Cennet ve anneler
Ameli boyutu olmayan din sadece illüzyondur.
Dursun Çiçek
Ayağının altındaki cenneti yitirmiş annelerin çocukları dünyayı ateşe veriyor. “Cennet annelerin ayağının altındadır” diyen bir Peygamber’in (SAV) ümmeti olan kadınlarımız, sanki Peygamber’imiz bu sözden başka bir şey söylememiş gibi, anne olmanın cennetin ayakları altında olmasına yeteceğini mi sanıyorlar? O Nebi'nin insanlığa getirdiği helaller ve haramlar çizgisini görmüyorlar mı? Sevgiye verdiği önemi, sadakate gösterdiği ihtimamı algılayamıyorlar mı? Ailenin kutsallığını, çocukların birer emanet, hatta kendi bedenlerinin de bir emanet olduğunu görmezden mi geliyorlar? Maalesef ümmetin bütününde olduğu gibi kadınlarımız da dini, işine gelen taraflarıyla kabul edip, külfet gördükleri ahkamları yok sayarak yaşıyorlar.
Hayat tarzlarımızda büyük yanlışlar var. Hem “Müslümanım” deyip hem de açıktan günah işlemeye devam ediyoruz ve bir uyaran olduğu zaman da “sen kendi işine bak, bana karışma, ben özgür bir bireyim” diyoruz. Böyle teslimiyet olmaz. Evet İslam teslimiyettir. Sevgiyi, iyiliği, adaleti emreden dinimiz, ibadetleri de farz kılmıştır. Tuvalet adabından, sofrada nasıl oturacağımıza kadar her türlü davranışımıza üslup geliştiren bir inancımız var. Ekmediğin tarlanın hasadını yapamazsın.
Anne olmak büyük bir onurdur ve bu onur sadece çocuk doğurarak elde edilmez. O çocuğun maddi manevi beslenmesinde ve gelişiminde emek sarf etme zorunluluğu var. “Ben doğurdum gerisine karışmam” diyemez hiçbir anne baba. Bunları neden dile getiriyorum? Çünkü öyle bir çağda yaşıyoruz ki her gün televizyon ekranlarında çöp kutularına atılan bebekleri, üç çocuğunu, bilmediği bir adamın peşinden gitmek için terk etmiş anneleri, bir kere evlenmesine rağmen çocuklarının her birinin başka adamlardan olduğunu söyleyen kadınları görmekten içim yanıyor. İşte bu anneler ki ayakları altındaki cenneti yitirmişler. Dünyalık onurlarını ayaklar altına fırlatmakla kalmayıp ebedi saadetten kendilerini mahrum bırakma riskini sonuna kadar yaşıyorlar.
Elbette herkesin hayatı kendi sorumluluğundadır. Ama bütün bunların bir de toplumu ilgilendiren tarafları mevcut. Şehirlere atom bombası etkisi yapan bu fitneler nereden çıkıyor? Bu hırsızlıkları, gaspları, dolandırıcılıkları yapanlar nereden türüyor? Bu kadın cinayetlerini işleyen caniler kimler? Bütün bunların bir sebebi, bir çıkış noktası olması gerekmiyor mu?
İslam'ı bu kadar çarpık yaşayarak, Müslümanlığı suçlamak ne kadar saçma. Hayatımızı batı kültürüyle donatıp, kendi değerlerimize suçlu muamelesi yapmak en hafifinden gülünç olmuyor mu? Tesettürsüz, namazsız, zekatsız, adaletsiz, merhametsiz, sevgisiz bir Müslümanlığı hayatımıza sıvamışız ama tutmamış, tutmadığını da ne teşhis ediyoruz ne de kabul ediyoruz. Böyle bir şey olmaz. Bu zamanı kirletiyor, neslimizi kirletiyor, nihayetinde de hepimizi kirletiyor.
Bir önceki yazımızda erkekler ağırlıklı işlediğimiz bu konuyu bu yazımızda kadınlar üzerinden anlatmaya çalıştık. Burada erkek ya da kadın bizim hedefimiz değil, biz insanın derdindeyiz. İnsanlığın kurtuluşunun da sevgiden, merhametten, adaletten geçtiğini ve liyakatli Müslümanlarla dolu bir dünya ile mümkün olduğunu söylemektir gayemiz. Hayatın içini en güzel bir şekilde dolduracak her türlü argüman bizim dinimizde mevcuttur. Bakın dünyaya, kimler neyi savunuyor, neyi yapıyor? Demokrasi, özgürlük diyenlerle dünyayı yakıp yıkanlar aynı adamlar, aynı ülkeler değil mi?
Dünya büyük bir inkılap bekliyor. Afrika’da, Filistin’de, Suriye’de, Irak’ta, Arakan’da, Doğu Türkistan’da ve daha birçok yerde evsiz, ekmeksiz bırakılan insanlar bekliyor bu inkılabı. Her gün eroinden ölen gençler, fuhuş sektörünün eline düşen kızlarımız, kadınlarımız, tecavüze maruz kalan erkek ya da kız çocuklarımız, zorla dağlara kaçırılan gençlerimiz bekliyor bu inkılabı. Evlerinden yurtlarından edilmiş muhacirler, deniz sahillerine vuran çocuk cesetleri, organ mafyalarının eline düşmüş ve diri diri organları çıkarılıp ölüme terk edilen insanlar bekliyor bu inkılabı.
Bu inkılabı bütün bunlara sebep olan adamlar, ülkeler gerçekleştiremez. Bu inkılabı ancak bizler, adaleti, merhameti, sevgiyi ve sağlam bir imanı kuşanarak gerçekleştirebiliriz. Bunun için de din sandığımız illüzyondan kurtulup, gerçek dinin sınırlarına hicret etmemiz gerek. Bu manevi hicreti, bu zorunlu inkılabı gerçekleştiremezsek, cenneti tekrar annelerin ayakları altında inşa edemezsek, korkarım ki yukarıdaki saydığımız zulümler devam edecek ve insanlık modernizmin oluklarından cehenneme akmaya son veremeyecek.
Biz kendimizi kurtarıp ayağa kalkarsak bütün insanlık kurtulur ve ayağının altındaki cenneti yitiren kadınların çocukları dünyayı yakıp yıkamaz.
Sevgiyle kalın.