Hasan Ukdem
Hasan Ukdem Bizden sonrası tufan mı?

Bizden sonrası tufan mı?

Dünyayı

Miras almak üzereydik ve hiçbir fikrimiz yoktu

Ne yapacağımıza dair onunla

                                Craig Morgan Teicher

Evet dünya mirastır dünün insanlarından bize, ama dünyaya bir miras yedi gibi bakmamız doğru değil. Bir süredir dünyaya böyle bakıyoruz çağdaşlarımızla birlikte. Oysa biz de bizden sonrakilere bırakacağız bu dünyayı. Böyle düşünmemiz, böyle davranmamız ve böyle yaşamız lazım. Dağları yontarak, denizleri kirleterek, doğayı bozarak yaşamak en büyük vebal, en büyük ihanettir aslında insanlığa. Ne dünyanın akışına uyuyoruz ne insan ruhuna kulak veriyoruz.

Küçük bir çocuktum daha, komşumuz Halil abi oturdukları evi tamir ediyordu. Oradan geçen bir başka komşumuz Osman amca: “kolay gelsin” dedikten sonra, “Halil evladım çok uğraşıyorsun bu eski evle, bu kadar masraf ettikten sonra yeni bir ev yapardın şimdiye kadar” devam etmişti konuşmasına. Halil abinin verdiği cevabı hiç unutmam: “Sen daha iyi bilirsin Osman amca, benim dedem bu evde doğmuş tıpkı babam gibi, benim gibi. Bu evde onların hatıraları var, babamın annemin seslerinin asılı kaldığı köşe bucak var. Benim çocukluğum var, ilk düştüğüm yer, ilk ağladığım seki, ilk sevincim, ilk üzüldüğüm anlar bu evin şurasında burasında hala duruyor. O yüzden bu evden vazgeçemem, tıpkı dedem gibi, babam gibi ben de bu evde ölmek isterim.” evet o gün Halil abi öyle söylemiş, dediği gibi de bir gün o evde ölmüştü. Meğer o zincirin son halkasıymış Halil abi. Onun çocukları o evde büyüseler de o evde yaşamaya devam etmediler. Bir apartman dikili şimdi o evin yerinde. 

Eski insanlar atalarının mirasına böyle sahip çıkıyordu. Oysa şimdi ne bireysel mirasa ne de evrensel mirasa böyle bakıyoruz. Hayatın bir devir daim olduğunu düşünmüyoruz. Çağdaş insanın gözünün açlığı bütün dünyayı, bir miras yedi talanına maruz bırakıyoruz. Nasıl olduğunu bir türlü anlamlandıramadığımız doğal afetlerle tanışıyoruz. İstinat duvarları çöküyor, çeşitli yerlerde obruklar oluşuyor. Deniz salyası diye bir şey ortaya çıkıyor ve hemen bir isim bulunuveriyor: müsilaj diye bir kelime hayatımıza giriveriyor. Bir virüs salgınından nerelerde gizli olduklarını bilmediğimiz kelimeler: entübe, pik, filyasyon gibi yepyeni sözcüklerle bir arada yaşamaya başlayıveriyoruz. Ozon tabakası deliniyor, kutuplarda buzullar eriyor, bazı hayvanların nesli tehlikeye giriyor. Bütün bunlara sebep olan tek canlının insan olması ne kadar tuhaf değil mi?

Oysa Yüce Allah bu dünyadaki her şeyi insan için yaratmış, buradaki iklimleri, mevsimleri, rüzgârı, güneşi bizim yaşama standardımıza uygun bir kıvamda var etmişti. Yalnız atalarımıza, dünyaya değil, Allah’a karşı da nankörlük ediyoruz. Dünyaya sığmıyor, zamana kafa tutuyor, fani ömrümüzde sonsuz emellerin peşinden koşuyoruz. Bu halimizin nedeni ise çok basit bir düşünce kaymasında yatıyor. Günümüz insanına, insan olmak yetmiyor. Artık Tanrı’dan bağımsız bir hayatın hırsıyla Tanrı olma sevdasının peşine düşmüş durumda çağ insanı. 20. Asır Avrupa ve Biz adlı kitabında Peyami Safa’nın şu tespitini biraz analiz edelim: “Tarihe, insana, tabiata ve varlığa verilecek mana anlaşılmadan sosyal meseleler halledilemez. Çünkü bunlar bir varlık bütününü dolduran elemanların birkaç tanesidir, parçanın ışığında bütün görülemez.”  s. 20. Evet tarih kurgulanmakta, insan karikatürize edilmekte, tabiat yağmalanmakta ve varlık büyük bir bunalımın eşiğine sürüklenmektedir. Adeta bir kıyamet senaryosunun oyuncuları haline getirilmiş insanlar olarak yaşıyoruz şu dünyada. Buna bir itiraz geliştiremezsek, bütün insanlığın sonunu hazırlamış olacağız. Gücün, kuvvetin, paranın, hazzın ve hırsın değil, sevginin, merhametin, iyiliğin ve doğruluğun değerli olduğu bir dünyayı temin etmeliyiz. Ve bir silah fabrikası daha açmak yerine bir ağaç daha dikmenin gerekliliğini kavramalıyız.

Aldığımız her nefeste, içtiğimiz her damla suda, yediğimiz her lokmada, bir sorumluluk taşıdığımızı bilerek yaşamalıyız. Irmakları kirletince denizlerin kirleneceğini, dağları yontunca iklimlerin değişeceğini hesap etmeliyiz. Toprağa attığımız ilaçlar ve hormonlarla üretimde niceliğe ulaşma hırsıyla niteliği düşürdüğümüzü artık görmeliyiz. 

Dünya S.O.S veriyor. Rüzgâr sert eserek, yağmur yeğin yağarak, güneş daha çok ısıtarak bizleri uyarıyor. Apartmandan apartmana taşınarak yaşarsak, dedelerimizin, babalarımızın ayak izlerini kaybederiz, onları kaybedersek de yolumuzu kaybetmiş oluruz. Küresel ısınmaya yenilmek istemiyorsak, küresel değerleri ayağa kaldırmalıyız.

Sevgiyle kalın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Ukdem Arşivi