Osman Uzunkaya
Osman Uzunkaya Mavi saplı çakı

Mavi saplı çakı

Babası vefat edince geride dul bir eş ve iki çocuk kalmışlardı. Erkek çocuk henüz ilkokulu bitirmiş, kız çocuğu ise 3 veya 4 yaşlarındaydı. Hiçbir geliri olmayan ve toprak damlı iki göz bir evde yaşama tutunmaya çalışan aile, hayatın zorluklarına karşı daha fazla direnemedi. Anne Gülfidan köyden biriyle evlendi. Gülfidan’ın kızı Bahar’ı kabul eden yeni koca, oğlu Yunus’u istemedi. Onu yaramazlık yaptığı bahanesiyle sürekli olarak pataklıyor, evden gitsin diye yapmadığını bırakmıyordu.

Çocukların ninelerinden başka kimsesi yoktu. Zeynep kadın torunu Yunus’a yapılanlara daha fazla dayanamadı. Elinde bulunan birkaç baş hayvanı satıp Yunusla beraber şehre taşınmaya karar verdi. Torununu okutacak, ele güne muhtaç etmeyecekti. Veda vakti gelince, Anne Gülfidan’ın, “Kadersiz oğlum benim.” Deyip ağıtlar yakması, sonrada oğluna sarılarak ağlaması oradakilerin gözlerini yaşarttı.

Zeynep kadın şehirde tek tanıdığı olan uzaktan akrabası Ferhat öğretmeni biran önce bulmak ve torununu ona emanet etmek istiyordu. Ferhat öğretmenin bir lisede edebiyat öğretmeni olduğunu öğrendi. Ertesi gün torunuyla beraber çalıştığı liseye gittiler ama Ferhat öğretmen okulda yoktu. Okulun müdür yardımcısı olan zat, “Siz adresinizi yazıp verin bana, Ferhat öğretmeni görür görmez adresinizi iletir, sizin uğradığınızı söylerim.” Dedi.

Zaman daralmış, okulların açılmasına birkaç gün kalmıştı. Bir ikindi vakti zilleri çaldı. Nine ile Yunus heyecanla kapıya koştular karşılarında Ferhat öğretmen vardı. Zeynep kadın Ferhat öğretmene sevinçle sarıldı. Aralarında sıcak ve samimi bir konuşma geçti. Ferhat öğretmen Zeynep kadına, “Sen merak etme anam emanetin emin ellerde.” Diyerek oradan ayrıldı.

Yunus şehir merkezindeki bir ortaokula kaydoldu. Aynı zamanda dershane de çalışmakta olan Ferhat öğretmen Yunus’un sabahları dershaneye gelip çay pişirmesini, ortalığı toplayıp temizlik yaptıktan sonra da okuluna gitmesini istedi ninesinden. Nine ve torun bu teklifi sevinçle karşıladılar. Yunus’a yaptığı işin karşılığında makul bir ücret ödenecek, yunusta aldığı bu parayla okul giderlerini karşılayacaktı.

Aradan yıllar geçti. Yunus Üniversite sınavını dereceyle kazanıp ideali olan Siyasal Bilgiler Fakültesine kaydını yaptırdı. Daha sonra ninesini köydeki eski evine yerleştirdi. Sıklıkla görüşemediği annesi ve kız kardeşiyle hasret giderdi.

Yunus, kaymakam adayı olarak atandığı gün ninesinin hastaneye kaldırıldığı haberini aldı. Üzüntüsünden ne yapacağını şaşırdı. Aceleyle memleketine gitmek için yola çıktı. Yol boyunca hem ağladı, hem dua etti. Hastaneye varınca ninesinin yattığı odayı buldu. İki yataklı odada yatağın biri boştu, diğerinde ise yaşlı bir kadın yatıyordu. Yaşlı kadın; “Yunus sen misin?” Diye sordu. Yunus’un şaşkın bakışları devam ederken eline mavi saplı bir çakı tutuşturdu. Bu çakı ninesinin çakısıydı. Sonrada; “Ninen iki gün boyunca seni dilinden hiç düşürmedi, dün vefat etmeden önce bu çakıyı Yunusuma ver!” Diye beni tembih etti.” Dedi. Yunus acılar içindeydi. Gözyaşları yanağını ıslatırken ninesinin yadigârı olan mavi saplı çakıyı tıpkı ninesinin elini öpermiş gibi defalarca öpüp alnına götürdü.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Osman Uzunkaya Arşivi

Bitsin

29 Ağustos 2024 Perşembe 00:03