Mehmet Toker
Mehmet Toker Hayasız Hayat Olur mu?

Hayasız Hayat Olur mu?

Her sabah uyandığımızda, "gündemde ne var, neler olup bitmiş?", diye haberlere şöyle bir göz gezdirdiğimizde koca koca yalanlarla veya haksız, mesnetsiz, hukuksuz, ahlaksız bazı davranışlarla karşı karşıya kalıyoruz. Bazen bu yalanlar o kadar profesyonel ve o kadar kılıfına uygun söyleniliyor ki; tekzip edilinceye kadar toplumun büyük bir kesimi maalesef inanmış oluyor. Hatta defalarca tekzip edilmesine rağmen aynı yalanı, iftirayı, çarpıtmayı aynı kişiler defalarca söyleyebiliyorlar ve taraftarları da maalesef milyonlarla ifade ediliyor.

Yalan söyleyenler, yalan söylerken hatta bu yalanı kameralar önünde, insanların, toplumların huzurunda dile getirirken en ufak bir utanma emaresi göstermiyor,  yüzleri dahi kızarmıyor. "Eğer utanmıyorsan istediğini yapabilirsin!” Hadisi Şerifi,  utanma duygusunun, insanın insan olarak kalabilmesi açısından ne derece önemli olduğunu bir kez daha ortaya koymuş oluyor. Utanma duygusu manasındaki "Hayâ" kelimesi, İslam literatüründe bir ahlak terimi olarak, "nefsin çirkin/kötü davranışlardan rahatsızlık duyup, onları terk etmesi" demektir. Çirkin davranışlardan ki; bunlar: "yalan söyleme, teşhircilik, hırsızlık, zina, iftira, insanların namusuna dil uzatma (kazf), dolandırıcılık, ihaleye fesat karıştırma, ihtikar(stokçuluk), karaborsacılık, faizcilik, tefecilik gibi İslam'ın yasaklamış olduğu, haram kılmış olduğu bütün fiilleri kapsamaktadır.

Hayâ'yı, utanma duygusunu, Rasulullah (SAV):  "Hayâ imandandır." ifadesi ile imanın bir gereği olarak nitelendirmiştir. Yine, "Her dinin bir ahlâkı vardır. İslam'ın ahlâkı da hayâdır." hadisi, hayânın Müslümanların belirleyici sıfatlarından olduğunu ve İslam Ahlâkının temeli olduğunu ifade etmesi açısından önemlidir. Ancak günümüze geldiğimizde, utanmanın ayıplandığı, özgüvensizlik, pısırıklık olarak görüldüğü, anlayışına evrilmiş bir toplum yapısı ile karşı karşıyayız. "Utanmadıktan sonra dilediğini yapabilirsin!" hadisi bir tenkit ve tehdit anlamı içermekte, hayânın insanı kötülüklerden alıkoyan, ahlâki işlevinin önemine işaret etmektedir. Zira ayıplanmaktan kaygı duymayan, utanmayan, kötülükten alıkoyacak bir manevi gücü, kendi iç dünyasında barındırmayan insanı, hiçbir kanun, hiçbir hukuk, hiçbir ceza-i müeyyide engelleyemez. Toplum olarak karşı karşıya kaldığımız tehditlerin psikolojik altyapısını bu şekilde ifade edebiliriz.

Hayâ duygusunu kaybeden insan, her türlü iğrenç, tiksindirici fiili rahatlıkla işleyebilir, demektir. Hedefine giden yolda her şeyi mübah kabul edebilir. Güç ile aşamadığı engelleri, hile ile aşabileceği anlamına gelmektedir. Ahlâki ilkeler çerçevesinde hareket ettiği zaman bu ilkelerin kendisini sınırlandırdığı anlayışında olan insan, her türlü gayri ahlaki davranışı yapmayı, iş bilme, doğru davranış kabul edebilmekte ve kendisi için meşru görebilmektedir. Hayâ, bütün ahlaki davranışları besleyen, büyüten, yaşatan, bütün ahlâki davranışların kök saldığı esas, asıl zemindir.  Haya kalmadıktan sonra kişinin vicdanı, insafı, iflas etmiş demektir. Hayâdan mahrum olan insanı, kötülükten alıkoyacak, yanlışları engelleyecek, haramdan, çirkinden, yasaktan uzaklaştıracak herhangi bir engel yoktur.

İnsanı hayâlı davranmaya sevkeden en önemli etken ve güç; Hayy olan, diri olan, Allah'a olan imanıdır. Allah'ın işittiğine, gördüğüne, haberdar olduğuna, bildiğine ve hayatın sonunda hesap vereceğine yakînen iman eden bir insanın utanmama, dilediğini yapma gibi bir davranış biçimi, ahlâk anlayışı olamaz. Toplumumuzda, toplumun ahengini kaçıran, fahiş fiyat zamlarının, stokçuluğun, karaborsacılığın, yalan, iftira, ihanet, iltimas, torpil, manipülasyon, usulsüzlük, yolsuzluk, teşhircilik ve televizyon kanallarından topluma boca edilen gayri ahlaki yaşanmış yada yaşanması muhtemel bütün hadisâtın temelinde hayâ duygusunun olmaması yatmaktadır.

Hayâ, insanın fıtratında olan fıtrî bir duygudur. Utanmayan kimsenin, fıtratı bozulmuş, kokuşmuş demektir. Bu kokuşmuşluk ve bozulmuşluk, yani bütün ahlâki meziyet ve davranışları besleyen barındıran ana unsur olan hayânın yokluğu, ahlaki çöküntünün boyutunun anlaşılması noktasında belirleyicidir. Bugün toplum olarak maruz kaldığımız fırsatçılık, stokçuluk, karaborsacılık, teşhircilik, ihaleye fesat karıştırma, terör seviciliği, yalancılık, dolandırıcılık, gasp, hırsızlık, iftira, yalan vb. toplum huzuruna kasteden bütün gayri ahlâki davranışların temelinde, insanların Hayy olan Allah'a imanının ve hesaba çekileceği Ahiret inancının zayıflamasından mütevellit bir hayâ yoksunluğudur.

Haya kelimesi ile bağlantılı olan "iffet" kavramı, bedeni ve maddi hazlara aşırı düşkünlükten insanı koruyan ahlâki bir erdemdir. Geçen haftaki yazımızda dile getirdiğimiz "edep" kavramı ise insanın eline, diline, beline sahip olmasını,  haramlardan kendisini korumasını sağlayan ahlaki bir erdemdir. Osman Gazi'ye atfedilen, "Dinsiz adama, devlet işi emanet edilmez!" sözüne, "hayânın imandan olduğu", "İslam dininin ahlakının haya olduğu" hadisleriyle birlikte değerlendirdiğimizde; Allah'a inanmayan, ahiret gününe inanmayan, dolayısıyla haya ve utanma duygusunu yitirmiş kişi ve kişiliklere devlet işinin verilmeyeceği gerçeği net olarak ortaya çıkmaktadır.

Bugün toplum olarak maruz kaldığımız aşırı fiyat artışları, stokçuluk, Türkiye'nin uluslararası şebekelere şikayet edilmesi, toplumdaki müesses huzur ve nizamın bozulması için teröristlerle, hainlerle işbirliği içerisine girilmesi, dolar manipülasyonu yaparak ülkeyi ekonomik istikrarsızlığa sürüklemeye çalışanlara kurtarıcı gözüyle bakılmasının ve her gün şahit olmak zorunda bırakıldığımız pekçok  yalan, iftira ve gayri ahlaki görüntülerin temelindeki yoksunluk; bilinçli bir şekilde toplumda utanma duygusunun rafa kaldırılmasından dolayıdır.

Paradan daha çok hayâya, iffete, edebe ihtiyacımız var.Yoksa toplumun her bir bireyi altından mâmul evlerde yaşasa, altından imal edilmiş arabalara binse, altından yapılmış koltuklarda otursa, altından yapılmış masalarda çalışsa bile hayâ olmadığı müddetçe, diğerinin elindekine göz dikmeye, gasp etmeye, diğerine iftira edip hakkında yalan söylemeye, ihaleye fesat karıştırmaya devam edecektir. Toplumları birlik ve beraberlik içerisinde ayakta tutan manevi dinamik zenginlik değil utanma duygusudur. Bilmem anlatabildim mi?

                                                      

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Toker Arşivi