Ömer Kocabaş
Ömer Kocabaş Ekonomi sopasıyla dönüşüme devam

Ekonomi sopasıyla dönüşüme devam

Salgının toplumu ekonomi sopası ile dönüştürmesi hız kesmeden devam ediyor. Direnebilen yok, plânlanan oyun adım adım sahneleniyor. Günün sonunda bireyselliğin iyice ön plâna çıkarıldığı, birlik beraberliğin kalmadığı bir toplum inşa edilecek. Elbette bir günde olmayacak ama öyle sanıldığı gibi de uzun yıllarda almayacak. Ekonomik gerekçelerle sektörlerin büyük bir kısmı da bu duruma oldukça teşneler…

Dijital dönüşüm, diye insanların birbirleriyle olan ilişkileri oldukça azaltıldı. Salgın günlerinde gönüllü olduk. Salgından sonraki yeni normal saçmalığı ile yüzleşmeye ise devam ediyoruz. Önceki hafta yayıncılık sektöründe yaşanılan sıkıntıdan dolayı basılı kitaplara ulaşmanın gittikçe zorlaştığından bahsetmiştik. Benzer oyun sinema sektöründe de sergileniyor. Salgın günlerinde sinemalar uzun süre kapalı kalmıştı. Açıldığı dönemde bir süre daha tedirginlik devam ediyordu. Geçen yıl yavaş yavaş bir hareketlilik başlamıştı. Bir yerli filmimiz beş milyondan fazla seyirciye ulaşmış, yabancı filmlere de belli bir oranda ilgi gösteriliyordu.

Bu sezon her şey normale dönecek, insanlar yeniden sinemalarda bir araya gelecek derken sektör kendi ayağına sıktı. Bilet fiyatları yüzde yüzün üzerinde arttı. Tamam, ekonomi kötü durumda neredeyse her gün bir şeylere zam geliyor ama sinema biletlerine bu kadar da zam yapılmaz ki. Lüks salonlardan falan bahsetmiyorum ortalama bir sinema bileti 50 liradan başlıyor. Sinemaya daha çok gençler, öğrenciler gidiyor. Yol parası, sinema bileti yanında ufak tefek abur cubur derken kişi başı 100 lirayı geçer. Ajitasyon yapmak istesem dört kişilik bir aile AVM’de yemek yiyip film izlese, mısırı, kolası bin lirayı bulur falan derdim. Dört kişilik ailenin sinemada ne işi var otursunlar evlerinde(!)

Yapımcılara, sinema işletmecilerine sorsanız dijital platformların sektörü baltaladığını, gençlerin film izleme alışkanlıklarının değiştiğinden falan dem vururlar. Fahiş bilet fiyatları görmezden geliniyor. Kimse yoğurdum ekşi demiyor. Bizim yazılı basının çokbilmişlerinin basılı gazeteye internet sitesine gösterdiğimiz özeni göstermiyoruz. Günlük çıkardığımız gazetenin dağıtımı ne durumda, insanlar gazeteye ulaşabiliyorlar mı diye umursamıyoruz diyemediklerinden dijitalleşme basılı gazeteleri bitirdi gelecek internet haberciliğinde diye saçmaladıkları gibi. Yereli ulusalı fark etmiyor.

Bu sene vizyona giren filmlere bir bakın. Çeri, çöpü bir kenara bıraktığınız da bile yerli, yabancı eli yüzü düzgün filmler de vizyona girdi ama gişeleri felâket. Önceden ortalama bir milyon izlenecek filmler 250 bin bile izlenmiyorlar. Yapımcıların, umurunda değil, çünkü yüzde yüzün üzerinde artan bilet fiyatları sayesinde zaten bir milyon kişiden kazanacakları parayı 250 binden de neredeyse kazanacaklar. Film sinemanın ardından önce bir dijital platforma satılacak, sonrasında ise özel kanala. Oradan gelecek paralarla kâr daha da artacak. Sinema işletmelerinin de daha az kişiden daha fazla para işlerine gelmiş gibi görünüyor. Lakin kendi ayaklarına sıktıklarının farkında değiller. Böyle giderse dijital platformlara alışan izleyici önümüzdeki birkaç yıl içerinde sinemayı tamamen unutacak. Bir bilet fiyatından çok daha ucuza bir dijital platforma üye olunabiliyor. Kaçak yayınlardan hiç bahsetmiyorum bile.

Mesele sadece kitap, gazete, sinema da değil. Toplum olarak olumsuz anlamda bir dönüşümün içerisindeyiz, acı tarafı bu dönüşüme gönüllüyüz de. İnternet siteleri, dijital platformlar derken TV izleme alışkanlığımız da değişiyor. Şuan da 30 yaş altı neredeyse klasik TV izlemiyor. Gelir, eğitim durumu vb. şartlara göre bu yaş grubunu çok daha ileriye taşıyabilirsiniz. Normal kanallarda bizi rahatsız eden şeylerin kat ve kat fazlası sansürsüz bir şekilde bu dijital platformlarda bulunuyor. Ailecek izlerken olumsuz bir görüntüde kanal değiştirilirdi. Şimdi ev ahalisinin ne izlediğini kimse bilmiyor. Herkes kendi dünyasında takılıyor.

Devlet önlem alsın falan diyeceğiz de bürokratik kafayla bir yere varılmaz. Dijital dünyada RTÜK önlemlerine gençler gülmüyor bile. Kimsenin taktığı da yok. Yapılabilecek şey TV kanallarına çeki düzen vermek, fabrika ayarlarına geri döndürmektir. Kemiksiz iki buçuk saat süren yerli dizileri TV’de sadece yaşlılar izliyor. Çünkü aynı diziyi sararak bir saatte internette izlemek daha mantıklı. Dizi sürelerini makul seviyeye çekip, izleyici geri kazanılmalı. Sinema sektöründe ise bilet fiyatları gözden geçirilmeli. Yoksa ezbere şikâyetlerle birbirimizin başını şişirmeye devam ederiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ömer Kocabaş Arşivi