AŞK, ÖZLEM ve ÖTESİ (43)
Otelimizin lobisinde bulunan ilan panosunun önünde hatırı sayılır bir kalabalık oluşmuştu.Kalabalık merakıma mucip olmuş, sohbet etmekte olduğum hacı adayı arkadaşımla sohbeti bırakarak ilan panosuna doğru yaklaşmıştım. İlanı okuyup panonun önünden ayrılan hacı adaylarının yüz çizgilerinde, heyecanla karışık tatlı bir tebessüm ifadesi gözlerden kaçmıyordu. Biraz bekledikten sonra, ön tarafa doğru hamle yapıp ilan panosuna iliştirilen ilanı bir çırpı da okumuş ve ilanın Arafat programı ile ilgili olduğunu öğrenmiştim. Esasen diğer hacı adayı arkadaşlarım gibi bende bir an önce ihramımı giyinip Arafat’a çıkmayı, hac ibadetinin iki rüknünden biri olan vakfeye durarak hacı olmanın sonsuz haz ve mutluluğuna erişmeyi şiddetle arzuluyordum.
Arafat’a çıkmaya sayılı günler kalmıştı. Eşimle birlikte bu zaman dilimini Kabe-i Muazzam’a da namaz kılarak ve tavaf ederek, fırsat buldukça da yakınlarımıza alacağımız hediyeleri araştırarak geçirmeyi planlıyorduk. Çünkü bayramı takip eden hafta içinde nur beldesindeki misafirliğimiz sona erecek ve Konya’ya dönüş yolculuğumuz start alacaktı. Şimdiden içimde buruk bir mutluluk kol gezmeye başlamıştı. Yüreğimde yaklaşan ayrılığın hüznü, dilimde o meşhur şarkının sözleri vardı: “Gitmek mi zor, kalmak mı zor. Ayrılığı gel bana sor.”Şarkının sözleri durumuma tercüman oluyor ve ruhum çaresizliğin cenderesinden bir türlü kurtulamıyordu. Ne yazık ki yapacak bir şey yoktu ve her şey vaktine tabiydi.
Eşimle birlikte bizi Kabe-i Muazzam’a götürecek olan servise binmiş, kutlu mekana doğru yol almaya başlamıştık.Servisten inerek kainatın özeti ve arzın kalbi olan Kabe-i Muazzam’a ya doğru yürümeye başlamıştık.Her zaman olduğu gibi bu günde her yer insan kaynıyordu.Bilindik manzaralar değişmemekle birlikte, son zamanlarda Mekke-i Muazzam’a ya gelerek aramıza katılan hacı adayları nur beldesinin yeni misafirleri olduklarını hal ve tavırlarıyla ifşa eder gibiydi.Kabe-i Muazzam’a ya yaklaştıkça çeşitli milletlerden olup, farklı görünüme sahip bulunan hacı adayları enteresan insan figürleri oluşturuyordu. Özellikle tuvaletlerin bulunduğu yerler ile su sebillerinin olduğu alanlar daha yoğun bir kalabalığa maruz kalıyordu.
Her zaman olduğu gibi Abdül Aziz kapısından içeriye girmiş, insan seline aldırmadan adeta bir kuş gibi süzülerek Kabe-i Muazzam’a nın beyaz mermerlerinin üzerine inmiştim. Allah’ın evim diye buyurduğu o muhteşem mekanı bir müddet özlem ve muhabbetle seyretmiştim. Daha sonra da mermerlerin üzerine serdiğim seccademe diz çökerek Yüce Rabbime dua ve niyazda bulunmuştum.Eşimle birlikte el ele tutuşarak, Hacerü’l-Esvet taşının hizasından; “Bismillahi Allahu Ekber” diyerek tavaf yapmaya başlamıştık.Her şaftta heyecan ve özlemim daha da artıyor,kuruyan gönül bahçem ilahi aşkın sonsuz yağmurlarıyla sulanıyordu.Bir süre sonra tavafımız sona ermişti. Ardından tavaf namazımızı eda edip, zemzemimizi içerek ikinci tavafımızı yapmak üzere Hacerü’l – Esvet taşının bulunduğu alana doğru yürümeye başlamıştık. (devam edecek)
Selam,saygı ve muhabbetle..