Güz İşte
Dalında kalmış iğdenin suçu ne
Yüzünü yere döken bulutların
Başına dirgen saplanan pancarın
Boyun büken kasımpatıların suçu ne
Acı acı esip duran rüzgârın
Güz işte
Dağın kuş uçmayan efkârlı yalnızlığının
Hayatı yanlış tanımlayan avutulmuş çocuğun
Öfkeli başını kıyıya vuran denizin suçu ne
Oradan oraya savrulup duran yaprağın
Duvardaki başı dönen takvimin suçu ne
Güz işte
Gurbetin, yolların, yılların suçu ne
Trenlerin, otobüslerin, gemilerin, uçakların
Vedalar da mendile dökülen gözyaşlarının suçu ne
Yüzü siyah istasyonların, terminallerin, garların
Van yolcusu kalmasın diye bağıran değnekçinin suçu ne
Güz işte
Ezberi bozmayan kaderin suçu ne
Yaka rozeti gibi boynu bükük yetimliğin
Kuru ekmeğin, yavan yemeğin, kara zeytinin suçu ne
Dallarını yerlere kadar eğmiş ayvanın
Suya hasret çatlamış toprağın suçu ne
Güz işte
Sabır çatlatan özlemin, ağrının suçu ne
Kahve zaten acı, bardakta unutulmuş çayın
Pencereyi dövüp duran yağmurun
Ölse açık gidecek gözün
Ağız dolusu ağlamaların, şiirlerin suçu ne
Güz işte
Ağzımda tükrüğümü koyultan sözlerimin
Uzaklara bakan kara kara gözlerimin
Dermanı tükenmiş dizlerimin
Ceviz lekesi nasırlı ellerimin
Dalında solmuş güllerimin suçu ne
Güz işte
Bazen bir ses duyar şarkıların güzelliğini fark ederiz, bazen bir çiçek görür renklerin güzelliğine şahitlik ederiz, bazen bir şiir okur ve yaşadığımız mevsimin farkına varırız. Sevil Köse’nin Güz işte şiirini sosyal medyada bir sayfasında görüp okuduğum zaman ben de zamanın bir güz mevsiminin içinden geçtiğini iliklerime kadar hissettim.
Daha ilk mısrada yakalayıverdi beni şiir. Dalında kalmış iğdenin suçu ne? Gözümün önünden onlarca iğde ağacı geçti bu dizeyi okuduğum anda. Güzdü gerçekten ve şehrin birçok köşesinde karşıma çıkan ve dallarında al al bakışan iğdeleriyle o ağaçları hatırladım. Benim çocukluğumda iğde ağaçlarının iğdeleri böyle dallarda kalmazdı. Nineler dedeler, gelinler kızlar ya da bir başkaları çıkar, o iğdeleri büyük bir ihtimamla toplar, konuya komşuya, hane halkına misafire ikram ederdi. Bir insan kursağına düşsün diye, onu verene saygı gereği bunu yaparlardı. Ama konumuz bu değil, konumuz şiir ve güz.
Pencereyi dövüp duran yağmurun / Ölse açık gidecek gözün / Ağız dolusu ağlamaların, şiirlerin suçu ne? Şu söyleyişteki intizama, şu göz önünde beliren manzaraya, şu mısra mısra dökülen hayıfa bakar mısınız? Şiirin kıymetini bilen herkesin bunu gördüğüne, bunu hissettiğine eminim. Ama nedense hayatın hay huyu arasında kaybolup gidiyor bu güzellikler. Kimi bankadan alacağı kredinin peşinde. Kimi alacağı arabanın, evin. Ne borç alabilirsiniz böyle bir güzelliği ne de aldığınız arabada, evde bulabilirsiniz şu mısralardan akışan huzuru. Şiir insanı başka bir âleme götürür ve sizi güler yüzlü bir ev sahibi gibi ağırlar. Orada madde yoktur, orada para pul yoktur, orada sen ben kavgası yoktur. Orada ruhun Kevser Irmağı vardır ve içmesini bilene susuzluk unutturulur.
Şiirin konusu olan güz ise başlı başına bir şiirdir aslında. Şehirde yaşayanlar bunu pek bilmezler, bilemezler. Güz elinde yapraklarla gelir ve o yaprakları rüzgârın avuçlarında her yere saçıverir. O yapraklarla örtülen toprak bağrında bin bahara çiçek açtıracak tohumlar barındırır. Güneşin doğuşuna, yağmurun yağışına göre de bu tohumları yeryüzüne filizlendireceği zamanı bekler.
Şairimiz Güz işte derken aslında şaşıracak bir şey yok, bu böyledir demek ister, sadece güze değil, hayata da göndermede bulunur. Yağmur da, rüzgâr da güze aittir derken, ağlamak da hüzün de hayata aittir demek ister. Güz işte, ne kadar ayan bir manzaradır bu şiirde nemli topraklar. Dermanı tükenmiş dizlerimin / Ceviz lekesi nasırlı ellerimin / Dalında solmuş güllerimin suçu ne? Elinde bir ceviz lekesidir hayat, nasırlar ne kadar doğalsa bir mücadelede o kadar doğaldır güllerin solması güzde. Şiir böyledir işte, şairi alır bir mevsimden bir ömrün güzüne taşıyıverir. Şairle birlikte okuyucusu da el ele bu yolculuktan payını alır. Şiir evrendir böyle zamanlarda. Şiir koca bir okyanustur ve şiir bir damlada o okyanusun hacmine ulaşır. Bu yüzdendir ki şairler güz mevsimi gibi nemli bakarlar hayata.
Teşekkürler şiir, teşekkürler Sevil Köse.
Sevgiyle kalın.