Bu makaleyi on kişiye okutursanız ne kazanacaksınız?
Hatırlarsanız, cep telefonlarının yaygın olmadığı dönemlerde, kapı eşiklerine veya posta kutularına bırakılan, cep telefonu yaygınlaştıktan sonra da telefon mesajları olarak gönderilen, girişinde bir kaç dua cümlesi olan ve akabinde: "Bu duayı okuduysan en az 10 kişiye gönder. Gönderdiğin takdirde üç vakte kadar tüm isteklerin gerçekleşecektir. Şayet göndermeyecek olursan başına türlü belalar gelecektir..." türü mesajlar vardı. Buna inanan, saf Müslüman vatandaşımızın bir çoğu telaşla bunları dağıtma yollarını arardı.
Evde kaldığımız şu günlerde insanlar, daha ziyade sosyal medya ile, internet ile haberleşiyorlar. Her gün sosyal medya üzerinden onlarca yüzlerce mesaj/haber alıyorsunuz. Bunlardan bazıları defaatle mükerrer oluyor. Aynı mesajı en az on kişiden alıyorsunuz. Gelen haberleri/mesajları kategorize edecek olursak; Birincisi: Coronavirüs (Covid 19) salgını ile ilgili haberler. İkincisi: Salgına karşı alınması gereken tedbirlerle alakalı mesajlar. Üçüncüsü: Karantina uygulamaları ile ilgili nelerin bu virüsün yenmeye, etkisiz hale getirmeye yardımcı olduğuna dair mesajlar. Dördüncüsi ise: Salgın kapsamında tıbbı, biyolojik alanın ötesinde; işin manevi tarafını ilgilendiren, dini bir bağlantı kuran veya kurmaya çalışan mesajlar. Son kategorideki bu mesajlar, o kadar iddialı cümlelerle ifade ediliyor ki; ister istemez insanlar ondan etkileniyorlar.
Birinci kategorideki haberler/mesajlar daha ziyade, "şu ilde bu kadar kimse ölmüş", "bu kadar insan salgına yakalanmış, hükümet saklıyormuş" cinsinden haberler. Bu türdeki haberleri, Türkiye'deki belirli gruplar kasıtlı olarak çıkarıp, provokatörlük peşinde koşuyorlar. Tabii bu mesajların arasını, ekonomik ve mali yönden, "öldük, bittik, mahvolduk, tükendik" türü mesajlarla da süslüyorlar. İkinci kategorideki mesajlarda, "sumak suyundan tutunda, Amerika menşe'li gazlı içeceğe kadar, çiğ köfteden, kelle paça çorbasına, tarhanadan yaban mersinine kadar yelpazeyi genişletenler var. Üçüncü kategorideki mesajlara gelince, "hükümetin almadığı tedbirleri bile mesajlar yoluyla aldıranlar ya da hükümetin aldığı tedbirlerin tam tersini iddia edip öyle olmadığını ifade edenlerden tutunda, maske işe yarıyor mu, yaramıyor mu? elleri hangi sabun türüyle ne kadar yıkayacağımıza dair" enteresan mesajlar geliyor.
Asıl dördüncü kategoride ki, yani "dini! mesajlar" diye isimlendirebileceğimiz yazılı ve bazen de sesli mesajlara gelince, içerisinde israiliyattanmevzû (uydurma) hadislere, bidattan hurafeye, rüyadan ilm-i ledünne kadar ne ararsanız hepsi var. Birde bu mesajların başında dikkat çeken bir ifade var. "Kesin bilgidir arkadaşlar, yayalım!" diye. Anlayacağınız sokağa çıkamadığı için evindeki çöpü bile haftada bir atabilen vatandaşımız, bilgi çöpünü, çöplük bilgilerini her tarafa internet üzerinden, mesajlar yoluyla atma yarışına girişiyor. Amaç iyi niyetli gibi gözüksede çok ciddi anlamda bir bilgi kirliliği söz konusu.
Peki, bir Müslüman olarak, bu bilgi kirliliğine karşı almamız gereken tedbirler nelerdir? Bu yalan ve yanlış mesaj/haber, salgınına karşı almamız gereken birinci tedbir: Kur'an-ı Kerim'de, HucuratSûresi 6. Ayeti Kerime de ki: "Ey iman edenler! Size, bir fasık bir haber getirirse, o haberin doğruluğunu araştırın ki bilmeyerek bir topluluğa zarar verip, yaptığınıza pişman olmayın!" emrini kulağımıza küpe yapmamızdır. Haber kaynaklarımızı iyi seçeceğiz. Sürekli yalan haber üreten, bunu gerek internet medyasında, gerek televizyonlarda yayan, sahibi, kökü dışarıda veya içeride olsa bile, İslam düşmanlığı ile ün yapmış kimselerin kanallarından gelen haberlere, araştırmadan asla ve kat'a inanmayacağız. İsmini gizleyerek, kimliğini saklayarak, haber üreten veya gönderenlerin paylaşımlarını araştırmadan kabul etmeyeceğiz. İşi gücü İslam düşmanlığı, Müslüman karşıtlığı olan, Müslümanların inancıyla problemleri olduğunu izhar etmiş olan şahısların yapmış olduğu paylaşımlara itibar etmeyeceğiz.
Almamız gereken ikinci tedbir: Kur'an-ı Kerim'de İsraSûresi 36. Ayeti Kerimede ki: "Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeylerin peşine düşme! Çünkü kulak, göz ve kalp bunların hepsi ondan sorumludur." emrini kulağımıza küpe yapacağız. Şayet, gelen mesajın kaynağını tanımıyor, kaynak sağlam olmakla beraber, -çok tanıdığımız bir arkadaşımız, eşimiz, dostumuz gibi- yine de kaynağımızın, bu bilgiyi kendisinin üretmediğini, başkasından transfer yoluyla bize ulaştırdığını düşünüyorsak, yani bilginin kaynağı, bilginin içeriği hakkında kesin bilgimiz yoksa, sadece bize ileten yolu biliyorsak, asla bu haberi paylaşmayacağız. Başkasına ulaştırma yarışına girmeyeceğiz. Şahid olarak bundan sormluoldumuzun bilincinde olacağız.
Alamamız gereken üçüncü tedbir: Peygamber Efendimiz (SAV)'in, Hadis-i Şerif'inde ifade ettiği gibi: "Kişinin her duyduğunu söylemesi günah olarak ona yeter" (Müslüm, Mukaddime 5) düstûrunu aklımızdan, beynimizden çıkarmayacağız. Şu pandemi sürecinde şuyû'uvuku'undan beter olan haberler daha ziyade fısıltı gazeteciliği yoluyla yayılıyor. Sayın Sağlık Bakanı, illere göre vaka ve vefat sayılarını açıklamadan önce, uçuşan mesajları düşünecek olursak; "yok Adana'da 500 kişi ölmüş", "Trabzon'da 100 kişi ölmüş", "İzmir'de 999 kişi ölmüş" türü insanları tedirginliğe, tedhişe düşüren ama asla, doğruluğu olmayan ve ilaveten "hükümet saklıyor" kılıfıyla kamuflaj edilen, bu haberleri kimlerin kimlere bulaştırdığını düşündüğümüzde vebalin ne kadar büyük olduğunu daha net anlayabiliriz. Her duyduğumuzu, her okuduğumuzu, bize gelen her mesajı, teyit etmeden, araştırmadan başkalarına ulaştırmanız, İslam ahlakı açısından mümkün değildir.
Almamız gereken dördüncü tedbir: Peygamber Efendimiz (SAV)'in, lafzen mütevatir kabul edilen: "Kim benim adıma yalan uydurursa cehennemdeki yerini hazırlasın./cehennemdeki yerine hazırlansın." Hadis-i Şerifini kulağımıza küpe yapacağız. Zira özellikle bazı cemaat, cemiyet mensupları veya WhatsAppmüslümanları arasında, oluşturulan mesaj zincirlerinde, uydurma olan sözlerin altına hadisi şerif yazılarak paylaşılıyor. Bazen israiliyat, bazen bidat ve hurafe türünden bilgilerde hadisi şerif diye zincir mesajlar halinde yayılıyor. Halbuki basit bir mevzuat kitabını bile açıp baktığımızda bu ifadelerin külliyen uydurma olduğunu rahatlıkla görebiliyoruz. Dini literatürle kamufle edilmiş bu mesajların içerisinde; "Bir mübarek rüyasında peygamberi görmüş, falanca büyük zat yakaza halinde peygamberle görüşmüş, falanca kimse evliyanın büyüklerinden falancayı görmüş" gibi işin içerisine rüya vb... girdiği zaman bu mesajlar daha ezoterik bir hale geliyor.
Coronavirüsün boğazda, solunum sisteminde yapmış olduğu, tahrişat ve tahrifattan daha fazla; uydurulan, dini içerikli!!! mesajlar, zihinlerde, gönüllerde tahrifata yol açıyor.
Toplumda korku ve paniğe sebep olan, tedirginliği kaosu artıran, salgını köpürten türdeki yalan/yanlış mesajların, kul hakkı olduğunu, 26 Mart tarihli, "Coronavirüs mü Daha Tehlikeli, Kul Hakkı mı?" başlıklı yazımızda ifade etmiştik. Devleti, hükümeti, sağlık çalışanlarını, güvenlik güçlerini ve bu salgın döneminde risk alarak hizmet yürütmeye çalışan insanları yıpratmaya yönelik yanlış mesajların ve haberlerin kamu hakkı olduğunu yine mezkûrun ileyh yazımızda ifade etmiştik. Ayet olmadığı halde Kur'an'da böyle geçiyor diye, hadis olmadığı halde hadistir diye, kaynaksız ve yalan bilgileri paylaşmak da; Allah'ın dinine, kitabına ve peygamberine atılan bir iftira olmasından dolayı Allah hakkıdır.
Biyolojik salgın döneminde informatik salgına karşı da önlemlerimizi almamızı gerekiyor. Bizlerin sorumluluğu sadece, namaz, oruç, hacc, zekat, kurban, ibadetlerden müteşekkil değil. Aynı zamanda öğrendiğimiz, paylaştığımız, duyduğumuz, konuştuğumuz, ilettiğimiz bilgilerden de sorumluyuz.
Yazımızın başlığında bir soru sormuştuk: "Bu Makaleyi On Kişiye Okutursanız Ne Kazanacaksınız?" diye... Bu makaleyi on kişiye okutursanız ne kazanacağınızı söylüyorum.
Bir: Toplumda oluşabilecek Coronafobiyada yavaş yavaş oluşmaya başlayan Coronaparanoya'ya karşı psikolojik anlamda sağlam bir savunma kalkanı kazanacaksınız.
İki: Yalan yanlış bilgileri elden ele ulaşmasıyla oluşan bilgi kirliliği zincirini kırmış olacaksınız. Kafa dinginliği, iç huzuru kazanacaksınız.
Üç: İslam karşıtı, devlet, millet düşmanı ne-idüğü belirsiz insanların algı yönetimine karşı bilinç kazanacaksınız.
Dört: Yalan yanlış bilgilerle dostlarınızı rahatsız etmediğinizden dolayı tutarlılık kazanacaksınız. Tedirginlikten korkudan emin olma hasleti kazanacaksınız.
Beş: Bidat, hurafe, israiliyat türü, yayıldığı zaman paylaşıldığı zaman vebali olan bilgileri paylaşmadığınız için, dininizi maneviyatınızı korumuş olacaksınız ve dininize karşı samimiyet kazanacaksınız.
Altı: Hadis olmayan, uydurma sözleri, hadis diye paylaşmadığınızdan dolayı cehenneme bilet kazanmamış olacaksınız. Dolayısıyla da cennete giden yolda belki de bir adım bile olsa mesafe kazanmış olacaksınız.
Bu kazançların Müslüman toplumda yayılması için bu makaleyi en az on kişiyle paylaşın. Paylaşmazsanız da canınız sağ olsun.