Hasan Amca –3-
Hasan Amca ile muhabbetimiz o gün için sona gelmişti. “Bugünlük bu kadar yeter adaş, hanım evde yalnız, bana iki ekmek ver de gideyim yavaş yavaş” dedi ve ekmeği aldı gitti. Arkasından uzun uzun baktım. Şu ak saçlı dedeler bize Allah’ın bir lütfu diye düşündüm. Sadece dedeler mi? Nineler de öyle değiller miydi? Takvim yaprakları gibi ihtiyarlarımız vardı o yıllarda bizim. Kâh bir mâni söylerler kâh bir tekerleme. Bazen bir hadis anlatırlardı bazen bir atasözü, bazen de o gün Hasan Amca’nın anlattığı gibi kıssa. Onlar ne Sokrates’i bilirlerdi ne Descardes’i. Felsefe nedir onu da bilmezlerdi, ama kocaman bir irfana sahiplerdi. Her cümlelerinde bir hikmet vardı. Acı tatlı nice zamanlar yaşamışlar, yaşadıklarını düşüncenin süzgecinden geçirip yeni nesillere aktarıyorlardı.
Hasan Amca ile sonra bir günü daha hatırlıyorum, o gün de atasözleriyle ilgili çok güzel sözler etmişti: “Atasözleri çok şey anlatır bize adaş” demişti. “Atasözü dediğimiz cümleler yüzyılların imbiğinden süzülmüş gelmiş sözlerdir. Bazı aklı evveller küçük görseler de birbirleriyle çeliştiğini söyleseler de birçok atasözü ya bir ayete ya bir Hadis-i Şerife ya da hayatın içinden neşet eden bir tecrübeye dayanır. Sakın olumsuz sözlere inanıp da bunları hor görme. Herhangi birini duyduğun, gördüğün ya da okuduğun zam üzerinde düşün, maksadını anla, yeri geldiğinde de kullanmaktan çekinme. Hatta özellikle kullan. Mevlâna Hazretleri, ‘soru da bilgiden doğar, cevap da’ der. Bir konuda bilgin yoksa o konuda nasıl soru soracağını da bilemez insan. Sorduğu soru insanın bilgi düzeyini gösterir. Akıllı insan bilmediği şeyi nasıl öğrenmek için hangi yoldan gideceğini bilen insandır.” Ne zaman bir atasözü ile karşılaşsam Hasan amcanın bu sözleri gelir aklıma. O gün de bir süre güzel muhabbetinden gönül deryama döktükten sonra, iki ekmek, biraz köpük helvası, biraz küflü peynir aldı ve evinin yolunu tuttu.
Yıllar sonra Araplar Mezarlığını ziyaret ettiğimde onun kabri başında dikili taşında ismini okuduğumda büyük bir acı yaktı içimi. Onun sözleri kabristanın ağaçlarında ötüşen kuşların cıvıltılarına karışıyordu kulaklarımda. Hayatta en büyük nasihat ölümmüş gerçekten de. Hemen yanı başında eşinin kabri vardı. Tıpkı sağlıklarında olduğu gibi uyum içinde ve derin huzurla yatıyorlardı topraklarında. İnşallah toprağın altında da böyle huzurludurlar, bu güzel insanlar diye dua ettim başlarında.
Onlar toprak oldu, biz toz duman içinde kaldık. Hikmetli hikayelerin yerini, hiçbir değeri önemsemeyen filmler, diziler aldı. Zamane yaşlıları gençlik iksiri peşinde koşarken, gençlerimiz boş zamanların kuytularında ömür harcıyor şimdilerde. Kıssalar sosyal ağlarda sessiz ve ruhsuz dolaşıyor. Atasözleri öksüz, maniler yetim ve şiirler çoğunlukla arzulara meze edilmekte. Cinnetlerin, intiharların, cinayetlerin ortasında kalmışız. Virüsler hem sağlığımızı tehdit ediyor hem beyinlerimizi, düşüncelerimizi. Sorularımız prematüre, cevaplarımız alil. Tevekkül uzak bir ülke, isyan içinde çırpındığımız cendere.
Mahallelerimiz modern kaldırımlarla döşeli, çocuk parklarımız çok güzel, evlerimiz göz alıcı, çocuk odaları, salonlar, yatak odaları hep son model. Ama o bebek yüzlü nineler, nur yüzlü dedeler yok artık. Bilgi her yerde, bilgiçlik her yaştan insanın yüzünde, dilinde, halinde, tavrında. “Dünyayı yedi aile yönetiyor” diyor bir genç. “İnsan hayatını yaşamalı” diyor o gencin babası. “Çalışmak ne güzel, elim ekmek tutuyor, erkeğe muhtaç değilim” diyor annesi. “Amerika ne derse o olur” diyor bir yaşlı adam. “Her derdin devası para yavrum” diyor bir yaşlı kadın.
İşte böyle Hasan Amca! Üzüm üzüme baka baka kararmıyor sadece, üzüm üzüme baka baka çürüyor. Sen buralardan gittikten sonra hayat bambaşka bir hal aldı. Araplar Mahallesi senin bildiğin mahalle değil artık, bakkallar çekildi, koca koca market zincirleriyle bağlı şimdi alışverişin eli kolu. Senin o avlusunda asma olan evin yıkıldı, heyula gibi apartmanlar dikildi, iğdelerin yerine, evler ucuna, cıngırğın oraya, kocaensedeki boş arsanın yerine ve hatırladığın, bildiğin neresi varsa her yere... İnsanlar kadını erkeğiyle başka türlü düşünüyor, başka türlü giyinip kuşanıyor, başka türlü yiyip içiyor artık. Affet beni Hasan Amca, benim sözlerim seninkiler kadar geçmiyor insanlara. Yazdığım makaleler, şiirler senin bir kıssan bile etmiyor.
SON.