım hazlar uyandırır bende. Ve her şeyden öte şiirim nükseder.

Baharın çiçekleri, yazın meyveleri, güzün tatlı hüzünleri, kışın karlı günleri; bunların hepsi güzeldir. Her birinde doğa başka başka hallere bürünür. Ancak haziran ne bahara benzer, ne yaza. O ikircikli halidir beni cezbeden yanı belki de. Sokakların, parkların, apartman bahçelerinin, dükkân önlerinin, köşe başlarının; hülasa bütün şehrin dilini şiirceye tercüme eder haziran. Baktığım her yerde, özellikle yumuşacık bir şal gibi evlerin üzerine inen akşamlarında o şiiri gözlerimle görür, kalbimle hissederim.

Heidegger’den alıntıladığım epigrafta görüldüğü gibi sanat doğadadır gerçekten de. Haziran bir turnusol kâğıdı gibi o sanatı ortaya çıkarır ve sanatçı ruhu taşıyan insanların gözleriyle göreceği kadar barizleştirir. Ama bunu büyük bir çoğunluk görmez. Onlar yine çocuğun çoluğun üzerine bomba yağdırmaya, insanları kandırmaya, kadınları istismar etmeye, gariplerin ekmeğine musallat olmaya, alın terini çalmaya, çocukları evinden kovmaya, kocalarını aldatmaya, kadınlarına ihanet etmeye devam ederler. Haziran onların takviminde yoktur. Hatta onların takviminde hiçbir ay, hiçbir mevsim yoktur. Kendilerine kurdukları pusunun içine başkalarını da düşürebilmek için debelenir dururlar. Allah’ın verdiği nimetleri, dünyanın güzelliklerini, doğanın olağanüstü hallerini, gözlerindeki nefretle kirletirler.

Herkesin duygusal olması, sanatçı ruhu taşıması beklenemez elbette, ancak insani değerlere de sahip çıkmamız, bize sunulan bu güzel dünyanın kıymetini korumamız ve her şeyden önce kendimize saygımızı ayakta tutmamız gerekmiyor mu? Önümüze konulan hayatı canımız, onurumuz, namusumuz pahasına yaşama isteğinin bizleri toplu bir helake götürmese bile bireysel felaketlere sürüklediğini görmemiz çok mu zor? Bunu bireysel çabalarla da, toplumsal gayretlerle de gaye edinip başarmamız şart artık. Aile reisleri, öğretmenler, imamlar, yöneticiler, kanun yapıcılar, kanunları uygulayanlar lütfen kafanızdaki klişe argümanlarla, teoride yazılmış kitaplarla kararlar vermeyin, aklınızı yalnızlığa terk ederek de yapmayın bunu. Kaldırın başınızı şehre bakın, insanlara, ağaçlara, kuşlara, gökyüzüne, güneşe, aya, yıldızlara bakın. Stres altında yaşamaktan, kapitalizmin cenderesinde kalmaktan ve çağın getirdiklerine yenilmekten kurtulun ve aslınıza rücu edin. Çimlerin üzerinde çıplak ayak yürüyün, bir çocuğun başını okşayın, bir kadının gözlerinin içine bakın, bir adamın göğsüne başınızı koyun ve yaratılış gayenizi hatırlayın.

Şu güzel ayın doruğa ulaşan güzellikteki güllerini koklamanın çok zamanı yok. Haziran yılda bir gelir. Aslında yeniden başlamak için bütün aylar da müsaittir. Ama haziran daha yumuşak bir dille yapar bunu. Elinde çiçeklerle, dalında meyvelerle, günlerindeki güzelliklerle, akşamlarındaki huzurla çağırır sizi size. İnsanoğlu öyle bir kumaştır ki ne biçersen o şekli alıverir ve bir modellik hakkı ve süresi vardır. İşte o modeli iyi seçip, güzelliği yakalamaktır asıl olan.

Bir haziran daha geldi şehrimize, gözümüze, gönlümüze. Haydi, bırakın elinizdeki işleri sokağa çıkın, yumuşacık bir hava sizi bekliyor.

Haziran usulca ısıttı tenimi

Bin bir çiçeğin ıtrı çavıyordu

Daldan bir badem koparıp yedim

Havanın huzuru işledi içime

Bu bir şiir dedim

Kadife gibi serildi üstüme

Ezanlarla bir akşam kızılı

Gönlümü gökyüzüyle beledim

Yüreğim tarifsiz hazlarla doldu

Bu bir şiir dedim

Sonra yavaş yavaş değişti rengi

Lacivert gökte yıldızlar uyandı

Hepsinde bir dilek diledim

Ay bir yâr yüzü gibi belirdi

Bu bir şiir dedim

Son yırtılan takvim yaprağından

Böyle bir masal diyarı çıkıvermişti

Perilerin eliyle yıldız tozu eledim

Gök bozkırla birleşiyordu ufukta

Bu bir şiir dedim

Akşamlarını en sevdiğim ay haziran

Çağırır kamelyalar, banklar insanı

Hazdan dökülen gözyaşımı silemedim

Güllerin en güzel halini gördüm bağlarda

Bu bir şiir dedim

Sevgiyle kalın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Ukdem Arşivi
SON YAZILAR