Gönüllere dokunmak
Dışarıda buz gibi bir hava var, hava sıcaklığı eksi on civarında ama ne gam, biz yine yollardayız. Bu defa durağımız Eskişehir’in gözbebeği mesabesindeki Anadolu Üniversitesi. Yolculuk, “hızlı tren” le olunca bizi çabucak kavuşturuyor Eskişehir’e. Trenden iner inmez uzun zamandır görmediğim Eskişehir’i selamlıyorum ve onun da bana; “Aleykümselam” Diye cevap verdiğini duyuyorum adeta. Bizi yerleşkeye götürecek olan otobüse binerken, Güneş güler yüzüyle; “Hoş geldin!” Diyor sanki. Gün içinde hava sıcaklığı biraz daha artacak diyorum içimden. Öyle de oluyor; biz yerleşkeye varınca hava sıcaklığı kendini iyiden iyiye hissettirmeye başlıyor.
Konser vereceğimiz Anadolu Üniversitesi Yunus Emre Salonuna ulaşıyor, eşyalarımızı yerleştiriyoruz odalarımıza. Öğle yemeğini yemek için, salona iki veya üç yüz metre mesafede olan yemekhaneye doğru atıyoruz adımlarımızı. Her yer çok güzel; yeşillik mi yerleşkenin için de, yoksa yerleşkemi yeşilliğin içinde anlamak baya bir marifet! Yemeklerimizi afiyetle yiyor, dinlenmek üzere tekrar salona dönüyoruz.
Zaman çabucak geçiyor ve konser vakti yaklaşıyor. Son hazırlıkları yapmak üzere sahnede yerimizi alıyoruz. Minik bir provanın ardından konser zamanını beklemeye başlıyoruz heyecanla.
Konserden önce; Hz. Mevlâna’nın 22. Kuşaktan torunu ve Uluslararası Mevlana Vakfı Başkan Vekili büyüğümüz, Esin Bayru Çelebi hanımefendi; “Tarihte Kadına Bakış ve Mevlevilikte Kadın” Başlıklı konuşmasını yapmak üzere sahneye teşrif ediyor. Konuşmanın zengin içeriği ile konuşmacının üslubu büyük beğeni topluyor, konuşma bittikten sonra dinleyiciler/izleyiciler konuşmacıyı bonkörce alkışlıyorlar.
Sahneye çıkma sırası koromuza gelince tatlı bir heyecan kaplıyor içimi. Sazende ve hanendeler yerlerini alıyorlar. Minik bir sessizlikten sonra, koro şefimiz Nebahat Konu hanımefendinin ağzından dökülen tılsımlı söze kulak kabartıyoruz ve “Hüseyni Salavat” ı icra etmeye başlıyoruz. Ardından söylenmek için sırasını bekleyen eserler teker teker zihinlerden dillere dökülüyor. Nağmeler salonda farklı bir atmosferin oluşmasına neden oluyor. Gözler nemleniyor, eller alkışa doymuyor. Alkışlar, Hz. Mevlana’nın; “ Mum olmak kolay değildir. Işık saçmak için önce yanmak gerek.” Sözünü hatırlatıyor bendenize. İçimdeki ses; “Mum olabildin mi?” Diye sorunca cevap verecek gibi oluyor, sonra vaz geçiyorum.
Konser bittikten sonra bize tahsis edilen otobüsle tren garına doğru yol alırken bir taraftan dışardaki hengâmeyi seyre dalıyorum. Otobüsten indikten bir müddet sonra aniden çıkan ayaz, günün veda etmeye hazırlandığını gösteriyor. Koro arkadaşlarımla aynı vagonda Konya’ya doğru yol alırken, yorgunluğumun vücudumu esir aldığını hissediyorum. Ruhumdaki huzurun yorgunluğumu bastırmasıyla teselli buluyorum. İçimden daha nice konserlere diye mırıldanıyorum yavaşça.
Esenliğiniz daim olsun efendim.