Bir şiirdi yâ o yıllar
Bir şiirdi
Tüten baca, kamış çelen,
Beyaz şapkalı avlu duvarları
Karla kaplı o dar sokak
Bağrında saklardı baharları
Bir şiirdi
O mahalle, uzayıp giden cadde
Canlanırdı gecelerde kardan adamlar
Dededen toruna çağrışırdı zamanı,
Kerpiç evler, toprak damlar
Bir şiirdi
Çocuk yüzümde gülüşüm
İçimde bin ömürlük umutlar
Yağmur sevinçti toprağa
Güzel yağardı kar
Bir şiirdi
Gençliğim, düşlerim
Siyah saçlar lüle lüle geçerdi
Dudak büker, omuz silker
Yanımdan güle güle geçerdi
Bir şiirdi
Gözleri o esmer kızın
Bir sevdaydı benim kalbimde
Şimdi hazin bir hatıra,
Solgun bir fotoğraf albümde
Şehirler, kasabalar, köyler değişiyor zamanla; mahalleler, evler, sokaklar değişiyor. Bunu elli küsur yıllık ömrümde yaşayarak görenlerdenim. Aslında belli etmiyoruz ama çok acı bir şey bu. Ancak bundan daha acı bir şey daha var benim kanaatime göre: o da duygularımızı gösterme şeklimiz. Değişen yaşam alanları ile birlikte insan ilişkilerimizin çok büyük bir erozyona uğradığını da görüyorum. Bundan olumsuz etkilenen bireylerle birlikte, bizim milletimizin en büyük güç kaynağı olan aile de zarar gördü. Hısım akrabaya, konu komşuya, aile halkına karşı duygularımız ve onlarla olan ilişkilerimizde negatif duygular çıktı ortaya. Sıla-i rahim unutuldu, kardeşlik bağlarımız gevşedi, yardımlaşma ruhumuz tavsadı. Diğerkâmlığımız, birbirimizi dinleme özelliğimiz ve dahası kendimize duyduğumuz güvenimiz, bu yeni mekânlarda sarsıldı, savruldu, bizden uzaklaştı gitti.
O günlerde yaşanan sevdaları, bugünün aşklarıyla kıyas ettiğim zaman, önce yüzüm kızarıyor, içim daralıyor sonra da geleceğe dair büyük bir ümitsizliğe kapılıyorum. O günlerin gençleri ömürlük sever, iki dünyalık nikâhlar kıyar, bir çatı altında ölüme kadar el ele yürürlerdi. Oysa şimdi anlık duygularla, günlük sevgililer bulunuyor, evlilikler bazen bir tek yılı bile dolduramaya biliniyor. Tercihler fiziki özelliklerden bile ötede maddiyatla yapılıyor, fayda elde etmek, güzel arabalara binmek, lüks mekânlarda oturmak ve yıldızı bol otellerde tatil yapmak arzularıyla karşı tarafın değeri belirleniyor. Bizim yaşadığımız o mahallelerde penceresine bakmak, kapı önünde görmek, çeşmede, bakkalda ya da sokakta karşılaşıp göz göze gelmek bile büyük bir devletti sevdalılar için. Elini tutmak, sarılmak, baş başa kalmak çoğunlukla evlilikten sonraya bırakılan eylemlerdi. İnsanın en büyük zaafının doyumla ortaya çıktığını düşünüyorum. Bu yüzden de günümüzle, dün arasındaki farkı bu doyum meselesinin çıkardığını düşünüyorum. Bu çağın insanı daha acıkmaya fırsat bulamadan ve de sofraya oturmadan ayakta bir şeyler atıştırmaya alıştırılmış. O sebepten dolayı da mükellef bir sofra ziyafetini hep bu basit şeylere yönelerek kaçırıyor. Bu sadece yeme içmede de değil, hayatın pek çok noktasında bu acelecilik, bu hız, bu sabırsızlık sürekli yanı başında duruyor çağın insanının. Kadın erkek ilişkisine baktığımızda da bu manzara karşımıza çıkıyor. Birbirleri ile görüşmede nereyse hiçbir sorun yaşamayan gençler, bazen yıllarca süren flörtleşme sırasında yaşayacakları birçok şeyi yaşıyorlar ve birbirlerine doyuyorlar. Evlendikten sonraya birinin diğerine sırrı kalmıyor. Bu da çözülmüş bulmaca etkisi yapıyor ve sonuç maalesef kurulan yuvaya, doğan çocuğa ve çiftlerin hayallerine büyük faturalar çıkarıyor.
Bazen diyorum ki “keşke geçen yüzyılda yaşasaydım ve bu günleri hiç görmeseydim” ama hayat işte, her şeyi tayin eden Rabbimin iradesi bu yöndeymiş. Ancak asıl sorun bu değil. Benim ömrümün çoğu gitti azı kaldı. Oysa devam eden bir nesil var ve maalesef asabiyeti bu stresi kaldırmıyor. Yeni bir mimari geliştirip, eski duygularımıza dönmemiz gerekiyor. Zararın neresinden dönersek kardır. İnşallah uçuruma varmadan bu dönüş gerçekleşir.
ORADA BIRAK
Seni ilk gördüğüm yer
O güzel mahalle
Karşıki ev, beriki sokak
Sen gideceksen git yine
Beni orada bırak
Gölgeni düşürdüğün cadde,
Geçip gittiğin kaldırımlar,
Otobüs beklediğin durak
İçimde hepsi hâlâ canlı
Beni orada bırak
Sen o kerpiç evde
Pencereden bakıyorsun
Hiç değişmemişsin bak
Ve şen bir kuş yüreğim
Beni orada bırak
Getirme sensiz yıllara
Doksanlarda kalsın takvimler
Sen yine o gülüşü yüzüne tak
Gitmen şart değil, gidersen de
Beni orada bırak
Durmasın o kamyon kapınızda
Yüklenip bütün mutluluğumuzu,
Gitmesin hayallerimizi çalarak
Madem geçilmez önüne kaderin
Beni orada bırak